Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

11 Nisan '14

 
Kategori
Güncel
 

Babam, Polis Teşkilatı'nın kuruluşunun 169. Yıldönümü

Babam, Polis Teşkilatı'nın kuruluşunun 169. Yıldönümü
 

BABAM VE POLİS TEŞKİLATI


Zamanı geri almayı bilsek!

Şu yıllara gideceğiz, filanca insanlarla tekrar bir araya geleceğiz!

Olur mu böyle bir şey?

Olabilir mi?

Diyelim ki oldu! Olmaz ya! Haydi diyelim oldu…

Babama bakardım herhalde uzun uzadıya. İzlerdim onu ve yaptığı her hareketi. Nedenlerini sorardım herhalde! niçinlerim çok olurdu? Onun fikri o zamanlar ne kadar bana tersti. Onu bir hayli sert, bir o kadar da gaddar bulurdum. Yaptıklarının tam karşılığı gaddar mı bilemiyorum ama o zamanlar öyle düşünürdüm. Ne kadar problemli bir adam! derdim. Ne çok istekleri var. Bitip tükenmeyen merakları, endişesi! Kuralları ise bir hayli çok! Doğu terbiyesi derdi, ne ise doğu terbiyesi? Terbiyenin doğusu batısı mı olurdu? Ona göre olmalıydı, o doğuluydu aldığı terbiye de elbette doğu terbiyesiydi. İyi bir terbiye almıştı.

Benim babam çok namuslu bir adamdı.

Benim babam çok dürsttü.

Benim babamın erdem dürtüsü çok fazlaydı.

Nasıl namusluydu?

Önüne servetleri yığsalar kendinin olmadığı, alın terinin dökülmediği, içinde hak etmediği bir şey varsa bakmazdı. Aslında tenezzül etmezdi. Başını dahi çevirmezdi.

Onun için namuslu adamdı.

“Sizin olmayan başkalarınındır. Başkalarınınsa asla ama asla sizin değildir. Sizi ilgilendirmez, alamazsınız, bakamazsınız, çalamazsınız!”

Hele çalmak!

Yarabbi. İşte babamın bam teli!

Çalmak ne demekti?

Çalmak namussuzluktu asla bizlere yakışmazdı, şık olmazdı. Babama ve terbiyesine el vermezdi. O bizlere göre değildi, hiçbir zaman da olmayacaktı. O hiç kimseye göre değildi. O insani bir şey değildi.

Dedim ya; dürüsttü. Öyleydi. Kimsenin arkasından konuşmazdı. Hiç kimse için kötülük düşünmezdi. Ona göre toplum içinde yaşanılıyorsa, insanlar birbirlerini desteklemeli, kösteklememeliydi. Komşular ailelerimiz kadar önemliydi. Ata kelimesinin içinde binlerce anlam yatardı. Ata büyüklerdi. Büyükler önemlidi. Onlar sayılmalıydı ilk başta, ardından sevilmeliydi hemde çok! Sevginin dozajı yoktu, onun içinde. Bazen sevgi gözlerle olurdu bazen sözlerle. Bazen küçük bir hareket sevgiyi anlatırdı, bazen minnacık bir nazar!

Birilerine kıyamamakta dürüstlüktü. Birilerinin hakkını gasp edenleri saptamak, vatandaşlık görevi dürüstlüktü. Üstelik yapılması gerekenler listesinde olacaklardan da değildi bunlar. Bunlar liste filan dâhilinde olmazdı. Bunlar şart olanlardı. İnsansan, yaşıyorsan yapman gerekenlerden biriydi bu sadece, o kadar! Nefes almak gibi, su içmek yemek yemek insani ihtiyaçlarını gidermek gibi! Bu listede olmazdı bu kendiliğinden olacak bir şeydi.

‘Dürüst olmak’

Akşam yemeklerinde tüm ailesini topladığında:

“Dürüst olmak, senden acizi ezmemektir, dürüst olmak senden güçlüyü kıskanmak yerine gıpta etmektir güçlü olmak için ondan örnek almaktır.

Dürüst olmak saygınlığı gerektirir. Saygınlık sizlere itibarı verir, namuslu olduğunuzu gösterir. En önemlisi insan olduğunuzun farkına varır ona göre hareket edersiniz. Üstelik çocuklar derdi. Bunları yaptığınızda, ardından okadar çok güzellikler gelir ki şaşırırsınız. Sizleri inanamayacağınız güzelliklerin içine çeker.”

Dedim ya benim babamın erdem dürtüsü çok fazlaydı. Ne demek bu?

“Erdemli olmak insanın yaşam şeklidir, mecburiyettir. Çünkü erdemli olmazsanız mutlu olamazsınız. Huzursuzluk yakanızı bırakmaz. Huzursuz insan yanlışlar yapar. Bir yanlış bir sürü doğruyu yok eder ve yanlışlar alışkanlığınız haline gelir. Öyle bir hal alır ki yaptığınızın yanlış olduğunu unutur bunun yaşam gereği yapılması gerekenlerden bir durum olduğuna kanaat getirirsiniz! Yani kendinizi avutursunuz. Oysa o zamanlarda kendiniz için, aileniz için, etrafınız için, vanatınınız için ne büyük hatalar, günahlar yaparsınız da farkına varmazsınız. Varamazsınız. Artık hamurunuz bozulmuştur. Yanlışlar doğrunuz olmuşsa vay halinize. Size kimse düzeltemez o zaman! Eyvahki eyvah! Sizleri öyle görmeyi bana nasip etmesin Yaradan. Ne ben varken ne de ben Hakkın Rahmetine kavuşmuşken!”

Babam bizlere bütün bunları yapabilmemiz için bilgili olmamız gerektiğiniz anlatırdı.

“Araştırın, okuyun ve dinleyin. Birinden bir tek bir kelime bile öğrenseniz onun karşılığında size verileni tahmin dahi edemezsiniz. Bilgili insanların hata yapmaları daha azdır. Hiç mi yoktur elbette vardır. Onlar vicdanlarını yitirmişlerse bilgi ne yapsın onlara, onlar erdemlerini yok etmişlerse binlerce bilgi akıllarında kütüphane olsa neye yarar? Vicdanınızla, namusunuz, faziletlerinizle, saygınlığınızı harmanlayın ve bakın içinden kötü bir şey çıkacak mı? İnanın ki çıkmayacak.

Korkularınız olmayacak mı? Elbette olacak, siz insansınız.

Arzularınız kabarmayacak mı? Kabaracak, hem de dayanılmaz hal alacak.

Daha iyi, daha zengin, daha lüks yaşamak istemeyecek misiniz? Elbette isteyeceksiniz.

Bunların olması imkânsız mı? Asla değil.

Siz istedikten sonra olacak elbette.

Bütün söylediklerimi dikkate aldığınızda, bir şeyin farkına varacaksınız. Donandığınız kıymetler inanın lüks hayattan da, yatlardan, hanlardan, hamamlardan, saraylardan daha güzel.

Siz bir çok kimsenin başaramadığı zenginliği bulacaksınız. İnsan olmanın erdemini yaşayacaksınız. Daha ne olsun?

Namuslu olacaksınız,

Vicdanlı,

İtibar gören,

İmrenilen ve en önemlisi Allah Razı Olsun diyenlerin duası içinde yaşayacaksınız.

Yastığa başınızı koyduğunuzda düşündükleriniz güzellikler olursa sizi kimse tutamaz.

İşinizde eliniz vicdanınızda, vicdanınızda aklınızla ortak olursa başarılmayacak bir şey yoktur.

Yeter ki sizler başarının ne olduğunu bilin.

İnanın en büyük başarı bu zamanlarda namuslu olmaktır…”

Benim babam emniyet teşkilatının seçkin elamanlarından biriydi. O bir polisti.

O bir dedektifti. Gözünü budaktan esirgmezdi. Çok çalışırdı. Bazen uzun süreler onu göremezdik. Bazen çatışmaların arasında olduğunu bilirdik, bazen suçluların karşısında. Onun meslek hayatında aldığı taktirnameler bizlerin kıvanç kaynağı.

Zenginliği oldu. Onun nasihatları bizlere inanılmaz kapılar açtı.

Onun fikirlerinin tersliği benim işime gelmeyişimdenmiş! Anne olunca, helede çocuklarım büyüdükçe sorunları arttıkça!

Onun neler yapmak istediğini, endişelerini, uykusuzluğunu bizler için verdiği çetin mücadeleyi anlamaya başladım. Onun sertliği güçlü olduğundanmış, olması gerektiğindenmiş. Bunu da ancak bana etrafımdakiler, üzerine titrediklerim;

‘sen çok zorsun, sen sertsin, kuralcısın’ dediklerinde anladım.

Gaddar mış! Ne kadar büyük hatalı bakış benim o zamanlardaki halim! Ne gaddarlığı? Çocukları için uğraşan, onların büyük şehirde parçalanmaması için çaba harcayan, bütün kötülükleri bire bir gören;

‘Benim çocuklarımın da başına gelirse endişesi içinde yaşayan babam mı gaddar?

Problemli baba!

Nasıl olmasın?

Beş çocuk, geçim sıkıntısı, eğitimleri, uğraşıları, haylazlıkları!

Kuralları olmadan nasıl olacaktı?

Sert bir şekil uygulamasaydı neler olabilirdi?

Ahh babam.

Zamanı geri almak mümkün olabilir mi?

Olabilir mi böyle bir şey?

Olsa babam, neler söylerdim sana, en başta da:

“Sen haklıymışsın babam” derdim.

Babam bugün polis teşkilatının kuruluşunun 169.yıl dönümü.

Ne mutlu bize ki bizim babamızın bu teşkilatta bir çok başarılı katkısı var.

Ben bir polis kızıyım.

Her zaman bununla iftihar edeceğim.

 

Nazan Şara Şatana

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara