Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '20

 
Kategori
Anneler Günü
 

Ayna

Çocukluğuma ait bazı kareler hala zihnimde capcanlı.

Gözlerimi kapatıyorum ve yüksek, demir parmaklıkları olan o okulun kapısından koşarak giriyorum.

Üzerimde pileli mavi bir önlük, saçlarım sağ tarafa doğru sıkıca toplanarak örülmüş. Örgünün bittiği ucunda takılı duran toka, merdivenlerde koştukça aşağıya doğru kayıyor ve günün sonunda mutlaka kayboluyor.

Saçlarım yumuşak olduğu için ipek saçlım diye seviyorsun beni ve tokamın kayıyor oluşuna sebep olarak güzelliğimi gösterip ikna ediyorsun beni.

Yıllar geçiyor ve sen üzüldüğüm, içten içe kendime kızdığım anların hepsinde beni ikna etmek için hep bir yol buluyorsun.

Merdivenleri koşarak çıktıktan sonra hemen sağdaki ilk kapıdan giriyorum. Apar topar elime geçen her şeyi çantama koyup fermuarını kapatıyorum. Askıda duran ceketimi alıp aynı hızla merdivenleri iniyorum.

Hızlı davranmak zorundayım çünkü adımlarım çok küçük ve bir saat içerisinde öğle yemeğini yiyip geri dönmeliyim.

Okulun yan kapısından çıkıp kırk merdiven olduğu söylenen o yoldan çok da yavaş olmayan bir hızla yürüyorum.

Çalıştığın okula vardığımda geri dönmek için yaklaşık kırk dakikam kalmış oluyor.

Okulun bahçesindeki bankta otururken hemen karşıdaki büfeye seslenip çeyrek köfteli söylüyorsun.

Yıllar geçiyor ve ben her gelişimde aynı yerde çeyrek köfteli yiyorum.

Yemeğimi bitirdikten sonra öğretmenler odasına bakıyorum ve genelde seni orada bulamıyorum.

Koridordan sınıflara doğru yürüyorum ve sen öğle arasını fırsat bilen bir veli ile uzun uzun konuşuyorsun.

Dikkatle seni izliyorum, sen fark etmiyorsun.

Konuşurken dökümlü duran boğazlı kazağının boğaz kısmıyla oynuyorsun, konuşma sırası karşı tarafa geçtiğinde ise sol elini çenenin altına yerleştirip serçe parmağınla alt dudağına hafifçe dokunuyorsun.

Yıllar geçiyor ve etrafımdakiler, dikkat kesildiğim anlarda sol elimi çenemin altına yerleştirip serçe parmağımla alt dudağıma dokunduğumu söylüyorlar. Hayret ediyorum.

Beni fark edince gözlerime bakıp gülümsüyorsun. Hızlı adımlarla bana doğru yürüyorsun, ayakkabının topuğu mermer zemine vurdukça ses çıkıyor.

Yıllar geçiyor ve ben yürüdükçe benimle gelen o ses çok tanıdık geliyor.

Saçlarımdan öpüyorsun, birlikte öğretmenler odasına doğru yürüyoruz.

Adımların hep çok hızlı olduğu için sana yetişmeye çalışıyorum, çoğunlukla arkanda kalıyorum.

Arkanda mis gibi bir parfüm kokusu bırakıyorsun. Hep aynı çiçek kokusu.

Yıllar geçiyor ve kime sarılsam "hep aynı kokuyorsun" diyor. Çiçek özlü parfümümü hiç değiştirmiyorum.

Bir sabah mutfaktan gelen seslere uyanıyorum ve ayılmaya çalışırken koridorda yürüyorum.

Mutfaktan bir şarkı mırıldandığını duyuyorum ve fark ettirmeden şarkıyı bitirene kadar kapıda seni dinliyorum.

Yıllar geçiyor ve ne zaman mutfağa girsem hep bir şarkı mırıldanıyorum.

İçeri girdiğimde "çok ses yapıp uyandırdım seni değil mi, özür dilerim" diyorsun sarılarak.

Mutfaktan gelen o seslerin bana nasıl huzur verdiğini sana söylemiyorum, sıkıca sarılıp omzundan öpüyorum.

Radyoda çalan şarkının sesini yükseltiyorsun ve elimden tutup beni mutfakta döndürmeye başlıyorsun, başta utanıyorum sonra gülüşüyoruz.

Yıllar geçiyor ve ben "nasıl olur"u hiç düşünmeden elini tuttuğum herkesle içimden geldiği gibi dans ediyorum, başta utanıyorlar sonra gülüşüyoruz.

Çiçeklerinle konuşuyor, her yeni tomurcuğa büyük bir sevinçle hoş geldin diyorsun. Herkes onları görsün, mutlu olsun istiyorsun.

Yıllar geçiyor ve çiçeklerim tomurcuklandıkça onlarla konuşuyor, her birinin fotoğrafını tek tek çekip sana gönderiyorum, mutlu ol istiyorum.

Yalın ve dolaysız olmanın sıradanlık olmadığını, kusurların insanı gerçek yaptığı için güzelleştirdiğini söylüyorsun. Beyazlayan saçlarımı boyama fikrini aklımdan çıkarıyorum.

Yaratıcılığın, daha az direncin olduğu yoldan sapmak olduğunu, alışılmış şeylerin yalnızca mutfakta güzel olduğunu söylüyorsun. Tavuğa kremalı sos yapmaktan vazgeçiyor ve dantel desenlerini kullanarak beyaz çamurdan bardak altlığı yapmaya başlıyorum.

Kadın olarak yapabileceğimiz çok şey olduğunu söyleyip bir kooperatife kurucu oluyorsun. Senden öğrendiğimi yapıyor ve çocuklar için kurulan bir derneğe kurucu oluyorum.

Sevgi ve şefkat, her insanın perdelerini aralar diyorsun. Perdenin arkasında olmaktan da perdeleri açmaktan da korkmamaya başlıyorum.

Mekanik işlerin meditasyon olabileceğini, gömleği ütülemeye kollarından başlamam gerektiğini söylüyorsun. Pek sevemesem de öyle yapıyorum.

Konu her ne olursa olsun içimi çürütmemem gerektiğini, bir de yulaflı yoğurda en çok portakalın yakıştığını söylüyorsun. Ne zaman endişeyle başlasam çürüyor muyum diye kendime sorup duygudurumdan sıyrılmaya çalışıyorum. Yulaflı yoğurdu portakalla seviyorum.

Dinlemeden yargılama diyorsun. Önce hep soruyorum, ısrarla soruyorum.

Hikayeler anlatıyorsun, "bu da geçer" diyorsun. Sakinleşiyorum, geçer nasılsa diyorum.

Değişim özünde mutlaka belirsizlik barındırıyorken giderek sana benzediğimi ve aslında değişim esnasında ne kadar da netleştiğimi görüyorum.

Karşılaştığın sınavlarda önemli olan gidiş yoludur diyorsun. Verdiğin, vermekte olduğun her sınavda gidiş yollarına hayran kalıyorum.

"Seni seviyorum" demenin bağışıklığı güçlendirdiğini söylüyorsun. Etrafımdaki herkesin bağışıklığı güçlensin istiyorum ve söylemekten hiç çekinmiyorum.

Seni çok seviyorum annem. 10/05/2020 - 23:55

 

 
Toplam blog
: 35
: 255
Kayıt tarihi
: 31.12.14
 
 

Her gece ikişer dakika arayla beş alarm kurup her sabah onları üç kez ertelerim. Uyanır u..