- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bahar kaçamağı

Geçtiğimiz cumartesi evden çıkana kadar farkında değildim. Dışarıya şöyle bir bakmıştım sadece, yağmurlu mu diye. Baharın geldiğini sokağa çıkınca anladım. Ama içimde birşeylerin kıpırdadığını az buçuk evde giyinirken hissetmiştim. Cumartesileri pek bir spor giyinen ben, bu sefer son model çizmem, takılarım ve hırkamla şıkır şıkırdım. Oysa ne yeni bir aşk, ne de sevgili bekliyordu beni; en yakın dostumdu Kaktüs'te buluşacağım kişi.
Taksim'e geçebilmek için önce motora bindim. Eminönü'ne geçerim, atlarım bir taksiye, biraz taksiciyle muhabbetle daha da bir güne karışırım diye. Dediğim çıktı. Önce tıklımtıkışık bir motorda Ayvalık'ta motor gezisine çıkmış gibi hissettim kendimi. En ufak bir dalgada onlarca kişinin denize düşme ihtimali yüksek olan motorda, benim için her şey güllük gülistanlıktı! Bahardı gözümü kör eden!
Yolculuk başlar başlamaz, dikiş iğnesi satan işportacı adamın sesi de karışınca motora, şenlik başladı. Dayanamadım, tabii ben de aldım bir kutu dikiş iğnesi. Adamı da kıramadım, kestiği bir parça kumaşı da dikmeye çalıştım, iğnelerin sağlamlığını ispatlamak için. 20 dakika boyunca hayattan soyutladım kendimi. Bir tek, o an'ın fotoğrafını çekmesi için bir başka dostuma mesaj çektim. Teyer yaptığımı, bir kutu dikiş iğnesi aldığımı söyledim. O da anladı, yine yeni bir hikaye peşinde olduğumu.
Taksiciyle çok iç açmayan bir sohbetten sonra, indim arabadan ve Taksim'deydim işte! Bir elimde arkadaşımın hediyesi (sevdiğim insanları görmeye gidince mutlaka hediye götürürüm), bir elimde iğne takımım, kendimi kalabalıktan aşağıya doğru bıraktım. Derin bir nefes aldım, ilk defa kalabalığa kızmadığımı fark ettim ve sonra "Bahar geldi işte!" dedim gülümseyen bir suratla. Sevgi saçan yüzüyle beni karşılayan dostum, kılık kıyafetime şaşırdı; "Vay Vay, pek hoşsun" dedi. Ben de, bahara özel giyindiğimi söyledim. Yine yaramazlık saatiminin geldiğini anlayan gülen gözlerle baktı bana. Hep böyle yapar, yaramazlık anlarımı bir tek o bir çırpıda anlar.
Birşeyler içip, daha tenha bir yer bulmak için Beyoğlu'nun sokaklarına daldık sonra. Tek tek pasajları dolaştık, Fener maçı olduğu için 'FB uğuru' elbisesi aldım ve Tünel'e yakın Mihrimah'ta oturduk uzunca bir süre. Bahar başlamıştı, içimiz kıpır kıpırdı, bahar çoşkusuyla konuştuk, eğlendik saatlerce...
Eğer siz de baharın gelişini içinde hissediyorsanız ya da 'bir kıpırtı başladı, bahardan galiba' diyorsanız işte size birkaç seçenek... Biliyorum, son seçenek çoğunuzun tercihi, ama belki hepsini bu bahara sığdırabilirsiniz. Lütfen, iyimser olalım!
1. Baharı içinize çekmek için, vapura ya da motora binebilirsiniz. Bir bardak çay, İstanbul'un güzelliğini yaşarken en iyi dostunuz olacaktır.
2. Elma şekeri, dondurma ya da çikolata elinizde, kalabalık meydanlarda dolaşabilir; turist gibi, şehrinize başka bir gözle bakabilirsiniz.
3. Hiç açılamadığınız, aklınızı sürekli kurcalayan biri varsa, emirvaki yapabilir ve "Bugünlük benimsin" diyebilirsiniz. Arayın içinizi saran kadını ya da adamı, şehrin biraz uzağındaki Ağva'ya gitmeyi teklif edin. Bahar kaçamağı için en güzel yerlerden biri Ağva/Göksu Deresi olabilir. Yol boyunca şarkılar tutun, Seferad'ın 'Kız Sen İstanbul'un Neresindensin?' şarkısını bağıra bağıra söyleyin, daha duygusal anlar yaşamak için Ferhat Göçer'in 'Dünyaya bir daha gelsem yine seni severdim' şarkısına kaptırın kendinize, içinizdekileri birbirinize haykırın. Cozutmak için elinizden ne geliyorsa yapın. Kısa bir gezintiden sonra, Göksu Deresi'nde motorla turlayın. Motor tepesinde oturmak yerine, ayaklarınızı suda çırpın. Gülüşleriniz birbirinize geçsin. Motor turunuz bittikten sonra, yüzünüz hafif pembeleşmiş, tahminen aç bir kurt olacağınız için, güzel bir balık ziyafeti çekin. Birbirinizin gözlerinin içine bakarak bu tatlı kaçamağın tadını çıkarın.
Kısacası, "bahar gelmiş neyime" demeyin.
Bahar bahene, bu kaçamak şahane demeyi deneyin!..