Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '19

 
Kategori
Bayramlar
 

Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi

Sivas ve Erzurum Kongrelerinin amacı, ulusa bağımsızlık, özgürlük düşüncesini aşılamak; kurtuluşun yolunu çizmektir. Mustafa Kemal Atatürk, tutsaklığın Türk ulusunun yapısına aykırı olduğunun bilincindedir. Anadolu insanına ulus olma bilincini aşılamaya çalışır. (Osmanlı, imparatorluktur. Uluslar vardır. Bu uluslar, imparatorun uyruğudur.) İnsanca yaşamak için yapılır; İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınarlar...30 Ağustos 1922’de mezar olur düşmana Anadolu.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bağımsızlık bayrağı dalgalanır. Tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlet kurulur. Kurulan bu devletin temel ilkeleri cumhuriyetçilik halkçılık, laiklik, ulusçuluk, devrimcilik devletçiliktir. Bunlardan en önemlileri kuşkusuz devrimcilikve laikliktir. Özellikle bu ilkeler doğrultusunda ulus olma özelliğini kazanmış; teokratik yapıdan demokratik yapıya geçilmiş böylece ekonomik ve politik bağımsızlığa erişilmiştir.

Emperyalizmin olduğu yerde; nemelazımcılık, kadercilik her şeye boyun eğiş vardır. Geniş anlamıyla Atatürk bağımsızlığı; siyasal, mali, ekonomik, adlî, kültürel ve askerî bağımsızlıktır. Bu düşünceyle sömürülen yoksul Doğu insanına, yeni bir ruh, yeni bir biçim, yeni bir yön verilir. İmparatorlukla birlikte, medrese ve ulema düşüncesi de tarihe karışır. Ne yazık ki günümüzde medrese düşüncesi yeniden filizlenmiştir. Genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe doğru kaydırmak isteyenler vardır. Medrese düşüncesinin egemen olduğu kimi çevrelerde Atatürk devrimlerinin yerini tarikat ilkeleri almaktadır. Böyle yetişen gençler, elbette ekonomik emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığını algılayamayacak, dünyadaki gelişmelerden ve yeni sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini, kalkınmasını bir Ortaçağ görüsü olan ümmetçilikte arayacaktır.

Atatürk, Cumhuriyet yönetim sisteminden geniş anlamda demokrasiyi anlıyordu. Kendi el yazısıyla şöyle yazmıştır: “Binaenaleyh (bundan dolayı) demokrasi prensibinin en asri (çağdaş) ve mantıki tatbikini (uygulamasını) temin eden (sağlayan) hükümet şekli cumhuriyettir.”

Ege Cansen “Cumhuriyet Bir Demokrasi Projesidir” başlığını taşıyan yazısında şöyle diyor: “İlk defa farkına vardım ki, bilinçli olarak tasarlanmamış olsa bile 87 yıl önce kurulan Cumhuriyet aslında muhteşem bir demokrasi projesidir.” (Hürriyet 2 Ocak 2010)

Hemen ertesi gün Başyazar Oktay Ekşi, Cansen ’in bu yazısını ele aldı ve: “...1946’dan beri kâh batarak kâh çıkarak yaşatmakta olduğumuz ‘demokrasi projesinin belki de bilinçsizce’ başlatılmış bir sürecin ürünü gibi gösterilmesine karşıyız” dedi ve “Atatürkçü düşüncenin, Türkiye’yi hep demokrasiye” yönlendiren ilkelere dayandığını belirtti. (3 Ocak 2010)

Bu düşün alışverişini vesile sayarak, Atatürk’ün Cumhuriyet projesinin”, aslında bilinçli olarak tasarlanmış bir demokrasi projesi” olduğunun kanıtlarını ortaya koymakta yarar var.

Osmanlı Devleti gerileme döneminde, toparlanmak için kimi önlemler almak zorunda kalmıştır. Pozitif bilime dayalı Tıbbiye, Mülkiye, Harbiye gibi kısıtlı da olsa modern okulların açılması, bu gereksinmeden doğmuştur.

Ancak Sanayi Devrimi’ni, Rönesans ve Reformu yapan, Aydınlanma devrimini gerçekleştiren Avrupa’yı birkaç tane çağdaş okul açarak yakalamak olanaksızdı.

Jön Türkler, hiçbir zaman yeni bir devlet”, hele bir Cumhuriyet” kurma düşüncesini taşımadılar, Cumhuriyet kavramının yanından bile geçmediler. Bütün gayret, nasıl olur da Osmanlı Devleti kurtulabilir üzerine yoğunlaşmıştı.

Atatürk’ü Jön Türkler’den ayıran niteliği ondaki Cumhuriyet” düşüncesidir. Ondaki devrim ve Cumhuriyet düşüncesi, daha Harp Okulu ve Harp Akademisi’ndeki öğrencilik dönemlerinde doğdu. Fransızcayı tam öğrenince Atatürk, Montesqieu ve J.J. Rousseau gibi Aydınlanma düşünürlerini kaynaklarından okuyarak Aydınlanma düşüncesinin ve Fransız Devrimi’nin fikri temellerine ulaşmıştı.

Ali Fuat Cebesoy “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı eserinde, Atatürk’ün henüz 21 yaşında, 1902 yılında Harp Akademisi’nin birinci sınıfındayken Cumhuriyet” fikirleri taşıdığını, 1905’te atandığı ilk görev olan Şam’a gitmeden önce arkadaşlarıyla yaptığı bir toplantıda Asıl dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkarmaktır” dediğini belirtiyor. (1)

Yeni Türk devleti

Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi öncesi günlerinde Mustafa Kemal, yanında yer almış olan Kuvayı Milliyeci Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu’nun not defterine:

“Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır” diye yazdırdı. (2)

Henüz Erzurum Kongresi bile yapılmamış. Henüz Sıvas Kongresi yok, Meclis kurulmamış, vatan toprakları işgal ediliyor. Kimsenin gelecekten umudu yok… İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal, ileride Cumhuriyet’in kurulacağını müjdeliyordu.

Erzurum ve Sivas kongreleri ve Amasya Bildirgesi dikkatle incelenirse, Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan ilkelerin ilk kez oralarda ortaya atıldığı anlaşılır. Çünkü gerek Amasya Bildirgesi, gerek Erzurum ve Sivas kongrelerinin temeli, şu cümle ile özetleniyordu:

Kuvayı Milliye’yi amil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır.” (Kuvayı Milliye’yi gerçekleştirmek ve milli iradeyi egemen kılmak esastır.)

23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Millet Meclisi, bütün yetkileri kendinde toplayan bir ihtilal ve milli mücadele meclisi” idi.

1921 Anayasası, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Halkın kendi mukadderatını (yazgısını) kendisinin tayin etmek hakkıdır. Kanun yapmak ve icra etmek salahiyetleri milli camiayı (topluluğu) temsil eden TBMM’de toplanıp tecelli etmiştir” der.

Anayasa Profesörü Ali Fuat Başgil’ in de belirttiği gibi 1921 Anayasası, reisi cumhursuz bir cumhuriyet kurmuştur.”

9 Eylül 1922 zaferinden sonra ilk adım, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılışıdır.

Bundan sonraki adım 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanıdır. Böylece, 1919 Temmuz’unda Erzurum’da Mustafa Kemal’in Mazhar Müfit Kansu’ya not ettirdiği en önemli nokta gerçekleşiyordu.

Cumhuriyetin ilanından dört ay sonra 3 Mart 1924’te Halifelik ile Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılışı ve Eğitim Birliği yasalarının kabul edilmesi çok büyük devrimlerdi. Bu yasalar, kurulan cumhuriyetin niteliklerini apaçık belirtiyor, din devleti yerine laik ve çağdaş bir cumhuriyetin kuruluşunu ortaya koyuyordu.

Atatürk’e göre milli egemenlik” bir ulusun kendi yazgısına bizzat egemen olmasıdır. Atatürk’ün bağımsızlıktan ve cumhuriyetten de anladığı budur.

Milli Egemenlik

Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde milli egemenliği, milli iradeyi ve özgür seçimi kabul eden ilkedir.”

Atatürk, Cumhuriyet yönetiminden geniş olarak demokrasiyi” anlıyordu. Bu konuda şunları söylüyor:

“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.”

Atatürk’ün cumhuriyetle, demokrasiyi düşünüp anladığını gösteren önemli belge Medeni Bilgiler kitabıdır. Bu kitap ilk kez Prof. Afet İnan tarafından “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adıyla 1930 yılında yayımlandı, ortaokul ve liselerde ders kitabı olarak okutulmaya başlandı. Bu kitabın büyük bir bölümünün bizzat Mustafa Kemal tarafından yazıldığı belgelenmiştir.

Afet İnan, Atatürk’ün ölümünün 25. ve daha sonra 30. yılında Atatürk’ün bu konudaki el yazılarını “Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün Bu Konudaki Elyazıları” adıyla yayımlamıştır.

Afet İnan şöyle diyor:

“Bu kitaplar benim ismimle çıkmış olmasına rağmen, Atatürk’ün fikirlerinden ve telkinlerinden mülhem (esinlenmiş) ve üslubun tamamen kendisine ait olduğunu tarihi hakikatleri (gerçekleri) belirtmek bakımından bana düşen bir ödev telakki ediyorum” der.

Mustafa Kemal bu kitapta vurucu olarak şöyle diyor:

“Binaenaleyh (bundan dolayı) demokrasi prensibinin en asri (çağdaş) ve mantıki tatbikini (uygulamasını) temin eden hükümet şekli cumhuriyettir.” (3)

Cumhuriyet-Demokrasi

Atatürk’ün Cumhuriyet anlayışı hakkında yabancı yazarlar ne diyorlar? Onu da kısaca özetleyelim:

Lord Kinros kitabında, 1930 yazı boyunca “Mustafa Kemal Atatürk’ün sofrasında muhalefet partisi düşüncesi tartışılıyordu”, “Mustafa Kemal kendisini Roma Sezar’ı August’a benzetiyordu. O da Roma’nın cumhuriyet olduğu dönemde Senato’dan kendisine tam yetki almış, ancak öldükten sonra Roma’daki cumhuriyet unutulup gitmişti, yerine geçenler imparatorluklarını ilan etmişlerdi. Atatürk Türkiye’de böyle bir şeyin olmasını istemiyordu, ilke olarak diktatörlüğü yermekteydi.”

Kinros ilave ediyor: “Asıl dilediği şey, ölümünden sonra ayakta durabilecek ve ülkesinin yararına olacak, Batı biçiminde bir demokrasi gibi gelişecek bir sistem yaratabilmekti.” (4)

Bernard Lewis’e göre; bu konularda her ne düşünülürse düşünülsün, şu kadarı tartışma götürmez bir gerçektir ki, Kemalist devrim Türk halkına, tarihin en karanlık anında, yeni bir hayat ve umut getirmiş, enerjisini ve özsaygısını yenilemiş ve onları sadece bağımsızlık yolunda değil, çok daha nadir ve çok daha değerli olan özgürlük yolunda sapsağlam yerleşmiştir.” (5)

Dilimize Prof. Ergun Özbudun tarafından kazandırılan “Siyasi Partiler” adlı yapıtında ünlü siyaset Bilimci M. Duverger, Tek Parti ve Demokrasi bölümünde bu konuları irdeliyor.

Duverger, “Tek partilerin genellikle totaliter partiler olduğunu, ancak gerek felsefeleri gerek yapıları bakımından bu yargının her ülke için geçerli olmadığını” söylüyor.

Demokrasi söylemi

Duverger’e göre Atatürk’ün yarattığı anayasada “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” ilkesiyle faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite söyleminin yerini Kemalist Türkiye’de demokrasi söylemi” almıştır. Bu da, tam olarak siyasal demokrasinin ilkelerini içermektedir.

“Atatürk’ün liderliğindeki tek particilik, tekelciliğe dayanarak liberal demokrasiyi tıkamamıştır. Hatta Mustafa Kemal sahip olduğu güçten rahatsızlık duymuştur. Çeşitli fırsatlarla bu tekele son vermeye çalışmıştır.”

Duverger’e göre bu olgu tek başına bile derin bir anlam taşımaktadır” . Hitler  Almanyasında ya da Mussolini İtalyasında böyle bir şey düşünülemezdi. (6)

Görülüyor ki Atatürk demokratik bir kültür oluşturmak, demokratik kurumları kurmak ve geleceğin sivil toplumunun temellerini atmak için büyük çaba göstermiştir”.

Atatürk’ün yazdığı Medeni Bilgiler kitabı çok önemlidir. Tarihte henüz demokrasinin adını bile duymamış, demokrasinin koşullarına sahip olmayan bir topluma; demokrasiyi, özgürlükleri öğretmek ve benimsetmek için kitap yazmış bir diktatör var mıdır?

Demokrasi, cumhuriyet anlayışından doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti; özgürlük ulusal egemenlik, tam bağımsızlık temeline dayandırılmıştır. Tam bağımsızlık; siyasal, malî, ekonomik, yargısal, askerî alanlardaki bağımsızlıktır. Ne var ki tam bağımsızlık yerini küreselleşmeye bırakmıştır. Demokrasi, herkesin yalnızca kendi yararını düşündüğü, istediğini yaptığı bir devlet yönetimi değildir. Cumhuriyet, özgürlüklerin çerçevesini çizer ve aynı zamanda yasaların etik bir özü olması gerektiğini vurgular ve kamu yararını göz ardı etmez. Türkiye’de “cumhuriyet” ve “demokrasi” kavramları üzerinde belirsizlik ve kargaşa yaratılmıştır. Oysa Atatürk, Türk ulusunun en değerli hazinesi olarak nitelediği ve her neye mal olursa olsun korunup savunulması gerektiğini vurgulayıp Türk gençliğine emanet ettiği “Cumhuriyetin, düşüncesi, kültürü ve vicdanı özgür kuşaklar istediğini”, “Demokrasiyi en yetkin biçimde gerçekleştiren devlet biçiminin Cumhuriyet olduğunu” belirtirken, cumhuriyet kavramı üzerinde herhangi bir belirsizlik bırakmamıştı. Yirminci yüzyılın başlarında, cumhuriyet rejimi kuran Türk ulusu, yirmi birinci yüzyılın başlarında bu cumhuriyeti, çağdaş bir demokrasi ile tamamlamanın çabası içindedir. Bu yönetim biçiminin daha çağdaş bir yapıya kavuşması, usu ve bilimi ilke edinen laik düzenin tam anlamıyla kurulması ile olanaklıdır. Cumhuriyet ancak ve ancak laik bir düzen içinde var olabilir, yaşayabilir.

Türkiye’de cumhuriyet ve demokrasi kültürü, artık genel kültür içinde sağlam bir temele oturmuştur. Bu konuda başarılı olmak, Ulu Önder Atatürk’ün de söylev ve demeçlerinde vurguladığı gibi yurttaşların demokrasiyi algılama ve ona inanmaları ile orantılı olacaktır. (Doç. Dr. Zekai, Güner Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi )Ne yazık ki demokrasiyi, araç olarak algılayanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinden uzaklaşıyorlar. Oysa Türkiye’nin sorunları, Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyetin laiklik, ulusçuluk, halkçılık, devrimcilik ilkelerinin ödün verilmeden uygulanmasıyla çözülür. Ulusal bütünlük, bu ilkeler çerçevesinde örgütlenerek bilimsel veriler ışığında ilerleyerek gerçekleşebilir.

Cumhuriyetin temel ilkeleri “bilimsel düşünce”,”demokratik yönetim”dir.”Demokratik yönetim”in özü, laikliktir. Bilimsel yaklaşımlarla cumhuriyet yaşar; çağdaş, uluslar arasında yerini alabilir. Atatürk, “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”sözüyle bilimi ne denli önemsediğini vurgular. Bugün 96.yıldönümünü kutladığımız Türkiye Cumhuriyetini öyle ilkelere   dayandırmıştır ki bu ilkeler, tüm uygar insanlığın özlemini çektiği demokratik, toplumsal düzenin hem ulusal hem de uluslararası düzeydeki gereklerini karşılayacak niteliktedir.      

 

  • 1) Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, Temel Yayınları, 2000, s. 130.
  • 2) Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne kadar Atatürk’le Beraber, Ankara, TTK. 1986. s. 131.
  • 3) Afet İnan, Medeni Bilgiler, İstanbul, 1931 s. 53-55; ayrıca Medeni Bilgiler, Örgün Yayınevi, 2003. s. 10-11, (Kitaba Atatürk’ün el yazıları konulmuştur.)
  • 4) Lord Kinros, Atatürk, Altın Kitapları 1994 s. 519.
  • 5) B. Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Son Geliştirilmiş Baskı), Arkadaş Yayınları, 2008 s. 392
  • 6) Maurice Duverger, Siyasi Partiler, Bilgi 1974, s. 360-364
  • 7)Aksoy, Muammer,Atatürk ve Tam Bağımsızlık, Cumhuriyet Yayınları,1998.
  • 8)Akşin, Sina ve diğerleri,Yeniçağ Türkiye Tarihi, cilt: I,II, Milliyet Yayınları     .
  • 9)Atatürk, Kemal,Nutuk, cilt: I,II, III, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü,1962.
  • 10)Atatürkçülük Nedir? Varlık Yayınevi, İstanbul: 1963.
  •  (Cumhuriyet,11 Ocak 2010 Pazartesi, 06:36)
 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..