- Kategori
- Haftasonu
Bahar, davul-zurna ve mahallemin güzel kızları...
Yirmi beş mart pazar günü davul zurna sesiyle uyandım. Bahar gelir de memleketime, her bir yerine başka biçimde gelir. Bahar gelende davul zurna sesi eksik olmaz mahallemde. Her pazar bir güzel kız gelin olur, erer muradına, ayrılır ana evinden, hatta yurdundan da ayrılıp gider uzak diyarlara.
Çoğunun Avrupa devletlerinde akrabaları var, en çok da Almanya'da. Oradaki akrabalarının erkek evlatlarından anasözü dinleyenlerden bazıları gelip buralardan akraba kızlarını alır giderler. Oğlanlar Almanya'da becerebildikleri kadar hayatlarını yaşamışlardır. Ancak son tahlilde memleketteki ev kızlarının kendilerini mutlu edeceklerine kanaat getirerek kınalı, davullu-zurnalı, düğün salonlu, bol arabalı ve kornalı şenliklerle ''ev kızı''nı alıp giderler. Bu evliliklerden çok ender de olsa ayrılan, davul zurna ile ayrıldığı baba-ana evine gözyaşı ile, hayal kırıklığı ile dönüp geri gelenler de oluyor.
Gelinin evden çıkarıldığı zaman diliminde zurnanın en acı ezgisi çalınır. Aşinaysanız bu sese, ses sanki zurnadan değil de yüreğinizden gelir sanırsınız ve çevrenizi dikkate almazsanız ağlarsınız bile. Ben ne zaman bu sesi duysam hep Menekşe ablamı hatırlarım. Menekşe ablam komşu köyden bir aile dostumuzun kızıydı. Buna halk dilinde ''baba-dede dostu'' denir. Böyle derin bir aile dostluğunun kızı Menekşe ablam, her yaz anama yardım için bize gelirdi. Koyun sağmaktan, çamaşıra; çamaşırdan tarla, bağ, bahçe işlerine, misafir ağırlamaya, biz küçük yaramazlara bakmaya kadar her işe koşardı. Bir fedakarlık ki anlatılması da, unutulması da imkansız.
Bir bahar günü dost aile bizi düğüne çağırdı. Menekşe ablamız evleniyordu. Ailecek, çoluk-çocuk, dede-nene, bacı-kardeş güle oynaya büyük bir sevinçle düğüne gittik. Üç gündüz ve iki gece davul-zurna sesi hiç eksik olmadı. Yemek sofralarının biri kaldırılıp biri kuruluyordu. Ben her fırsatta Menekşe ablamın yanına gidiyordum. Derken gelinin evden çıkarılma anı geldı, zurna ezgilerini acılaştırmış ve davul daha yavaş bir ritmle çalıyordu. Gelin teli-duvağı ile ata bindirildi. Ben hızla atın eğerine tırmandım, kapalı olan Menekşe ablamın yüzünü açarak sarıldım ve bir anda gözyaşlarım sel olup aktı. Dayanamadım, indim attan ve düğün alayını köyün son uğurlama noktasına kadar uğurlayıncaya kadar ağladığımı hala hatırlarım. Ben o gün bugündür öyle ağır bir ezgisini duyduğumda zurnanın, hep Menekşe ablamı hatırlarım. Öğle boğulur bir hale gelir kalırım.
Çok mutlu oldu Menekşe ablam. Dünya tatlısı bir eş oldu ona, evlendiği adam. Çocukları oldu, onlar da büyüyüp evlendiler.
Mahallemin kızları nasıl bir sevgiyle evlenip giderler, tam anlamış değilim. Mesela şiir yazmışlar mıdır? Muhtemelen yazmışlardır. Okumuşlardır da... Tarık Dursun K.'nın ''Gönderdiğim Mektubu Aldın Mı?'' kitabını okumuşlar mıdır? Balzac'ın ''Vadideki Zambak''ını veya ''İki Yeni Gelinin Anıları''nı okumuşlar mıdır? Ömer Polat'ın ''Mahmudo İle Hazal''ını, Yaşar Kemal'in ''Ağrı Dağı Efsanesi''ni ya da Emine Güllüoğlu'nun ''Bize Sevmek Yasak'' adlı kitabını okumuşlar mıdır? Sormadım bunları. Cep telefonu mesajları yeterli gelmiştir ve belki de moda diziler... Kerem ile Aslı devri bitmedi ama Kerem ile Aslılar azaldı. Oysa ne çok ihtiyacı var sevginin erozyona uğradığı dünyamızda; insan yüreğinin efsane aşklara ve bir o kadar da yaşanacak mutluluklara...
Yazıma iki bilge insandan iki söz de ekleyeyim; ''İster kral, ister bir köylü olsun, dünyada en mutlu insan, evinde huzuru olandır.''(Goethe)
''Mutluluk varacağımız bir durak değil, bir yolculuk biçimidir.''(Montesquıeu(
Mahallemin güzel kızları davullu-zurnalı, kınalı, oyunlu, şarkılı, türkülü coşkularla bu yaz da peşisıra evlenecekler; çoğu da yadillere gidecekler. Gidip mutlu olacaklar. Darısı tüm güzel (çirkin kız var mı ki...) kızlara ve en çok da Milliyet günlüktekilere...