Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '15

 
Kategori
Anılar
 

Siz ne dersiniz?

Siz ne dersiniz?
 

Bilmiş olun ki

bence daha hayret verici

daha kudretli

daha esrarlı ve kocamandır

yolu üstünde durulan

zincire vurulan

İNSAN

Nâzım Hikmet

 

Çimeni hepimiz “yeşil” görüyoruz ama hepimizin gördüğü yeşil aynı mı acaba?

Bu cümledeki “hepimiz” sözcüğü yanlış. Çünkü renk körleri yeşille kırmızıyı ayırt edemiyor. Ancak konumuz, istisna bir durum olan “renk körlüğü” değil… Onun için, “İstisnalar kaideyi bozmaz” deyip dönelim biz yine “çimen”e ve “yeşil”e…

               Neden mi ben, böyle bir cümle ile girdim söze?

               Çünkü efendim, nasıl ki, yalnız çimeni değil; denizi, dağı, yıldızı, güneşi, ayı bile farklı farklı görüyorsak, insanları da farklı değerlendiriyoruz.

               “Elbette diyeceksiniz, “Hiçbir solcu bir sağcıyı, bir sağcı gibi değerlendiremez. Bunun aksi de doğrudur: Yani hiçbir sağcı, bir solcuyu herhangi bir solcu gibi sevemez, yorumlayamaz.”

               Buna hiç itirazım yok. Haklısınız. Haklısınız da demek istediğim bu değil.

               İki solcu da bir solcuyu aynı gözle göremez; diyorum ben. Sözgelişi, “Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne” kitabının yazarı Aksu’dan öğretmenim Mustafa Şanlı, 1954’te Mahmut Makal ile Ankara – Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrencidir.

               İkisi de Köy Enstitüsü mezunu, ikisi de sol görüşlüdür.

               Okul müdürü Vedide Baha Pars’tır.

               Pars, nasıl bir insan, nasıl bir eğitimci ve nasıl bir yöneticidir acaba?

               Bu soruyu, eğitimci yazar sayın Makal ve sayın Şanlı’ya soruyorum, ne diyecekler bakalım?

Söz önce Makal’ın:

               “Efendim, yazdık ya köyden bazı notlar; bunlar toplandı ya bir kitapta. İşte beni de görüp tanıyınca, herkes o eski sakızları çiğnemeye başladı. Neden yalan yazmışım, neden köyü olduğundan kötü göstermişim? Türk köylüsünün hem ruhu zenginmiş, hem (de köylümüz çok)konuksevermiş!”

“Kimlerle takışıyordunuz?” diye sormak hakkımız:

“Anadolu’nun şurasında burasında kafası ütülenmiş birçok öğrenciyle ve aslında ütülenmek için bile kafaları olmayan bazı öğretmenlerle…”

İsim verebilir misiniz?”

“Şükrü Selçukoğlu başta olmak üzere Feriha Baymur, Mitat Enç…” (…)

“Bir de Okul Müdürü Vedide Baha Pars’ın dersi terk ettiğini anımsarım. Çünkü, eski ezanı övmüş, öğretmenin köylüye, halka uyması gerektiğini söylemişti. Biz de: “Öğretmen uymaz, öğretmene uyulur; eğitim ve gelişme öyle olur!” demiştik…” (*)

Makal’ın çektiği fotoğrafta pek de iyi bir görüntü vermiyor; Vedide Baha Pars, değil mi? (Dahası, pek çok eğitimcinin övgüyle söz ettiği Mitat Enç de…)

Mustafa Şanlı öğretmenimiz, Gazi Eğitim’de okurken, bir gün sağ görüşlü arkadaşlarıyla Makal’ın “Bizim Köy” kitabını tartıştıklarını söyleyip şöyle devam eder:

“Onlar, “Köylerimizi kötü gösterdiğini, dışa karşı ülkemizi kötülediğini, edebiyatın edepsizleştiğini” savundular. Karşı savı ben yapmıştım:

“Sizler köylerimizi yeterince tanımıyorsunuz, benim köyüm Mahmut’un köyünden daha berbat. Neden berbat? Oturacakları doğru dürüst bir evleri bile yok. Çadırlı hayat sürüyorlar. Banyo, tuvalet gibi kullanım yerleri dışarısı… Yayla, sahil gezip dururlar. Burada bana çatacağınıza, Mahmut bir kat aşağıda okuyor. Gelin; birlikte bir tartışma günü yapalım. O zaman Mahmut’un kendisine sorabilirsiniz. Gerçeklerin saklanmasını istiyorsunuz. Ülkemizde bir köy gerçeği var. Bu ne ayrımcılık, ne bölücülük…”

Ve şöyle devam eder:

“Köylerimizi görmeden, içinde yaşamadan onları anlayamazsınız. Köy Enstitüleri açılmasaydı, bizler buralarda yoktuk. 30 binden fazla köyümüzde okul yok. Mahmut Makal siyasilerin, aydınların, sosyologların, yazarların ilgisini köye yönlendirdi. İleride sonuçları alınacaktır.”

Karşı gruptan Necdet Eroğlu, “Bizim Köy “ kitabını kastederek, “Anlatımını hiç beğenmedim. Ben bundan daha iyisini yazarım” deyince, Edebiyat Öğretmeni Mustafa Nihat Özön, “Yaz da görelim.” deyip tartışmayı sonlandırır.

Mustafa Şanlı’nın “Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne” adlı kitabında yer alan bu alıntıdan da anlaşılacağı gibi, Makal da Şanlı da aynı safta, aynı görüş ve aynı düşüncedeler.

Aynı eğitim kökenli ve her ikisi de “sol” cenahta yer alan bu iki yazardan Makal’ın okul müdürü hakkındaki görüşünü öğrenmiştik; yukarıda.

Şanlı ne diyor acaba, aynı müdür hakkında? Bulup o bölümü okuyalım şimdi de:

“Okul müdürü Vedide Baha Pars’tı. Kendisi Amerika’da eğitim görmüştü. “Eğitim Psikolojisi” derslerine giriyordu. Biz öğretmen kökenlilere ilgisi daha öndeydi. Benimle yeri geldikçe söyleşirdi. O’na köy öğretmeniyken yaptığım uygulamalardan söz ederdim. Bir seferinde evine aldı. Birlikte yemek yedik. O’na köy geleneğinden saygılı davranıyordum. Rahat olmamı, insan ilişkilerine önem vermemi söylerdi.”

Köy Enstitüleri hakkında ne düşünüyordu acaba?

“Köy Enstitülerine karşı içtenli bir ilgisi vardı. O yıl okulun çeşitli bölümlerine giren iki yüz öğrenciden yüz atmışının Köy Enstitülü olması ilgisini daha da çekmişti. Enstitülerle ilgili sorularını yanıtlarken içten içe sevindiğini sezinliyordum.”

Bir süre sonra, Şanlı Öğretmen de sorular yöneltir:

“Amerika nasıl bir ülke, onlar bizi nasıl tanıyorlar?” sorusuna şu ilginç yanıtı alır:

“Amerika’dan yararlanacaksın. Ama dikkatli olacaksın. Elini kaptırırsan kolundan olursun.”

Bence de doğru bir yargı bu. İnsanlar da, devletler de kendilerinden güçlülerle dostça ilişkiler kurmalı ama kesinlikle elini kolunu kaptırmamaya bakmalı. Yoksa istedikleri gibi oynatırlar. Paçayı kaptırdın mı, kurtaramazsın bir daha.

O sıralar, “Sosyalizm ve Sosyal Mücadeleler Tarihi”ni okuyan yazarın “sınıfsallık bilinci” de gelişmeye başlar:

 “Biz de yarı göçebe yaşamdan gelmiştik. Ağaların tarlasını yarıcı olarak ekip biçiyorduk. Ortakçılık yapıyorduk. “Emek – sermaye” çelişkisini anlamıştım. Bu yanlarımı arkadaşlarıma, öğretmenlerime açmıyordum. Daha çok köylünün, ortakçıların sıkıntılarını, eğitimsizliklerini, yoksulluklarını konuşurdum.”

Yazar, arkadaşlarını bir köye götürmeyi düşünür. Bu düşüncesini Vedide Hanım’a açar.   Müdür,  öneriyi memnuniyetle kabul eder. Gerekli hazırlıklar yapılıp Dikmen köyüne gidilir. Şanlı, şöyle der, köye varınca:

“Arkadaşlar, Mahmut Makal’ın ‘Bizim Köy’ü burası. Görüyorsunuz, O’nun anlattıklarından pek farklı değil. Dikmen, Çankaya’ya on kilometre. Cumhuriyet yönetimi bu köye gelmemiş daha. (…) Sağlık durumları kötü, köylü kadınlarımız hiç okumamış. (…) Halkın gerçekleri bilinmeden halka hizmet edilemez. Burası şiirlerde okuduğunuz köy değil. Köyün kendisi.” (**)

İlginç değil mi? Cumhuriyet ilan edileli 30 yıl olmuş. Ama Cumhuriyet’in eli, Cumhurbaşkanı’nın oturduğu köşkten 10 Km. uzaktaki Dikmen köyüne bile ulaşamamış daha. Nerde kaldı Konya’nın, Erzurum’un, Van’ın; nerde kaldı Edirne’nin, Antalya’nın, Trabzon’un köylerine ulaşsın!

Neyse… Konuyu dağıtmayayım ben.

İki eğitimci yazar, Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürü Vedide Baha Pars’ı kendi gözleriyle öyle görüp böyle yazmışlar işte.

“Kim haklı?” diye mi sordunuz?

İkisi de haklı…

Niçin mi?

Bakan gözler, bakılan pencereler farklı da onun için…

Siz ne dersiniz?

Hüseyin Erkan

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Anımsı Acımsı (Mahmut Makal, 5. Basım, Literatür Yayınları)

(**) Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne (Mustafa Şanlı, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları)

Yorum ve eleştirileriniz için Tel: (0212) 511 95 85 – Faks: (0212) 522 05 99 – (0535) 612 93 62

E-posta: info@dilemyayinevi.com.tr – huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..