Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '09

 
Kategori
Anılar
 

Atatürk ve dedem

Atatürk ve dedem
 

Fotoğrafta, en sağdaki dedemdir.


Yıl: 1935.
Tarih : 18 Şubat
Yer: Alanya
Saat; 08.00


Mustafa Kemâl'i taşıyan Zafer destroyeri Alanya'ya varmak üzeredir.

Kaymakamlığın odacısı Hüseyin Ağa, tersanenin üst taraflarındaki evinin penceresinden iskeleye doğru bakınca birden telâşlanır. Bir gün sonra için bekledikleri gemi tahta iskeleye yanaşmıştır çünkü. Aceleyle giyinip tahrirat kâtibi Hasan Tahsin'e haber verir.

Hasan Tahsin koşa koşa iskeleye iner, destroyeri görünce aynı hızla evine döner hazırlanmak için. Özenle, beyaz gömleğini, frağını giyer ve papyonunu takar. Her zaman özenle taralı ve bakımlı olan gür saçlarını bir kez daha tarar, yakasına beyaz bir mendil iliştirir. Sıra kalbinin üstündeki yere gelmiştir, oraya da İstiklâl Madalyası'nı takar ve evden çıkar.

Hasan Tahsin benim dedemdir; annemin babası. 28 yıl tahrirat kâtipliği ve kaymakam vekillikleri yapıp, tahrirat büro şefliğinden emekli olmuş, gerçek bir vatansever, hizmet adamı ve İstiklâl Savaşı Gazisiydi dedem.

Mustafa Kemâl'i, ilçenin tanınmış yüzlerinden Tevfik Azakoğlu'nun evinde ağırlamak için hazırlık yapılmıştır.( Şu andaki Alanya Atatürk Evi bu evdir.) Devlet ricâli olarak; Kaymakam Hâmi Arıkan, Jandarma Komutanı ve dedem Hasan Tahsin karşılamıştır Mustafa Kemâl'i.

O evin girişindeki geniş balkonda, Mustafa Kemâl dedeme - üstündeki frakla ve heybetli görünüşüyle kaymakam sanmış olacak ki - ' Buranın şimâli, cenubu neresidir? ' diye sorar. Dedem cevaplar. Ardından Alâiye adının nereden geldiğini sorar. Ki, bunu başka bir yazımda anlatacağım. Bu konuşma anının fotoğrafı evimin baş köşesinde duruyor şu an.

Mustafa Kemâl Alanya'da ancak bir kahve içimi süresince kalmış, saat 10.00'da Antalya'ya gitmek için destroyere binmiştir. İnternette bu gezi konusunda bilgi kirliliği vardır. Doğrusu bu yazdığım şekildedir. ( Resmi belge ile de sabittir )

O kısa süre içinde başka neler konuşulduğuna dair bir belge yok ne yazık ki. Bu olayda beni en çok etkileyen, 30'lu yıllarda, küçük bir ilçede, ülkenin yeni yeni toparlandığı bir dönemde, üstelik de 7 çocuk babası bir memurun - dedemin - Mustafa Kemâl'i frakla karşılamasıdır. Çünkü dedem, savaşa da katıldığı için Mustafa Kemâl'in değerini en iyi bilenlerdendi. O'nu böyle bir karşılamaya lâyık gördüğü için dedemle hep gurur duymuşumdur.( Şimdi devlet büyüklerini neredeyse kot pantolonla karşılayacaklar.)

Dedem öldüğünde - onca çocuğu ve torunu olmasına rağmen - cüzdanından tek bir fotoğraf çıktı; Mustafa Kemâl'in fotoğrafı...

Kim bilir, belki de bilmediğimiz bir âlemde, bir evin balkonundan çok sevdikleri, çok emek verdikleri ülkelerine bakıyorlardır umutla. Ne demişti Nazım?

Şayak kalpaklı adam,
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden,
Güzel, rahat günlere inanıyordu.

Işıklar içinde uyusunlar...

Not 1: Bu yazıdaki doğru bilgileri bana aktaran dayım Hâmi Aksoy'a teşekkür ediyorum. Kendisi bu konudaki resmi belgelere sahiptir ve tarihin yanlış yazılmasından hep rahatsız olmuştur.
Not 2: Başlıkta her ne kadar Atatürk yazdımsa da, o yıllarda sadece Mustafa Kemâl olarak anılıyordu Atamız.

http://www.uyurgezer.net/ataturk-8217-un-su-ve-deniz-sevgisi-t19642.html

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..