- Kategori
- Gündelik Yaşam
B.B.N.A.G.B.B.

Surrogates
Hoş bulduk. Belki de siz burada yabancıları pek sevmiyorsunuzdur. Ama ben o kadar da yabancı sayılmam. Arada kendime yabancılaştığım olmuştur ama o kadar yabancılaşma el oğlunda bile olur. Benim burada başka bir rumuzla ve sayfa adıyla nerden baksan 1yıl 7ay fiili hizmetim var. Bana göre bir sayfanın ve rumuzun miadı en fazla 1yıl 7aydır. Yoksa; Blog yönetimiyle parada anlaşamadığımdan bıraktığım yada orantısız argolaştığım için kovulduğum filan yok. Aynı sayfada aynı rumuzla 1yıl 7aydır yazdığımı görünce derhal pılıyı pırtıyı topladım. (Bu noktada pılı’nın yazı, pırtı’nın resim anlamına geldiğini belirtmeyi vazife sayarım). Kendime yeni rumuz arayışım uzun sürdü, yaratıcı bir insan olduğumdan “Kuru soğan, SüleymanEkim035, Kimyon, Sığıntı, Silik ve hatta Sidik” gibi rumuzlar buldum fakat bu kullandığımda karar kıldım (İki rekat namaz da kıldım).
Bu süreçte hallerimden meraklanıp sorup soruşturan bir çok arkadaşıma teşekkür ediyorum. Aralarında, kendi sayfalarını bana açmak isteyenler “gel misafir yazar olarak haftada bir bende yaz” diyenler oldu. Ki birisi bu önerisine “yazarım ama yazı başına 30 lira verisen” diye şaka yaptığım için çok küfretti. Ama nası sövüyo hatun haliyle. Vaktiyle kendisini para karşılığı önermişliğim de olmuştu. Ama ben sığıntı gibi yazmaktansa sinsi gibi yazmayı yeğledim. Ayrıca eski sayfamı neden kaldırmak istediğimi, bana nasıl yardımcı olabileceklerini soran editör büyüklere de saygılar sunuyorum. Gerçekten önemsediklerini fark etmek güzeldi. Bu arada sayfa boş beşik gibi duruyo, bu beni biraz üzüyo, temelli silinirse daha az üzüleceğim. Mümkünse buradan devam etmek isterim...
Neyse uzun lafın kısası, yakalanayazdık işte. Sadece 2-3 saat yayında kalan son blogumu telef olmasın diye tekrar yazdım. Bu böyle de olurdu; Hadi söyle bana, okumayı seversin sen, nasıl yazar insan mapushanede...
Nerden baksan 90’lı yılların hemen başındaki er kişi ergenlerin yarısı Kelly Rutherford’a aşıktı. “O da kim?” demeyin, Hayat Ağacının Sam Whitmore’dan bahsediyorum. İtiraf etmeliyim ki Sam’a karşı ben de boş değildim. Hatta uzunca bir süre Sam’a benzeyen hatunlara karşı da dolu kaldım. Allahtan Sam’a benzeyen hatunların kökü kurudu da neslimiz kurtuldu. Sam Whitmore yüzünden anneanneme 2 gün küs kaldığımı anımsıyorum. Sanırım diziyi izlerken anneannemin Panalgine’sini almaya gitmedim diye “oyun yaparlar” demişti ve beni o dönem “Sam’a gö.....” denmesi kadar hiçbir şey yaralayamazdı. Şimdilerde anneannemi ve Sam Whitmore’u birlikte özlediğimi fark ettim Facebook’da; “Anneannesiyle birlikte Sam Whitmore’u da özleyenler” grubunu kurmam bu sebeptendir. Grubun henüz benden başka üyesi yok, halbüse kısa bir süre için üyelik aidatı da istemiyoruz.
Karışık pizzanın üstüne sarımsaklı yoğurt döküp yiyen arkadaşım var. Olsun buna da şükür ya karışık pizzanın üzerine nutella sürüp yiyen arkadaşım olaydı.
Belli bir alkol seviyesinden sonra derhal “bana uyar” deyip ekstra bir ilave de kendinden koyan arkadaşı çok ayrı seviyorum. Ona desem ki; “Marsa gidelim” “Bana uyar füzeler de benden” der. Canım benim, bol gönüllüm.
Çok yoğun insana imreniyorum. O insan o kadar planlı-programlı ki dopdolu bir arşiv hayatı yaşıyor gibi. Öte yandan zamanı çok kısıtlı. Örnekse; pazardan tane bir milyona kelem alırken :) yok yok tamam. Örnekse, o insanın defi hacete ayırdığı zaman bile belli. O insan günün birinde demli çayı fazla kaçırıp, peklik (konstipasyon) (kabızlık işte) sorunu yaşasa bütün programı sarkar, eli ayağı birbirine dolaşır bence. Evet öyle birini tanıyorum ve O haftada düzenli olarak 25 dakikasını, -kendini günün makul bir saatinde sıçmak için organize edemeyen- bana ayırıyor. Birlikte oturup çekirdek çitliyoruz. Biliyorum inanması güç ama, var öle bir arkadaşım da.
Blogda sinema branşında film eleştirisi yazan herhangi bir arkadaşa “Peki sen Baba’yı gördün mü?” diye yorum yazmaklı oluyorum, sonra çok çabuk vazgeçiyorum.
Okul hayatım boyunca en çok duyduğum laftı; “komik bi şey varsa anlat biz de gülelim” hiçbir zaman da “Evet komik bir şey var ama size layık değil hocam” diyemedim. Çünkü komik algısı da diğer bir çok algı gibi göreceliydi. Bana komik gelen diğerlerine gelmeyebiliyordu ya da tersi. Komiğin niteliğinden başka, muhatabının ruh hali de çok önemlidir. Bön bön baktığınız bir şakaya sonradan anımsayıp güldüğünüz olmadı mı? Bir başka okul klişesi de; “kendini de unutsaydın evladım” lafıdır. Aşurtman unutulduğunda ya da Helvacıoğlu marka blok flüt unutulduğunda çok sık duyulagelen bir deyim. Geçenlerde bir öğretmen arkadaşımla bunları konuşurken bahsettik. Eğitim sistemi ve müfredatı sürekli değişiyor ama okul klişeleri hep aynı kalıyormuş. Zaten değişmesin, bi şeyler de aynı kalsın, ben böyle düşünüyorum. Ama siz farklı düşünebilirsiniz, şimdi ben kendimi camdan atsam siz de mi atacaksınız?
Çok net söyleyim ki; kıymalı da olsa kapuska sevmiyorum. Hatta kendisiyle -kıymalı da olsa- kapuska arasına mesafe koyamamış arkadaşlara da iyi gözle bakmıyorum.
Aslında gönül meselelerindeki yegane düsturun “oluruna bırak, olmazsa bırak” olacak. Ben bunu bilir bunu söylerim, kimseyle de tartışmam.
Bu Başlık Ne Anlama Geliyor Ben de Bilmiyorum, Bu Başlığın Ne Anlama Geldiğini Birlikte Bulalım istiyorum. Belki de Bana Ne Arkadaşım Gendin Becerede Bulaydın demektir.
Son olarak piyasa “Sevgimle” diye biten blog yorumlarına doydu gibime geliyor, hani siz bilirsiniz bana zararı yok da inceden bir değişim de fena olmaz zannımca. Ama siz bilirsiniz yine.
Eroir
Belli ki vaktin çok azdı
Henüz gelirken saatine bakıyordun
Otomatikleşmiş yarım gülümsemenle
Göstermelik öpüp, hızlıca seğirtiyordun.
Çok meşhurdun sanki, herkes seni tanıyacak
Julia Roberts filmi gibi, flaşlar patlayacak
Mikrofonlar uzatılacak.
Bir kenar mahalle kitapçısıydım
Dünya küçük, dükkan küçük
Neredeyse kopçalarını açasıydım
Ama yüzün düşük, cüretim düşük.
Bir ara duvardaki renk cümbüşüne daldın
Aslen renk körü bir ressamdım
Fırçasız, kalemsiz ve sensiz
Parmaklarımla seni boyardım
Dünya küçük, tuval küçük
Belki sen yoktun, hiç olmamıştın
Orkestrasyonu bozuk şuurumun
Ciğerimden üflenen anasonlu buğunun
Yada yazmadan okuduğumun
Panoramik görüntüsüydün
Ama sendin O
Sana benziyordu yoksan bile
Seni andırıyordu sorsam beynime
Korkunç görünüyordun gittiğinde
Gerçekliğim küçük, gençliğim küçük.
Ben Buldum
Özlü Laf: Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle... Dinleme bile, sadece bekle... Bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktır kendini sana... Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine...
Franz Kafka
Öperimle.