- Kategori
- Bilim
Atom Çağının 70. Yılı
Atom Çağı (Nükleer Çağ), 1942’de Chicago’da Enrico Fermi yönetimindeki bir ekibin tarihin ilk nükleer pilini (Chicago Pile-1) yapmasıyla açıldı. Gerçi atomun bölünmesi (nükleer fission tepkimesi), daha once 1938 sonuyla 1939 başlarında Nazi Almanya’sında gerçekleştirildi. Bu keşfin üç büyük öncüsü Otto Hahn, Lise Meitner ve Fritz Strassmann idi. 1 Eylül 1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın başması, dünyanın geleceğini toptan değiştirdi. Nazilerin Avrupa’ya işgal etmesi ve İngiltere’yi bombardımana tutması, Uzak Asya’da da Japonya’nın başta Çin olmak üzere komşuları üzerinde terör estirmesi, 1941 sonunda da Pearl Harbor’daki Amerikan üssüne saldırması savaşın etkilerini büyüttü. Bu arada şans Amerika’nın yüzüne güldü. Özellikle Avrupa’daki ırkçı zulüm ve savaşın dehşetinden kaçan bir sürü yetenekli insan Amerika’ya sığındı. Amerika, bu konuda kısa bir şaşkınlık geçirdikten sonra ele geçirdiği fırsatların ve hazinelerin farkına vardı.
Bu hazinelerden biri Albert Einstein’dı. Almanya’nın Çekoslovakya’yı işgal etmesiyle buradaki uranyum madenlerine sahip olması, endişeleri derinleştirdi ve göçmen bilimciler, en ünlü göçmen bilimcinin kapısını çaldılar ve Başkan Roosevelt’e atom bombası projesine önem vermesi konusunda yazdıkları mektubu ona imzalattılar. Bu hazinelerden biri de İtalya’da faşizmden kaçan ve Amerika’ya göç eden Enrico Fermi idi. Fermi, teorik ve denel fizik yeteneklerinin en üst düzeyde birleştiği, gerçekten dahi bir fiçikçiydi. İtalya’da zaten bir sürü yetenekli genci çevresine toplamış, atom çekirdeğinin nötronlarla bombardımanı konusunda bilgili ve deneyliydi. Amerika’ya vardıktan sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetli genişlemesiyle atom bombası yapılması projesi öne çıkmaya başladı. Bunlarda birinci etken Amerika’ya göç etmiş göçmen bilimcilerin Avrupa’da yaşadıkları ve halen aldıkları haberlerdi. Bu bilimciler, Nazi Almanyasının bombayı yapma ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünerek acilen tedbir alınmasından yana idiler. İkinci etken Nazi Almanyasının hava akınları altında bulunan İngiltere’de böyle bir silahın yapılması istek ve olanaklarının yükselmesiydi. Savaş içinde olmak istemek için yeterliydi; ama ayrıca İngiltere oraya sığınanlarla birlikte zaten köklü denebilecek bir bilimsel deneyime sahipti. Büyük üniversiteleri ve laboratuvarları vardı. Amerika’da bu işin ciddiye alınması 1941 sonundaki Japonların saldırısı ile oldu. Bu saldırı Amerikan kamu oyunda da savaşa karşı hazırlanma dürtüsünü ateşledi. Bunun üzerine Fermi’nin yönetiminde zincirleme nükleer enerjinin gerçekleştirilmesi projesine hız verildi ve Fermi bu işi 2 Aralık 1942’de Chicago Üniversitesi’nde gerçekleştirdi. Bu, tarihin ilk nükleer reaktörü idi. Nükleer reaktör, nükleer enerji üreten sistem/fabrika demektir. Burada istediğimiz elemetleri saflaştarıbilirsiniz, doğada bulunan ya da bulunmayan elemenleri sentezleyebilirsiniz. Fermi’nin tarihin ilk nükleer reaktörünü yapmasından sonra artık, atom bombası üretmenin yolları aydınlanmış oldu.
Bundan sonra Amerika’da atom çağının ikinci aşaması diyebileceğimiz çok daha büyük yatırıma girişildi. Askeri liderliğini General Groves’in, hükümet liderliğini Vannevar Bush’un ve bilimsel liderliğini Robert Oppenheimer’ın yaptığı ünlü Manhattan Projesiyle atom bombası yaratılmıştır. Temmuz 1945’te denemesi yapılmış, Ağustos başlarında ise önce Hiroşima’ya, sonra da Nagazaki kentlerine atılmıştır. İlk anda her kentte en az 100 bin insan ölmüş, bir yıl içinde bu sayının 300 bine çıktığı hesaplanmıştır. Bazı sonuçları şöyle belirtebiliriz: Birincisi bombanın yapılması ile kullanılması iki farklı süreçtir. Bilim adamları atom bombasını yapmışlar ve aynı zamanda onun Sovyetlere de bilgi verilerek Japonlar önünde denenmesini önermişlerdir. Fakat siyasi irade bunu kabul etmemiş olayı bir güç göstesine dönüştürmüştür. Eğer bombayı Hitler Almanyası yapmış olsa da Amerikadakiler ayak sürümüş olsaydı ne diyeceğimizi bir düşünün. İkincisi, atom bombası projesi, farklı dil, din, ırktan olan insanların büyük bir organizasyon altında büyük işler yapabileceğini göstermiştir. Bu da sonraki bilimsel ve teknolojik gelişmelere, örneğin başta Ay ve öteki gezgenlere gidilmesinde, atomaltı parçacıkların keşfinde büyük rol oynamıştır. Üçüncüsü, Japonlar ve Almanlar, bu savaşın en büyük yıkımını yaşadıkları halde kısa sürede kendilerini toparlamışlar ve dünyanın gelişmiş ülkeleri kategorisine girmişlerdir. Japonya’da İkinci Dünya Savaşıyla ilgili 800’e yakın eser yazıldığı ve bu eserlerin tamamına yakınında “barış” temasının işlendiği bilinmektedir. Ayrıca Japonya’nın teslim olduğu gece Tokyo Üniversitesinde ekonomi profesörleri başta “yarın bu ülkeyi nasıl ayağa kaldıracağız” anlamında toplantı yapıldığı bilinmektedir. Çok kısa ve oldukça eksik olmasına karşın bu öykünün bize söylediği şey az mıdır?