- Kategori
- Edebiyat
Atsız'ın Osmanlı'ya dair iki anısı

Hüseyin Nihâl Atsız’ın tarihi tezleri, bugün hâlâ kullanılmaya devam ediyor. İnsanlar, belki de bu tezlerin Atsız’a ait olduğunu bilmeden bunların doğruluğunu kabul ediyor. Atsız’ın söylediği her sözü, ortaya koyduğu her tezi sırf o söyledi diye yalanlama çabası içinde olanlara bunu üzülerek belirtmek isterim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük münevver kuşağı 1940lı yıllarda yetişmiştir. O yılların milliyetçi isimleri bu münevver sınıfın ana tabakasını oluşturur. Bugün Türk tarihine verdiği emekleri, yaptığı çevirileri hâlâ kaynak olarak kullanılan Atsız’ın o dönemlerde lise öğretmeni olmasına dahi tahammül edilemediğini düşününce, insan bürokrasinin çarklarına ister istemez bir kez daha lanet okuyuveriyor.
Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Oruç Beğ Tarihi, Ebusuud Bibliyografyası, Birgili Mehmet Efendi Çalışması gibi nice tercümelerin sahibi, Türk Tarihi Üzerine Toplamalar gibi bir “bütün tarih” çalışmasının müellifi, Türk Ansiklopedisi’ne yazdığı nice madde ve Türk tarihinden uzak olanlara tarihi sevdirmek amacıyla yazıldığı apaçık belli olan romanlar… Onu sevmeyenlerin içten içe tekrarı ile “Atsız, yaşadığı dönemin en iyi tarihçilerinden biridir”…
Bu çalışmaların birçoğunu “sürgün” maksadıyla gönderildiği Süleymaniye Kütüphanesi’nde yapması, onun aslında bulunduğu yerden en iyi sonucu çıkarabilecek bir zeka abidesi olduğunun da en önemli delilidir.
Bugünün Osmanlı âşıkları oturduğu yerden ahkâm kesedursunlar, Atsız belki de Osmanlı konusunda müspet bir söz ve hareketin en mümkün olmadığı dönemlerde Osmanlı tarihi için yaptığı bu çalışmaların yanı sıra iki farklı eylemi de kimseden korkmadan yapabilmişti. Bu iki anıyı hatırlayalım.
1952 yılının yaz ayları… Bir sene sonra İstanbul’un Fethi’nin 500. senesi kutlanacak. Atsız, türbeler kapatıldığı için bakımsız kalıp harabeye dönen Fatih Sultan Mehmed’in türbesini temizlemek için eşi Bedriye Atsız, kardeşi Nejdet Sançar, onun hanımı Reşide Sançar, Fahrettin Kırzıoğlu ve İsmail Hâmi Danişmend ile türbenin önünde buluşmuştu. Altan Deliorman ve Erk Yurtsever de onlarla birlikteydi. Türbenin o yıllardaki görünümünü Altan Deliorman’ın yazdıklarından öğreniyoruz:
“Hep birlikte içeri girdik. Önce burnumuza bir küf ve pas kokusu çarptı. Loşluğa ve bu tuhaf kokuya bir süre sonra alıştık. (…) Yılların tozu, pası birikmişti. Sildikçe çıkıyor, bir türlü temizlenmek bilmiyordu.
Sandukanın örtüsü yırtılmış, kirlenmiş, solmuştu. Sanduka çevresindeki parmaklıklar eskimiş, dökülmüş, paslanmıştı.” (1)
Fatih’in türbesinin parmaklıklarını Atsız’ın tamir ettirdiğini yine Altan Deliorman’ın anılarından öğreniyoruz. Bugün ücret verilmeden girilmesi mümkün olmayan türbe, bir zamanlar hiçbir ücret talep etmeden, sadece ecdada saygı adına yapılan bir gönüllü hareketiyle temizlenmiş ve onarılmıştı.
Aynı yıl erkek olmayan hanedan mensuplarının Türkiye’ye gelişinin önünde bir engel kalmayınca Türkiye’ye dönen II. Abdülhamid’in eşi Müşfika Kadınefendi, kızları Ayşe ve Şadiye Sultan İstanbul’a yerleşmişlerdir. Bir hanedan mensubu ile münasebete girmenin hâlâ “rejim karşıtlığı” olarak algılandığı bu dönemde, onları en çok ziyaret eden isimler İsmail Hâmi Danişmend, Yılmaz Öztuna ve Hüseyin Nihâl Atsız idi.
Yağmur Atsız, “Ömrümün İlk 65 Yılı” adlı kitabında bu konuya değinirken, Müşfika Kadınefendi ve Ayşe Sultan (Osmanoğlu) ile daha fazla samimi olduklarını, Şadiye Osmanoğlu’nun ise “delişmen” olduğunu söylüyor.
Yağmur Atsız, kitabında Ayşe Osmanoğlu’nun hatıralarını yazması için babası Nihâl Atsız ve Yılmaz Öztuna’nın büyük destek verdiklerini de söylüyor. Bugün kitapçılarda bulabileceğiniz “Babam Sultan Abdülhamid” ne yazık ki bu hatıraların tümü değildir, tamamı henüz basılmamıştır. Şadiye Osmanoğlu’nun da “Babam Abdülhamid” adıyla bir kitabı mevcuttur.
Yağmur Atsız kitapta ilginç bir fotoğraf da yayınlamıştır. Fotoğrafta bulunan iki kişi, yani Müşfika Kadınefendi ve Ayşe Sultan, Atsız Bey ve eşi Bedriye Atsız’a ithafen şu cümleleri kurmuştur:
“Sevgili kızım Bedriye Hanım’a ve Oğlum Nihal Bey’e yadigâr-ı samimanemizdir. Ayşe Abdülhamid-Müşfika” (2)
Ne yazık ki Atsız’ın tarihçiliği ihmâl ediliyor ve bu ihmal bazen de Atsız’ı seven kimseler tarafından oluyor. Atsız’ın Osmanlı öncesi Türk tarihini halka sevdirdiği doğrudur ancak akademik düzeyde olan tüm eserleri Osmanlı tarihiyle ilgilidir. Bu göz ardı edilmeyecek derecede önemli bir husustur.
(1) Tanıdığım Atsız – Altan Deliorman
(2) Ömrümün İlk 65 Yılı – Yağmur Atsız