Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '15

 
Kategori
Anılar
 

Türkân’ın aşkı

Türkân’ın aşkı
 

Kerim alışmıştı senelerdir

insanlarla bir acayip maceraya girmeye:

hiçbir şey istemeyip onlardan

her isteneni vermeye.

NÂZIM HİKMET

 

Üç yıl önce, Aksu’dan öğretmenim eğitimci yazar Mustafa Şanlı’nın, İstanbul/Göztepe’de özel bir hastanede ameliyat olduğunu öğrenince, koşarak gitmiştim ziyaretine

Birçok öğretmenimin aksine, kendileriyle 55 yıldır hiç görüşememiş; hiç haberleşememiştim. Ancak, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nce o yıl yayımlanan “Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne” adlı 300 sayfalık eserini henüz okumuştum.

Oldukça riskli ama başarılı geçen ameliyatından bir iki gün sonra idi, “Geçmiş olsun” deyip elini öptüğümde. Refakatçi olarak yanında bulunan kızı Kimya Mühendisi Hürriyet Hanım ve oğlu Prof. Dr. Ulus Ali Şanlı çok kısa olmak kaydıyla öğretmenimle görüşüp konuşmama izin verdiler. Bunun için teşekkür ettim kendilerine.

 Bu iltiması kötüye kullanmayıp mümkün olduğunca kısa tuttum ziyareti. Hem gösterdiğim bu özenden hem de babalarının kitabıyla ilgili yayımlanan birkaç yazımdan dolayı onlar da bana teşekkür ettiler. Bu ziyaretimde, Şanlı öğretmenimin eşi Türkân Hanım’ı görememiştim. Sonraki telefonlarımda sık sık sohbet fırsatımız oldu.

“İyi de kardeşim, daha önce görüşmüşlüğünüz yok, konuşmuşluğunuz yok. O seni tanımaz, sen O’nu tanımazsın. Ne konuşuyordunuz ki?” diyeceksiniz, haklı olarak.

            Ancak, şunu hemen söyleyeyim: Benim öyle pek çok dostum vardır; daha önce yüz yüze hiç görüşmediğim, şahsen tanışmadığım.

            Sözgelişi, Sayın Mahmut Makal ve değerli eşi Naciye Hanım

            Yine, telefonda sık sık haberleştiğim Bursa’da yaşayan hukukçu yazar Aksekili hemşerim Sayın Ali Rıza Cemeroğlu ile de tanışıp görüşmedik hiç.

            Emekli Vali Yardımcısı Yazar Ertuğrul Taylan dostumla da yüz yüze geçen yıl görüşebildik ancak.

            “Bu kişiler yazar, çizer, eğitimci… Bir ortak nokta buluyorsunuz mutlaka. Pekiyi, Türkân Şanlı hanımla ortak noktanız neydi?” diye mi soruyorsunuz?

            Türkân Hanım’ın iyi bir şair olduğunu söylemedim size, değil mi?

            Evet, adını pek duymamış, dergi ve kitaplarda görmemiş olabilirsiniz ama… Fakat izin verin, O’nun, Şanlı Öğretmen’i nasıl kafese koyduğunu anlatayım; ben size önce:

            Şanlı öğretmenim, “Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne” adlı eserinde, Türkân Hanım’la nasıl tanışıp evlendiğinin öyküsünü de anlatır. Biz genellikle, “Erkekler hanımları tavlar; evlenmek için onları türlü yöntemlerle ikna etmeye çalışırlar” diye biliriz; değil mi?

            Siz öyle sanın.

            Şanlı Öğretmen, ilkokul mezunu ve henüz 15 yaşında bir kızın (yani sevgili eşi Türkân’ının) tuzağına nasıl düştüğünü öyle içtenlikle anlatmış ki!..        

Bu bölüme nasıl bir başlık koymuş hem de: TÜRKÂN’IN AŞKI…

            Türkân Hanım, akıllı pek çok genç kız gibi, önce Şanlı Öğretmen’in anasının gönlünü fetheder.

            Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okurken yazarımız, anası; “Oğlum, sakın oralarda bir kıza tutulma. Ben burada kızı buldum.” diye haber gönderir hep.

            İlk yıl, ara tatile gelince, anası ille de Türkân’ı görmesini ister oğlundan. Bunu gerçekleştirince, çorap söküğü gibi gelir arkası:

            “Türkân’ın babası öğretmendi. Durumları iyi görünüyordu. Bir de Cumhuriyet gazetesi okuyan bir öğretmendi. Benim için görüş ortaklığı da önemliydi. Tutucu bir aile içine giremezdim. Bizim aldığımız eğitim bunu gerektiriyordu. Ailemin dar olanakları içinde özgürce büyümüştüm.”

“-Önemli olan babası falan değil öğretmenim; önemli olan Türkân! O nasıldı? Ondan söz et bize biraz”desem:

“Türkân’ın yetenekleri önemliydi. Eğitimli bir yaşam içinde gelişebilirdi. Fiziksel görünümü etkileyiciydi. Kumral, dalgalı saçlı, buğdaysı renkli, irice gözlü, çekici bir görünümü vardı. İçtenliği, sıcaklığı, yaklaşımı çok doğaldı. Giyimi, görünümü çağdaştı. Küçük bir ilçede böylesine çağdaş görünümlü bir kız bulmak da zordu. Anama düşkünlüğü, onu sevmesi, ailemizin yaşamını yadırgar değildi.”

Bir erkeğe bu duyguyu verebilen, onu böyle düşündürebilen her kız, o erkeğin kalbini mutlaka kazanır. Kural burada da işlemiş, Şanlı Öğretmen kolayca kafese girivermiştir!

Ve elbette bundan sonrası tereyağından kıl çeker gibi kolay olmuş.

Gerçi öğretmenimiz, Türkân’ın toyluğundan da yararlanıp:

“Ben sol düşünceli bir kişiyim. İşimden olabilirim. Sürgünlere uğrayabilirim. Tutuklama bile olabilir. Bu kadar ağır yük altında kalabilirsin. Çok genç olduğun için senin bana olan aşkını olağan görüyorum. (…) Yaşam sadece bir aşk olayı değildir. Seni mutsuz edebilirim. (…) Daha okulumun bitmesinede çok zaman var. Seni bekletmek de kolay olmayacak.” diye oldukça uzun bir nutuk çekip:

“Bu konudaki düşüncen nedir?”diye sorar.

Kadınlar, genel olarak, erkeklerden daha zeki ve daha akıllıdır. Hele hele seven kadın, (bu ilkokuldan sonra okuma fırsatı bulamamış 15 yaşında bir kız da olsa fark etmez) daha da akıllıdır. Nitekim Türkân, karşısındaki erkeğin ne demek istediğini gayet iyi anlayıp:

“Her olayına katlanırım. Hapse düşersen ekmeğini taşırım.”diyerek kısa ama net ve kesin bir cevap verir.

Zaten Türkân’ın aşkı ile büyülenmiş olan yazarımız:

“Gelecekte benim yükümü kaldırabilecek gücü, sevgiyi, aşkı onda gördüm. Olur kararımı verdim. Türkân’ı kucaklayıp öptüm.”diyor.

Öyle dediğine bakmayın siz. Dünden vermişti kararını. Çoktan razıydı bu duruma. Öyle yapmayıp da ne yapacaktı!

Ve yüksekokulu bitirip memleketine döner. Göreve atanma haberini beklemektedir. Bu arada nişanlısı Türkân’la buluşur ara sıra. Bundan sonrasını yazardan dinleyelim:

“ ’Şakir’in kahvede sinema var.’ dediler. Birlikte gittik. İlçede nişanlıların sinemaya birlikte gittikleri görülmemişti. Film bahçede oynuyordu. Bahçenin ortasına perde germişler. Erkek, kadın ayrı oturuyordu. Biz ayrılmadan erkeklerin oturduğu yere giderken durdurdular. “Kadın öbür tarafa oturacak” dediler.Karşı koydum. “Bu ayrımı kim yaptı?” diye sorduğumda, “Kaymakamın emri” dediler. “Kaymakamın böyle bir yetkisi yoktur. Bunları siz uyduruyorsunuz. Kaymakam emir verdiyse, gelsin; bizi ayırsın. Yasalarda kadın, erkek ayrımcılığı yoktur. Kendiniz halkı kandırıyorsunuz.” deyince durdular. Arkadan gelenler bizi gördükçe kadınlı, erkekli oturmaya başladılar. Sonrası akşamı perdeyi kaldırdıklarını gördüm.”

Benim bildiğim, benim tanıdığım Şanlı Öğretmen’in karakteri budur işte! Her yerde ve her durumda inandığı doğruları söylemekten çekinmez.

Evet,  bundan çekinmez; korkmaz da, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözünün doğruluğuna inanan ülkemizin egemen güçleri de Nâzım gibi, Makal gibi, Şanlı gibi, “Evet efendim; sepet efendim! Ne emrederseniz baş üstüne efendim! “Öl” deyin, öleyim; boynum kıldan ince…” demesini bilmeyen “vatan hainlerini” (!) hiç mi hiç sevmezler.

Dokuz köyden de kovarlar onları, on dokuz köyden de… Yine de akılları gelmezse başlarına, zindana atarlar. Hâlâ başlarını dik tutma gafletinde bulunanların başlarını taşla ezerler. (Sabahattin Ali örneğinde olduğu gibi…)

Buna imkânları yoksa, uyduruk belgelerle “vatan hainliğini kanıtlayıp” ömür boyu Türk vatandaşlığından çıkarırlar. (Nâzım Hikmet gibi…)

“Mustafa Şanlı’nın yukarıdaki ünlü isimlerle benzerliği nedir? O da sürülmüş, yargılanmış, hapislerde çürütülmüş biri midir?”dersiniz, öyle mi?

Onlar kadar değilse de O da, o yollardan geçmiş biri.

Sözgelişi, 1960’lı yıllarda Aksu Öğretmen Okulu’nda görevli iken Trabzon’un Of ilçesine sürülmüş ki, elbette anasının ak sütü gibi hak etmiştir bunu!

Bir ‘Türkçe – Edebiyat Öğretmeni’ olarak öğrencilere ders dışı çok kitap okutmak senin neyine! Cezasız kalır mı böyle bir suç?

Ve elbette gözaltına alınır hemen.  Yaptığı konuşmalar, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan yazıları dolayısıyla beş kez yargılanır. Ancak, adalet örgütümüze nerden ve nasıl sızmışsa o günlerin “vatan haini hâkimleri”,  Şanlı Öğretmen’i hapse atacaklarına hep beraat ettirirler!

Sanırım ki, son yıllarda öyle hâkimlerin kökü kurudu artık!

Şöyle bir “oh!” diyelim; yürekten şimdi:

Oh be, siz sağ, biz selâmet!..

                                                                                  HÜSEYİN ERKAN

 İLETİŞİM:   (0212) 511 95 85 – (0535) 612 93 62  -  huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..