Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Ayrılmalıyız artık!

Ayrılmalıyız artık!
 

http://blufiles.storage.live.com/y1p81


Uzun yıllar birlikte yaşamış olmak yetmiyor!

Birlikte haz almış, birlikte yol almış olmak bırakın sorun çözmeyi; soruna tuz biber oluyor!

Ne kadar sessizse o kadar sinsi davranıyor yanı başımızdaki vazgeçemediğimiz…

Elde “et-tırnak” olmuşuz, ama et-tırnak olmak kangrenin önüne geçemiyor.

Dur!

Sen şöyle bir dur!

Dur ve şapkanı önüne koy, sonra düşün!

Düşünelim…

Bir birliktelik başlatmak, alışkanlık edinmek, bu alışkanlıktan zarar görmek ve nihayet ayrılmak...

Tüm bunlar birer süreç.

Günün birinde, bilmem ne sebeple sigaraya başlarsın. Önce, az içiyorum diye kandırırsın kendini. Sonra paket taşımaya başlarsın. Sohbet ortamlarında birbirine ikram edersin. Hatta “sigara ve çayın lafı olmaz” diye bir slogan bile yaratırsın. Sohbete renk katar. Bir de yanında aslan sütü, gün batımı, arpa suyu varsa, zevki ikiye katlar… En çok çayla seversin. Kahvenin de vazgeçilmezidir, dersin.

<ı>“İster zengin ol, ister fukara,

<ı>Yemeklerden sonra yak bir sigara.”

Dost sohbetlerinde canın çeker… Güzel bir manzarada tellendirmek ister… Öfkelenirsin yakarsın, mutlanırsın tüttürürsün, kutlamalarda “barış çubuğu” olur adı…

Yazarken, okurken, otururken, yatmadan önce, uykuyu kaçırınca, kalkınca, yemekten sonra, kahveyle, çayla… Koyu bir alışkanlık olur… Günün birinde alışkanlığın ötesine geçer, “en iyi dostum” demeye başlarsın…

<ı>“Sigaramın dumanı da dumanı,

<ı>Yoktur yârin imanı da imanı!”

Zaman geçer, öksürüklerin artar. Balgam denilen akciğer atıklarıyla tanışırsın. Sesin değişir. Nefes alıp vermede zorlanmaya başlarsın. İki kat merdiveni çıkınca iki km. koşmuş gibidir halin. Kan ter içinde kalırsın. Sabah uyandığında acı bir tat vardır damağında. Uykunda kül tablası yemiş gibisindir.

İşte bu noktada; yirmi yıllık dostuna bakar ve “artık ayrılmamız lazım” diye düşünürsün. Fakat bunu onun yüzüne diyemezsin. Öyle masum, öyle yanı başında, öyle sessiz, öyle yakın duruyordur…

Bırakmak lazımdır… “Bırakmak lazım” derken “bir tane daha yakalım” der içindeki ses.
Kopasın, ayrılasın yoktur bu dosttan.

Bir tane daha… Tek bir tane daha… Bir tane… Bir…

….

Sonra cesaretini toplayıp, buruk ve kısık bir sesle konuşabilmeyi denersin…

"Ayrılmamız lazım güzel dostum… Ayrılmamız her ikimiz için de en iyisi olacak…

Sen yanma artık benim için…"

İfadesiz, tuhaf bir sessizlik kaplar odayı... Söylediklerine kendin de inanamazsın...

Ama dostun o bin yıllık sükûtu, onayıdır söylediklerinin... O yanarken senin cesaretin artar, devam edersin...


"Biliyor musun, seni asla kötülemeyeceğim. Unutabilir miyim, o uğursuz gecelerde sabahlara kadar beni dinleyişini? Sen her yerde benim yanımdaydın! Ama bir mezar başı, ama bir dost bahçesi…

Ölülerle, dirilerle… Fanilerle… Daimilerle… Biz seninle hep iki kişi yürüdük… Sen hep çantam kadar yakın oldun bana.

Ben seni çok sevdim be dostum!"

...<ı>

Konuştukça cesaretin artar... Artar artmasına da... Dostunla arana girmeye başlamıştır tülden bir duvar...
Cesaretinle birleşen tülden duvara, Emel Sayın yakışır. "Ayrılmalıyız artık" diyen hüzün buğusunda bulursun kendini...

“Ayrılmalıyız artık,

<ı>Gitmeliyim bu yerden…”

"Seni asla unutmayacağım. Kimi zaman sevdiğim insanların parmakları arasında karşıma çıkacaksın, kimi zaman şiirlerde, şarkılarda, kitaplarda…

Ayrılmamız lazım güzel dostum. Anla beni ne olur!"

Susarsın... Sükut olur... Sessizlik büyür... Sen susarsın, o susar... O hep en iyi dinleyici olmuştur ya... Bilir ya hani yerini, edebini, sevildiğini... Bilir ve tek bir cümle kurmaz senin serzenişine... "Bilge dostum" benim diyesin gelir içinden... Sarılıp ağlayasın tutar... Tüm evren suskunluğa karar... O ise susar ve sadece yanar...

Toparlayıp sonra kendini; yeniden başlarsın söze, söz vermelerle...

"Söz, senin sevgini aynen koruyacağım. Öyle ya, ayrıldık diye, arkandan konuşur muyum hiç! O kadar alçalabilir miyim, söyle? Tanırsın sen beni, yirmi yıl bu! Dile kolay!

Dile kolay gelen, bedene zor gelecek, biliyorum.

Seni çok özleyeceğim, bunu da biliyorum.

“Severek ayrılmak” dedikleri bu mu ki?"

Sessizlik canını yakmaya başlar... Suskunluğu ölü bir terennümüdür, 'ben bunu biliyorum' diyen... O hep bilmiştir bin yıldır... Daha leb demeden leblebiyi anlamıştır. O bilmez de kim bilebilir en gizil şifreleri ve en masum düşleri... Konuşmanın sesi yükselir... Cesaretin büyür...

"Bana yardım et güzel dostum, ola ki vazgeçip kucaklamak istersem seni; konuş benimle!

Bunca yıl sadece dinledin!

Şimdi tek bir kere konuş ve “<ı>ben de seni seviyorum ama ayrılmamız lazım” de.

Ayrılmamız lazım sessiz dostum… Ayrılmalıyız…"

Bir tuhaf mırıltı gibi gelir kulağına, külün tablaya düşüşü... Peşi sıra duyulan küçük bir çıtırtı... İşte son sözünü söylemiştir dostun: "Ben de seni çok seviyorum."

Ve sedef kakmalı hüzün tablasında son bulur, yirmi yıllık dostluk...

Son buluşmanın, hüzünlü izini bağrına basar ve sonsuza dek susarsın...

Çok özleyeceğini bilerek... Hemi de pek çok...

Ayrılmalıyız artık,

Gitmeliyim bu yerden…

http://www.radyoklasturk.com/emel-sayin-ayrilmaliyiz-artik-sarkisini-dinle-video-klip.html

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..