- Kategori
- Gündelik Yaşam
ay düşünce !
Balkon! yazın habercisi güzel balkon!
Ailem, memleketim, buz gibi karpuz ve balkon!
Çayım, defterim, kalemim ve balkon!
Yaz geldi geleli huzuruna çıkmamıştım. Şöyle gökyüzüne nazır, sokak sesleriyle bir çift kelam etmemiştik! Hoş bizim balkonlara benzemiyor şu İstanbulluları balkon diye kandırdıkları mini minnacık yerler. Bir sandalye bir ben 2 saksı çiçek anca sığıyoruz. Nerde bizim koca koca halılar serip üzerinde bir mevsim geçirdiğimiz memleketimin güzelim balkonları. Soluklarım boğazımdaki düğümlere takılı kalmışken bir balkon sefası yapayım dedim iyi gelir. ciğerlerim bayram etsin, azcık da kafa dinleyeyim diyorsun çocuk seslerinin, insan kahkahalarının yerini almış araba kornaları, ciğerlerineyse doluyor egzoz dumanları. Eee burası İstanbul! boğaz sefası uğruna çekilecek bu kadarcık da balkon cefası ha!
Bir umut gökyüzüne bakıyorum, gökyüzü her yerde aynı gökyüzü diye. Karabulutlar sarmış dört bir yanımı. Acaba şimdi memleketimde balkon sefası yapan sevdiceklerimin üzerinde de dolanıyor mudur bu kara bulutlar? Sefa sürmenin bana pek de nasip olmadığı anlardan birindeyim anlaşılan.
Dolunay var bir de, bulutların ardında belli belirsiz. Nefes alamıyorum. Şöyle elimle yarıp çıkarasım var ortaya ak pak yusyuvarlak dolunayı. Azcık aydınlatsın diye gecemi. Buna çok ihtiyacım var.kendi bulutlarımdan arınmaya, dolunayla beraber! Kalmak, gerekirse yapayalnız bir başıma ancak önüm arkam sağım solum açık olsun!
Dolunay şerri mi temsil ederdi? Ne yani kalakalsın orda o, ben de içeri mi çekileyim şu inatla yaratmaya çalıştığım huzuru balkonda bırakıp.
Hiç de içeri geçesim yok. Hiç de saklanasım yok artık, sıkıldım. Sen de çıkıver ordan dolunay kardeş. Çık konuşalım. Dökelim eteğimizdeki taşları.
Aslında ahhh şimdi seni kıyılarına dalgaların vurduğu bir sahilde, ayaklarımı yumuşacık kuma gömerek oturup, göğün denizle birleştiği o tertemiz gökyüzünde izlemek vardı. Çok değil birkaç metre ötede ateş etrafında gitarlarıyla hüznünde bile hareket olan klasik bir yaz melodisi çınlatan gençleri gülümseyerek izlemek vardı. Üzerimde hani şu yazları bronz tenime çok yakıştırdım güneşten biraz yıpranmış ancak yine de giymekten bıkmadığım üfül üfül beyaz bir elbise, denizin esintisi yanmış omuzlarımı yalıyor tatlı bir ürpermeyle… tuzla, yosunla gelen o ince huzuru içime çekiyorum!
Yalnızım, yapayalnız. dağılan saçlarımı yüzümden çekecek, beni en çocuk halime döndüren güneşten kıpkırmızı olmuş burnumla bile dalga geçecek kimse yok etrafımda! Yok işte dolunay kardeş, bakma öyle şimdi kimi almalı o gecenin huzuruna huzuruma huzura katacak bilemedim!
Ancak git gide daha bir imrenerek bakıyorum ilerde eğlenen kalabalık gruba. Kendi kendime şiirler, şarkılar mırıldanıyor, ayaklarımı daha bir kuma gömüyor, avuç içlerimle kollarımı sıvazlıyorum. Sana bakıyorum tabak gibi tepede parlıyorsun, kabak gibi bir başına. Sen orda ben burada siyah gecede bembeyaz bir başımıza durup birbirimize bakıyoruz. Aksin denize yansıyor ve dilime ummadık bir şarkı dolanıyor, hay Allah nerden hatırladım ben bunu! ‘ay düşünce denize seni hatırlarım. İnce ince yağan yağmur, iskeleye yanaşan vapur’
Sonra bir sıcaklık hissediyorum omuzlarımda. Biri bir şeyle örtüyor üşüyen bedenimi. Arkadan elime bir fincan ada çayı uzanıyor, kendinden önce kokusunu alıyorum. Sana bakıp gülümsemek istiyorum yoksun, bulutlar geçmiş önüne. Arkamı dönüp kim diye bakıyorum, yine her yer bulut! Bulutlar içinde kalıyoruz yine.