Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '08

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Babalar da Özgür Olsun!..

Babalar da Özgür Olsun!..
 

babalar yalnız adamlardır


Sürekli neler yapacağı konusunda talimatlar alan çocuk sonunda sıkılır ve babasına sorar:

-“Baba ben ne zaman canımın istediği şeyi yapacağım?”

Babasının cevabı gayet kısadır:

“-Bilmem yavrum, henüz hiçbir erkek o kadar uzun yaşamadı!...”

Babaların durumu son derece acıklıdır aslında…

Siz istediğiniz kadar “erkek egemen” bir toplumda yaşadığımızı, aile yapılarının “ataerkil” olduğunu söyleyin, bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazıp bilimsel saptamalar, teoriler geliştirin, kadınların ezildiğinden, kadınların ayırımcığından bahsedip, erkeklerin lehine derin bir eşitsizlikten yakının….

Bütün bu çabalar, kitaplar, makaleler, bilimsel araştırmalar, bağırıp çağırmalar realiteyi değiştirmeye, gerçeği ters yüz etmeye yetmez..

Asıl horlanan, dışlanan, haksızlığa uğrayan babalardır.

Türk toplumu iddia edilenin aksine tam bir “ana egemen” bir toplumdur.

Var olduğu söylenen güçlerine ve iktidarlarına rağmen babalar dehşetli bir ezilmişlik ve yalnızlık içindedir.Güç ve iktidar bütünüyle anaların ve çocukların elindedir.

Destansı fedakarlıklarına, içindeki duygu fırtınalarına, insansı bütün hislerine, istek ve özlenmelerine rağmen hepsini erteleyen hepsini içine gömen, gözyaşlarını kalbine akıtan, sevincinde ölçülü olmak zorunda kalan, üzüldüğünde hıçkırıklarını tutan, gözyaşını gizleyen babaların egemen olduğunu söyleyebilmek mümkün mü?

Bir babanın içinde yaşadıklarına rağmen ruhundaki fırtınalara rağmen dinginlikle, her an güçlü, kararlı, gururlu, güven veren çelikleşmiş bir iradeyle dimdik durmak zorunda kalmanın ruhunda ve vücudunda oluşturduğu karmaşayı inceleyen bir bilim dalı var mı?

Erkekleri daha fazla köleleştirebilmek için uydurulmuş bir yalandır “ataerkil”, “erkek egemen” bir toplum olduğumuz..

Hangi babanın evde söz hakkı vardır?

Evin bütün dekarosyonu, tefrişi, eşyası, odaların yerleşimi, duvarların rengi kadının zevkine göre şekillenmiyor mu?Mutfaktan salona, banyodan oturma odasına her santimetrekarede kadının zevki ve iradesi sezilir.Erkeğin bu düzeni değiştirmeye, mevcut düzene yeni bir şey eklemeye, hatta bir eşyanın yerini değiştirmeye asla hakkı yoktur.

İster kadın olun ister erkek bu soruyu dürüstçe cevaplayın;”Evde bir vazonun, tuzluğun bile yerini değiştirebilme özgürlüğü kaç erkeğin var?”

Baba sözde evin direğidir, erkeğidir, gücüdür, iktidarıdır ama o bütün silahları alınmış bir komutan gibi acizlik içinde dolanır durur evin içinde…Evdeki durumu bir yabancıdan farksızdır, yalnızdır aslında ve kocaman bir bedbahttır aslında babalar..Kazara bir tabak kırsa, vazoyu devirse, bir tencerenin yerini değiştirse, giyisilerinden özel eşyalarından birini olmadık bir yere koysa kıyamet kopar evde.

Kaderin paylarına düşürdüğü “baba” sıfatı onları, külfeti çok, saadeti, zevki, ve özgürlüğü sınırlı bişr yükün altına itmiştir.Bütütn çalışmasına, alınterine, yorgunluğuna, ıstıraplarına rağmen buldukları sınırlıdır.babalar evlerin ebedi mazlumudurlar.Bir koltuğun bişr süsü eşyesının yerini değiştirme yetkisi bile olmayan, bir sehpa örtüsünü, yapma çiçeği beğenmediğini söyleme hakkı bulunmayan babalar evin reisi olsa ne ifade eder?

Bir babanın evdeki tek özgürlüğü ayaklarını uzatıp televizyon seyretmektir belki.Onu yapabilmesi için önce ikinci üçüncü televizyonu almış olması gerekir.Bir yaştan sonra bu bile çok görülür.Evden gitsin ayak altında dolaşmasın diye gözüne bakılır durulur. Kahvehaneler, meyhaneler, sokaklar, parklar boşuna mı tıklım tıklım erkek doludur?

Babaların sevme, sevdiğini belli etme ve sevinçten, üzüntüden ağlamaya bile hakları yoktur.Her şeyden önce çocuklar ile babalar arasında anne ile olduğu gibi bir dostluk asla kurulamaz.Onlarınki olsa olsa saygıya dayalı bir ilişkidir.Anneler çocukların bütün sevgisini kendilerine yöneltme konusunda son derece hasistirler.(Ali Çolak-Günün Ötesi)

Kapağı sıkışan kavanozu hep babalar açar oysa...Karanlık bodruma tek başına inmekten bir tek balar korkmaz.. Evde biri hastalansa yağmurda eczaneye koşup ilaç alan hep babalardır.

Çocukları oynarken düşünce baba gelip tozlu, topraklı, kan bulaşmış dizdeki yarayı öper; ama baba tıraş olurken yüzünü kesince kimse onu öpmez.

Fotoğraf albümlerine bir bakın çekilen bir çok fotoğrafta babalar yoktur…Her zaman babalar çeker fotoğrafları çünkü…

Babalar sevmez mi? Sever elbet…Yüreklerinde dağ gibi sevgi vardır onların. Bastırılmıştır ama bir türlü açığa vuramazlar. Yanardağ gibidir sevgileri bedenlerinin derinliklerinde kaynayan ama asla dışarı çıkaramazlar..Tarih boyunca içlerindeki sevgi lavlarını dışarıya çıkarmamaları gerektiği söylenerek baskı altına alınmışlardır. İçlerini yakar kavurur sevgi ateşi ama suskun kalırlar.

Oğulları askere giderken, kızları gelin olup uçarken içlerinden geldiği gibi ağlayamazlar.Analar hıçkırıklarla, gözyaşlarıyla oğullarına kızlarına özgürce sarılırken babalar yapamaz bunu…İçlerine bastırırlar duygularını, gözyaşlarını içlerine akıtırlar.

Babalar en az anneler kadar duygusal onlar kadar içlidirler…Ama “Baba” sıfatını taşıma karşılığında bütün duygusal özgürlüklerinden mahrum bırakılmış mahkumlardır babalar.

Bir gün torunları olursa iyi halden kısmen tahliye olur zavallı babalar.Dedelerin torunlarına düşkünlüğü bundandır.Çocuklarına veremediği sevgiyi, şefkati, onların gidişlerinde yüreklerine gömdükleri hicranı, yıllarca taşımaktan yoruldukları duygu yumağını çözüverirler torunlarının başında, onlarla çocuk olup yeniden özgürlüklerine kavuşurlar.Torunlar esaretten özgürlüğe kaçıştır, minik özgürlük kaçamaklarıdır babalar için.

Bir babanın torunuyla gülüp oynaşmasında ne acılar, bastırılmış duygular, ne susturulmuş sevgileri, ne ertelenmiş kahkahalar, ne söylenmemiş sözler dile gelir kim bilir?

Dünyadaki her şey ve hayat “kadın”ın etrafında dönmektedir dersek abartmıyoruzdur aslında…Cennet anaların ayakları altındadır mesela…Ana gibi yar olmaz derler…Vatanın adı bile anavatandır…

Bütün dünya edebiyatı kadınlar üstüne tesis edilmiştir.Edebiyat dünyasına bakın her şeyden böcekten. Çiçekten bahsederler ama babaların adı bile geçmez.baba konulu eserler kadınlardan, analardan söz edenlerin yanında lafı bile edilmez.Baba isminin geçtiği film, roman varsa bile orada babalar ile çocuklarının kuşak çatışması ve babaların düştüğü komik durumlar anlatılır. kadının güzelliği, kadının bin türlü hali, yüreği, sevgisi, şefkati işlenmiştir hep edebiyatta. Kadınlar üstüne denizler dolusu mürekkep harcanmıştır…Bir “baba” şiiri okudunuz mu hiç?Oysa her şairin bir “ana” şiiri ve binlerce kadın şiiri vardır.Şiirler, şarkılar, romanlar, hikayeler, filmler, resimler, heykeller her ana, kadınlar üstünedir…

Ey okuyucu; insafınız bütün bütün kurumadıysa babalara sahip çıkınız. Babalar buzdolabının içindeki lambalar gibidir; buzdolabının kapağını açmadıkça içerisini görmenizi sağlayan lambanın varlığının farkına varmayız. Önce kendi babanızı anlamaya çalışınız. Onun mahcubiyetini, mağduriyetini, mecburiyetini düşününüz. Babanızın yüreğinin nasıl dağlanmış olduğunu, içinde okyanus gibi bir sevginin kabardığını görmek istiyorsanız onun gözlerine, bir de eğer varsa siyah beyaz fotoğraflarına bakınız.

Dünyadaki en büyük zenginlik bir babayla sarmaş dolaş olmuş bir aileye sahip olmaktır.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..