Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Kasım '06

 
Kategori
Sinema
 

Babel

Babel
 

Crash, 21 grams, white man's burden, clockwork orange, requiem for a dream yada full metal jacket gibi sarsıcı, rahatsız edici ama bir o kadarda düşündürücü filmleri seven herkesin bir "başyapıt" olarak tanımlayacağı bir filmdi bana göre. İçerisinde birçok eleştiri barındıran bu filmden çıktıktan sonra saatlerce konuştuk ve gece 12:30 matinesine gitmemiş olsaydık büyük ihtimalle daha çok konuşurduk.

Kız arkadaşım filmden bir gün sonra filmin adını yüksek ihtimal Babil kulesi efsanesinden aldığını söyleyince film gözümde bir kat daha büyüdü. Sonuç itibariyle birçok felsefede geçen "dünyada yaşayan herkesin hayatı birbirine bağımlıdır ve birbiri tarafından tetiklenir" olgusu inanılmaz iyi verilmişken, üstüne çok daha derin bir konuya değindiğinin farkına vardım filmin adının babil kulesi efsanesinden geldiğini düşününce.

Sonuçta "babel"'de çok daha çarpıcı örneklerle verilmiş olsa bile; yukarıdaki düşünceyi "sliding doors" yada "run lola run" kısmen "butterfly effect" gibi filmlerde verilmişti. Oysa bu filmde çok daha fazla ve şiddetli mesajlar var. En az Crash'teki kadar etkileyici bir şekilde verilmiş "herkes içinde hem iyiyi hem kötüyü barındırır" düşüncesinin yanında önyargılara ciddi bir darbe vuran ve "barış için insanların birbirini anlaması ve dinlemesi lazım" olgusunu çok güçlü savunan bu film bana göre tartışmasız bir başyapıttır.

Hala filmin isminden niye etkilendiğimi anlatamadım; sonuçta babil kulesi efsanesinde benimde derme çatma bildiğim "tanrıya ulaşabilecek bir kule yapmayı amaçlayan bir grup insan, tanrının gazabı ile karşılaşır ve tanrılar kuleyi yıkar" versyonuydu. Detaylarından bihaberken, kız arkadaşım altta yatan bir detaydan bahsetiği zaman kulaklarıma inanamadım; hala efsaneyi tam bilmiyoruz ama rivayete göre babil kulesi yıkılana kadar insanlar tek bir dil konuşuyor ve barış içerisinde yaşıyor; ancak insanlar tanrıları kızdırıp onlara ulaşmaya çalıştıkları için tanrı sadece kuleyi yıkmakla kalmamış, insanları ayrı ayrı yerlere sürüp farklı diller konuşmalarını sağlamış.

Ben bu kadarını duydum ancak gerisini kafamda tamamlayabilirim. Aslında bundan daha kötü bir ceza olamaz çünkü insanlar anlaşamadıklarında birbirlerini tanıyamazlar; her insanın içinde iyi ve kötü olabileceği gibi her toplumda, kabilede, ailedede ve dolayısıyla bunları oluşturan her bireyin içinde aynı şekilde hem iyi hem kötü olabileceğini görür. Önemli olan o "iyi" tarafıda görebilmesidir. Ayrı dili konuşan toplumlarda griler ortadan kalkar ve yalnızca siyahlar ve beyazlar, iyiler ve kötüler, güzeller ve çirkinler kalır. Uzlaşma yolları tıkanır, aslında hiçte yabancı olmayan ve dolaylı olarak "kader" dediğimiz süreçte hayatlarımızın bağlı olduğu diğer insanlar yabancılaşır ve aynı dili konuşan ve belkide size daha yabancı olan insanlar "bizden" gibi gözükür. "Biz" ve Diğerleri olguları yerleşir ve toplum manipüle edilmeye, yalan yanlış yönlendirilmeye, sanal düşmanlıklar yaratmaya meyilli olur.

Tabiki amacım yada buradan çıkardığım mantık "herkes tek dili konuşsun" olamaz, bu bir ütopya'dır (gerçekleşmesi tabiki dileğimdir ve son kertede gerçekleşeceğine inanıyorum ancak benim görebilme şansım olmayacağınıda biliyorum) ancak insanları tanımanın ne kadar önemli olduğunu ve ana kültür'ün düşman diye adlandırdıklarına sorgusuz inanmamızın ne kadar yalnış olduğunun farkına varılmasını istiyorum.

Uzun lafın kısası, bu filmi kaçırmayın ...

 
Toplam blog
: 9
: 877
Kayıt tarihi
: 15.11.06
 
 

Mersin'de lise eğitimimi tamamladıktan sonra Ankara'da siyaset bilimi okudum, yaptığım mba master'ın..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara