Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '10

 
Kategori
Psikoloji
 

Ayrılık

YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Sabahın ilk ışıklarıydı. Gözlerini açması için ne bir istek vardı içinde ne de bir neden. Kendini bir ceset gibi hissediyordu…

Sessizliğin içinde akan zamanı dinledi. Duyabildiği sadece kalbinin derinden gelen hayat belirtileriydi. O da olmasa yaşadığını unutabilirdi. Unutmak da istiyordu. Hafifçe doğruldu, kalkmalıydı artık, Yapacak çok işi olduğunu biliyordu. Verdiği sözler, kırılmış kalpler, sona erecek hayaller ya da boş yere peşinde koştuğu ümitler, yolunda gitmeyen ne varsa….

Oysaki planları vardı hayata dair, dertleri vardı, bir sürü meşguliyeti. Yine de acele etmek istemiyordu, dakikaların saniyelerin bir adım gerisinden geldi. Daha fazlasını da beklememeliydi. Bekleyemezdi. Ölmek bu kadar çekici gelirken kulağına…

Bugün her şey farklı olacaktı, hiç yapmadığı şeyleri yapmaya karar vermişti, hiç söylemediklerini söylemeye.
İlk olarak ağlamakla başladı. “Düşündüğümden daha kolaymış” dedi. Ama yanlış olan bir şey vardı ferahlaması
gerekiyordu öyle söylemişlerdi. Olmadı.

Tıraş oldu, hiç aynaya bakmadı, korkuyordu bakmaya. “ Ya onu görürsem!!”dedi. Yüzünü kesti, defalarca…
Akan suya karışan kana baktı “Ne kadar da hayatıma benziyor” diye geçirdi içinden 25 yıllık hayatına, akıp giden bulanıklık içinde…

İlk kez bir sabah kahvaltı yaptı. En besleyici, en lezzetli, ekmeğin en güzel, peynirin en taze, reçelin en tatlı olanını koydu masasına. Sütünü özenle ısıttı, ne kaynar nede soğuk, sadece ılık. Hoşlandığı gibi. Her sabah olduğu gibi.
“ Ne de zormuş sabahın köründe bunlarla uğraşmak” dedi. Kızgındı biraz ama daha çok utanç içindeydi. Gözyaşı masaya damladı,
bir tanesi daha bir tane daha… Masayı topladı, sildi. Hiç bulaşık bırakmadı. Tam onun istediği gibiydi, odasını görse kim bilir ne kadar çok sevinirdi öper teşekkür ederdi. Bu güne kadar bundan daha fazlasını istememişti ki hiç. Üzerini giydi.
Yağmur yağabilirdi. İhtimal de olsa ıslanmasını istemezdi. Montunu aldı şemsiyesini de. Ayakkabısını bağladı, bir hamleyle kapıya doğru yöneldi. Durdu, sadece baktı. Açık duran boş kapıya. Yağmur başlamıştı. Tüm gün durmayacaktı. Durmadı da,
yanaklarından aktı.

Islak yolda yürüdü uzun süre. Gökyüzüne baktı, yüzüne düşen damlaların serinliğine ihtiyacı vardı, acıdan kavrulan yüreğinin,
tuzlu gözyaşlarından kızaran gözlerinin… İş yeri yakındı, yürüyerek gitmeyi seviyordu, dönüp de baktığında onu camda görmek, uzaktan da olsa suretini… Ne güzel duruyordu. Arkanda sana sevgiyle bakan bir çift gözden daha güven veren başka ne olabilirdi.

Şehrin boş sokaklarında ilerledi. Kapıya vardı, içeri girdiğinde hiçbir şey söylemedi. Sessizliği bozan da olmadı, severlerdi onu eşlik ettiler sessizliğine. Masasına yöneldi eşyalarını topladı kutuya doldurdu. Kırılmalarına ya da buruşmalarına aldırmadı.

Sadece doldurdu. Bir tek onun resmini aldı özenle cebine koydu. İnsanlara baktı. Ne bir sevgi ne bir kırgınlık hissetti sadece baktı.

Ama burada geçirdiği zamana kızıyordu. Yanlış yerde yanlış insanlarla…. Telefon ahizesini kaldırdı. Numarayı çevirdi ağır ağır.

“Yarım saat sonra ordayım” Kapıdan çıkarken sadece eşyalarını koyduğu kutuya bakıyordu, bu civarda bunları atabileceği bir yer yoktu!
Sadece çıktı ve bitti..

 
Toplam blog
: 4
: 282
Kayıt tarihi
: 21.07.10
 
 

İletişim fakültesi reklamcılık bölümünü bitirdim. Kitap okumayı ve dergi karıştırmayı çok severdim. ..