Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '15

 
Kategori
Anılar
 

Ayakkabı boyamak deyip geçmeyin

Ayakkabı boyamak deyip geçmeyin
 

"Ayakkabı boyamak"
 
İlk okulun başlarıydı. Babam bir akşam bana;
 
- "Oğlum" dedi. "Gel sana ayakkabı boyamayı öğreteyim.
 
"Allah..!" dedim. "ne zevkli!"
 
Babam malzemeleri hazırlamıştı.
 
- "Bak şimdi" dedi. "Önce ayakkabıları böyle iyice fırçalayacaksın, tozu gidecek. Sonra bu bezle bu boyadan sürecesin. Ama azıcık alacaksın boyadan. Öyle bol değil. İyice yedireceksin derisine. Bak şöyle... Sonra kurumaya bırakacaksın.
 
"Ohoo pek kolay da değilmiş...! İş aldım başıma galiba...!"
 
- "Öbürünü boyarken, bu kuruyacak. Bu da bitince ikisini de tekrar fırçalayacaksın. Üstünde hiç boya izi kalmayana kadar. Tamam mı? Sonra da öbürünü...
 
"Sırayı karıştırmam inşallah...!"dedim içimden.
 
-"Şimdi de şu bezi böyle iki parmağına dolayıp şu cilaya süreceksin. Ciladan çok az alacaksın. Bak böyle azıcık. Ve böyle iyice ayakkabıya yedireceksin. Tamam mı?"
 
"Yandım galiba! Bu iş öyle göründüğü gibi kolay değil...!"
 
- "Bezde cila bitti sanma. Bitse de sürmeye devam et. Bak böyle. Anladın mı? Öbürünü de aynı yap. Sonra böyle beş dakika bekle. Şimdi fırçalamaya geldi sıra. İşte işin esas sırrı bu. Tamam mı?"
 
Fırçaları hep sağa sola sallayarak hiç bastırmadan ayakkabının her tarafını fırçala. Bıkmadan ama. Oldu mu?"
 
"Haa en zevkli yere geldik...!"
 
Nihayet annemden kadife bir bez istedi. Onunla ayakkabıların üstünde bezin iki ucundan tutup, bir o yana bir bu yana çekiştirdi. Ayakkabı ayna gibi oldu.
 
"Bitti çok şükür...!"
 
- “Hadi şimdide sen yap" dedi.
 
"Oh be! Sonunda sıra bana geldi. Çok şükür."
 
Ben o akşam bizim ev ahalisinin bütün ayakkabıları boyadım. Öyle de zevk aldım ki. Hem ayakkabı boyalar fırçalar bezler ve ben iyi bir ahenk oluşturduk. Hem de av ahalisinin teşekkür ve aferinlerini duymak ayrı bir keyifti. Bababmdan aldığım bahşişte fena değildi hani...!
 
Bu öğrenme akşamından sonra ki günlerde, ben tabureyi ayakkabı boyacısı tezgahı gibi kullanarak, babamın ayakkabılarını boyardım.
 
Bedavaya değil tabii...!
 
Bu işin ilerki yıllarda bana iki kere aferin getireceği aklımın ucundan geçmezdi.
 
Babamın yakın arkadaşı Can Paşa, babam ve ben, Kalender ordu evine gidiyoduk. Can paşa ayakkabılarımı gördü. "bak" dedi. "Celal bey tertemiz çocuğun ayakkabıları. Sen bir de benim yeğenim Varol'unkileri görsen. Çamur için de gezer hep."
 
Babam gururla
 
"Kendi boyadı Paşam." dedi. Can paşanın gözleri büyüdü “vay anasını" dedi. "Bu çocuk müthiş bir adam olacak." diye başlayıp bir dizi methiyeler yağdırdı.
 
Liseye giderken ise yandaki komşunun kızı Ayşegül ile arkadaştık; Ayşegül; "Babam" dedi. "Seni balkonda görmüş. Bana senin için müthiş bir çocuk bu dedi. "neden?" dedim.
 
Meğer balkonda ayakkabı boyuyormuşsun. Babam "Helal olsun." dedi.
 
Son olarak Tuzla Piyade Okulu'nda Yedek Subay Öğrenci iken çok faydasını gördüm ayakkabı boyamayı bilmenin.
 
Çünkü askeriyede boyasız gezmek hiç hoş karşılanmaz. Her sabah ilk iş postalları boyamak gerekiyor. Bu işe elimin alışık olmasına, bir çok arkadaşım şaşırmıştı. Zaman çok kıymetli orada. Bir kaç dakikanın önemi var. Hepsi uykudan tasarruf. Ben şaslıydım bu yüzden. Postallarımdan yana hiç ikaz da almadım. Burda da işe yaramıştı ayakkabı boyamayı bilmek.
 
Anlayacağınız. "Ayakkabı boyamak" deyip geçmeyin...
 
Bülent Selen
 
(Ardımdaki Kül Yığını)
 
Toplam blog
: 89
: 985
Kayıt tarihi
: 09.07.10
 
 

Marmara Üniversitesinde  İşletme okudu. İstanbul Üniversitesinde yüksek lisans yaptı.  Dış Ticare..