Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '09

 
Kategori
İstanbul
 

At Yarışı, altılı ganyan ve Veliefendi Günlerim

At Yarışı, altılı ganyan ve Veliefendi Günlerim
 

Hayatım boyunca hiç kahve alışkanlığım oluşmadı. İskambilde, piştiden başka oyun bilmem. Bir ara, üniversitedeyken batak oynamayı öğrenmiştim ama onu da unuttum.


Okeyi, nam-ı diğer fayans döşeme işini az çok kıvırırım. Onu da aile arasında, eşimle, dostumla oynamaktan zevk alırım. Zevkine, şamatasına yani. En fazla dondurmasına, yarım ekmek arası kokorecine ya da.


Dolayısıyla, eskilerin deyimiyle “ütmeli” oyunları yani kumarı, bu yaşıma gelmişken bir kez olsun oynamış değilim. Bir kumar oyununda; ne kimsenin bir kuruşunu almışlığım, ne de bir kimseye tek kuruş kaybetmişliğim vaki değil.


Ancak gelin görün ki kısa bir dönem de olsa bir ara, bu, at yarışı meselesine fena kafayı takmışlığım olmuştu. 1996-1997 yıllarında, toplamda bir seneye yakın bir zaman diliminde İstanbul’da yaşadım.


Evim Güngören’de, işyerim ise Merter’deydi. Derenin kenarından, Mehmet Akif Bey Caddesi üzerinden yürüyerek işe gidip geliyordum. Maddi anlamda sıkıntılı ama keyifli günlerdi. Evli değildim daha o zaman. Can dostum ve halen de görüşmekte olduğum bir arkadaşımla birlikte, bekar evimizde kalıyorduk.


İşte bu dönemde, çevremdeki insanların da etkisiyle, at yarışlarına ilgi duymaya başladım. Önce bir-iki derken, bir de baktım ki her yarış günü kupon yapmaya başladık. Hafta sonları da Veliefendi Hipodromu’na takılmaya.


Gece yarılarına kadar bültenlerden dersimizi çalışıyorduk(!). Atların şeceresini, kumda-çimde-çamurda-tozda-toprakta nasıl koştuklarını, jokeyini-aprantisini, son altı yarışını ve bilumum hikayesini yiyip yutuyorduk bu çalışmalarımızda. Çetin tartışmalar geçiyordu aramızda. Birimiz Bold Pilot diyorduk, diğerimiz Yavuzhan. Eküriler, plaseler, bombalar, eşekler gırıla gidiyordu.


Yaklaşık bir senelik dönemde sayısız kupon yaptım ve sadece bir kere altılıyı tutturabildim. O gün de altılıyı bulamayanı dövdükleri bir gündü ve sadece üç lira kazanabildim. Gerisi hep sermayeden çalıştı yani.


İzmir’e geldikten sonra, at yarışı kuponlarına elimi sürmedim. Çok yakın bir dostum, sıkı bir altılı yakalamış ve aldığı parayla, altına bir Hyundai araba çekmişti. Bu durum, bizim o genç cahilliği dönemlerimizde acayip tahrik ediciydi doğal olarak. Ancak bir süre sonra, kaybedilen at yarışı paralarıyla o araba da gitti dostumun elinden, huzuru da, aile mutluluğu da.


İnsan kendini tutabilse. Bu konuyu, abartmadan ve gerçekten zevk için yaşayabilse aslında son derece zevkli bir uğraş olabilir. Ama maalesef ki insan nefsi, doğal özelliğinden olsa gerek dur denilmesi gereken yerde duramıyor çoğu zaman. Ve iş zevk olmaktan çıkıp, çok rahatça evler ve ocaklar yıkan illet bir alışkanlık, yani kumar olma noktasına gelebiliyor.


Ben yine de buradan Eliyeşil harasına; şu anda damızlık olduklarını tahmin ettiğim o zamanların efsane atları Bold Pilot’a, Yavuzhan’a; meşhur jokeyler Sülo'ya, Karataş’a, Selim’e, S.Boyraz’a; yeşil cennet Veliefendi’ye selam etmek, ve o günlerimi, bu güzelliklerle hatırlamak istiyorum.



@İki sene önce bugün "Heybeli Ada ve Bisikletleri": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=31209

@İki sene önce bugün "Tanrı'nın Yazdığı Şiircesine": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=31149

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..