- Kategori
- Siyaset
Atatürk'ün sözleri nasıl kullanılıyor?
Atatürk'ün sözlerini işimize geldiği gibi kullanamayız
Bazı yazarlar, kimi konuşmacılar ve çeşitli televizyon kanallarında bir konu üzerinde tartışma programlarına katılanlar, düşüncelerine dayanak olsun diye hemen Atatürk'e başvururlar ve O'ndan yaptıkları bir alıntı ile adeta düşüncelerinin doğruluğunu kanıtlamış olurlar.
Eğer okuyucular ve dinleyiciler, yeteri kadar Atatürk bilgisine sahip değillerse, bu tür açıklamalar karşısında hemen tatmin olurlar. Oysa ki, yapılan açıklamaya, Atatürk'ün başka bir zamanda ve ortamda aynı konuda söylediği başka bir sözü ile karşılık vermek olasılığı her zaman vardır.
Atatürk'ün yaşamı boyunca söylediklerini zaman ve zemin koşullarında değerlendirmek gerekir. Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sonrasında, BMM'sinin açılışında, Saltanatın kaldırılışı sırasında, Cumhuriyet'in ilanından önce ve sonra, Halifeliğin kaldırılışı sırasında ya da yabancı devletlerin temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde, yabancı gazetelere verdiği demeçlerde söylediği sözleri, bugüne aktararak bazı düşüncelere dayanak yapmak her zaman doğru olmayabilir.
Ayrıca, Atatürk'ün yıllar önce, aynı konuda söylediği iki sözden birini, "Bakın, Atatürk de aynı şeyi söylüyor" diyerek bir düşünceye destek yaparken, diğerini "O gün öyle söylemesi gerekiyordu" diyerek kabul etmemek de doğru değildir. Bu davranış, bilimsel olmadığı gibi etik de olmaz. O zaman, Atatürk'ü ve Atatürkçü düşünce sistemini de sorgulamak zorunda kalırız.
Bu konuda bir örnek vermek istiyorum.
Tarih 6 Mart 1922...
Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz'un arasındaki bir zaman.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, siyasi ve askeri olaylarının en fazla tartışıldığı yoğun bir çalışma dönemi.
Sakarya zaferinden sonra, M.Kemal'e karşı olanlar, Yunan ordusunun ne zaman yurttan kovulacağı konusunda O'nu sıkıştırıyorlardı. Bu sıkıştırmanın altında yatan esas neden, M.Kemal'in başarısızlığını kanıtlamak ve arzu ettikleri bazı yabancı devletlerin aracılığıyla eski düzenin devamını sağlamaktı. Amerika ya da İngiliz mandası yanlıları da aynı düşüncedeydi.
İşte bu çalkantılı dönemde, M.Kemal, 6 Mart 1922'de, TBMM'nde yaptığı bir konuşmada Osmanlı Devleti yöneticilerinin yapmış olduğu yanlışları ve bu yanlışların Türkiye'yi ve Türkleri nasıl etkilediğini ve bu yanlışlardan dolayı yabancı devletlerin Türkiye'nin iç hayatına ve iç yönetimine nasıl karıştıklarını anlatmıştır.
Bu konuşmanın bir yerinde M.Kemal aynen şöyle diyordu:
"... Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün ersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki, yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. Tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür"(1)
Şimdi, bu konuşmanın alıntı yaptığım yukarıdaki bölümünü okuyanlar hemen, Atatürk'ün, Avrupa ya da Batı karşıtı olduğunu dolayısıyla da, yaşasaydı Avrupa Birliği'ne de karşı olacağını düşünebilirler. Nitekim, yukarıda belirtiğim gibi bazı Avrupa Birliği karşıtları, Atatürk'ün bu sözlerini kendi düşüncelerine dayanak yapmaktadırlar.
Şimdi bu sözlerin söylendiği zamana ve zemine bakalım.
Ülke, hala Avrupa ya da Batı ülkelerinin işgali altında. Halk, ulusal mücadele içinde ve binlerce şehit verilmiş. İşgal kuvvetlerine karşı tepkili. Bu durumda, M.kemal'in batı uygarlığı ve kültüründen yana bir konuşma yapması beklenebilir mi? Siz olsanız, bu durumda nasıl bir konuşma yaparsınız?
Atattürk, bu konuşmasından 18 ay sonra(27 Eylül 1923), bir Fransız gazetecisinin, "Avrupa'da Türkiye'nin Avrupa'ya ve garplılığa husumeti bulunduğu fikri vardır. Türk matbuatında da, bu nokta hakkında bir münakaşa açılmıştır. Bu münakaşada garplılık müdafaa ediliyor veya aleyhinde bulunuluyor. Bu hususta ne düşünülüyor?" şeklindeki bir sorusuna bakın Atatürk nasıl bir yanıt veriyor(2):
"Asırlardan beri düşmanlarımız, Avrupa akvamı arasında Türklere karşı kin ve husumet fikirleri telkin etmişlerdir.Garp zihinlerinde yerleşmiş olan bu fikirler, hususi bir zihniyet vücuda getirmişlerdir. Bu zihniyet, hala her şeye ve bütün hadisata rağmen mevcuttur. Ve Avrupa'da hala Türk'ün her türlü terakkiye hasım bir adam olduğu, manen ve fikren inkişafa gayri müsait bir adam olduğu zannedilmektedir. Bu azim(büyük) bir hatadır"
M.Kemal, gazetecinin sorduğu sorunun yanıtını verdiği konuşmasının devamında, o sıralarda yayımlanan ve muhafazakar bir çizgi izleyen Tevhid-i Efkar gazetesi dışında diğer gazetelerin, Batılılaşmak düşüncesinden yana bulunduklarını ve kendi şahsi düşüncesinin de Batılılaşmaktan yana olduğunu belirtmiştir(3).
Şimdi ne yapalım? Atatürk'ün 18 ay aralıkla söylediği bu sözlerinden hangisini esas alalım?
Daha bitmedi. Atatürk, Fransız gazetecisinin sorduğu soruya verdiği yanıtı devam ettiriyor:
"İmparatorluk zamanında, sultanın hükümetleri, Türk milletinin Avrupa ile temasına mani olmak için ellerinden geleni yapmışlar ve milletin arzu ve iradesinden uzak ve ayrı olarak icra-yı hükümet etmişler ve Türk milletini terakkiden hariç bırakmışlardır(4).
Atatürk'ün bu sözleri de, Batı ve Avrupa Birliği yanlıları için düşüncelerine dayanak yapacakları ne güzel sözler değil mi?
Biraz daha devam edelim, bakalım Atatürk, Avrupa ya da Batı için neler düşünüyor?
M.Kemal, yine bir Fransız gazetecisine(29 Ekim 1923'te, Cumhuriyet'in kurulduğu ilk günde) verdiği bir demeçte de özet olarak şunları söylüyor:
"Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun sukutu, garbe karşı elde ettiği zaferlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır.Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz...Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz, Türkiye'de asri, binaenaleyh garbi bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de, garba teveccüh etmemiş millet hangisidir?"(5)
Atatürk'ün bu sözleri de, Batı ve Avrupa Birliği yanlıları için bulunmaz dayanaktır.
İşte böyle; Atatürk'ün farklı zaman ve zemin koşullarında söylediği sözleri, isyeyen istediği gibi daha doğrusu işine geldiği gibi kullanıyor. Yukarıda da söylediğim gibi, Atatürk'ten alıntı yaparken O'nun farklı zaman ve zemin koşullarında söylediği sözleri, günümüzdeki düşüncelere dayanak yapmak her zaman doğru olamayabilir. Özetle, Atatürk'ün sözlerini işimize geldiği gibi kullanamayız.
Acaba diyorum, bugün ülkemizde kendilerini "Atatürkçü" ve "Kemalist" olarak görenlerin düşünce ayrılıkları, Atatürk'ün sözlerini, bütünlüğü içinde değil de, bütün içinden cımbızla çekilmiş ifadeleri farklı şekilde yorumlamalarından mı kaynaklanıyor?
Öyleyse ne yapmak lazım?
Atatürk ve eylemini bir Türk insanı ya da O'nun kurduğu Cumhuriyet'in bir bireyi olarak önyargısız ve objektif bir şekilde incelemek ve yurumlamak kuşkusuz oldukça zordur. Fakat, buna rağmen mümkün olduğu kadar tarafsız bir çizgi izlemeye özen göstermek gerekir.
Bilinen gerçekleri ve genel doğruları, katı da olsalar, duygusal Atatürkçülük ile yumuşatmamak gerekir. Kaynak ve düşüncelerimize dayanak olarak seçtiğimiz sözlerini de aynı şekilde önyargısız olarak seçmek; politik ve toplumsal görüşlerimizin ya da ideolojik düşünce yapımızın bu seçimde etkili olmamasına dikkat etmeliyiz.
Doğru ve yanlış yargıların zaman içinde değişebileceği düşüncesiyle, ileri sürdüğümüz bir düşüncenin desteklenmesi için örnek gösterdiğimiz Atatürk'ün sözleri, demeçleri ve davranışlarını günümüz koşullarında değil de, O'nun yaşadığı dönemin zaman ve zemin koşullarını göz önünde tutarak yorumlamalıyız.
Özetle, Atatürk'ün sözlerini, işimize geldiği gibi kullanmak, bilimsel ve akademik olmadığı gibi etik de değildir.
cdenizkent
_______________________
(1) TBMM Gizli Celse Zabıtları Cilt-3(6 mart 1922), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarıı
(2) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt-3, Atattürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara: 1989, s.87
(3) A.g.y. s.88
(4) A.g.y. s.88
(5) A.g.y. s.91