Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bahçeli, "Tarafını seç" diyoooor...

Bahçeli, "Tarafını seç" diyoooor...
 

İlkokul 5. sınıftayken, okulumuza, nahiyemizin postanesine tayin edilen yeni müdürün çocukları geldiler. Necdet 4. sınıfta, Nusret de bizim sınıftaydı. Yarım sömestr birlikte okuduk. Bu süre içinde kendileriyle, özellikle Nusret’le çok iyi arkadaş olduk.

Okul dışında da Nusret’le birlikte oynardık. Kardeşi de bize takılırdı. O yüzden onunla da samimiydik diyebilirim. Ne yazık ki şu anda soyadlarını hatırlamıyorum. Bilsem belki Facebook’tan arar bulurdum. Necdet’le Nusret’in ailesi Doğu veya Güneydoğuluydu. Hangi şehirden oldukları önemli değildi. Çünkü Doğulular da, Güneydoğulular da Kürt’tü.

İlk kez bir Kürt’le tanışmam, Kürtlükle ilgili bilgilenmem böyle oldu. Arkadaşlarımın söylediklerine göre Kürtler “kuyruklu” da olurdu. Çok garip gelmişti bu iddia bana ve bir türlü inanamamıştım. Daha sonraki yıllarda yatılı okuduğum okulun Kürt gece bekçisini tanıdım. Türkçe’yi doğru dürüst telaffuz edemeyen bekçiyi ne zaman görsek, öğrendiğimiz tek Kürtçe sözcük olan “vara vara” dmeyi hiç ihmal etmezdik.

*****

Ailemden ve okulumdan aldığım eğitim bana, insanları, yaratılışlarından, ırklarından dolayı bir ayırıma tabi tutmanın yanlış olduğunu öğretti. O yüzden benim gözümde Kürt de, sonuçta bir insandı. Siyasete aklım ermeye başladığı günlerde, Doğu ve Güneydoğu’da insanların ekonomik durumlarının çok kötü olduğunu, ağalık sisteminin bölgeye hakim olduğunu, kadın erkek çoluk çocuk bütün halkın, ağaların kölesi gibi yaşadığını öğrendim.

Cehalet diz boyuydu, okuma yazma oranı çok düşüktü, Türkçe konuşmayı çok insan bilmiyordu. İnsanların bir kısmı da geçimini temin etmek için sınır ticareti yapıyordu. Gün geçmiyordu ki, o bölgede mayına basanların kolunu bacağını kaybettiği haberi gelmesin. Ağalarsa işin kolayını bulmuşlardı. Ağanın iki oğlundan biri iktidar, öteki muhalefet partisinden milletvekili oluyordu. Kazara partiler yer değiştirse de değişen bir şey olmuyordu.

*****

68 kuşağının hareketlendirdiği Türkiye’de, kitlesel eylemler ülkenin her tarafına yayılırken, Kürtler daha çok “sol” örgütlerin içinde yer aldılar. Düşük gelir grubundaki halkın, işçilerin, köylülerin, şehrin varoşlarında ve gecekonduda yaşayanların, kısaca ezilenlerin temsilcisi olduğunu ilan eden rahmetli Ecevit, CHP’yi solcu bir parti ilan edince, sol örgütlerle CHP özdeşleşti.

Bu yapılanmanın karşısına da “sağcı” olarak ülkücü adı altında MHP’liler çıkarıldı. Sağcılarla solcuların estirdiği terör, 12 Eylül’e kadar bize, ihtilali hazırlayan o karanlık günleri yaşattı.

1976 yılında 4 ay kısa dönem yedek subaylığımı yapmak üzere Silvan’a gittim. Bizi zorunlu olmadıkça karargahın dışına çıkartmıyorlardı. Yine de hafta sonları çıkıp insanlarla konuştuğumuz oluyordu. Dikkatimi çeken en belirgin şey, gözün alabildiğine uzanan arazide bir tane dikili ağaç olmamasıydı. Niye ağaç dikmiyorsunuz diye sorduğumda, “niye dikelim ki, ben diksem gelip gece onları birileri keser, başkalarının diktiğini de ben keserim” gibi hâlâ yorumlayamadığım bir cevap almıştım.

*****

Hayatımda hiç hemşehricilik yapmadım. Benim için öncelikle iyi ve kötü insan vardır. İyiler de, işini iyi bilenler ve bilmeyenler olarak ikiye ayrılır. İşi bilmeyen ve bu yüzden de doğru dürüst yapamayan bir kişinin “hemşerim” olması neyi değiştirir ki? Aynı şekilde işini iyi bilen ve iyi yapan kimsenin de memleketinin orası veya burası olmasının ne önemi var?

Kısacası "insanlık" en üst kimliktir ve Tanrının da yarattığı “eşref-i mahlûkat” odur.

12 Eylül’ün getirdiğini zannettiğimiz barış ortamı çok sürmeden farklı bir şekilde delindi. Bu sefer PKK diye bir örgüt sahneye çıkmış, “Kürtler” adına eylem yapmaya başlamıştı. Kim ne derse desin, Kürtler adını bütün ülkeye bu eylemle duyurdular. Ancak bu olumlu bir tanınma değildi.

Başlangıçta 3-5 çapulcu veya kötü niyetli ayrılıkçı küçük bir grup gibi algılamak istememize rağmen ilerleyen yıllarda, bölge halkından şu veya bu şekilde destek gören örgüt, iç ve dış desteklerle ağırlığını halkın üzerinde iyice hissettirmeye başladı. Artık halkla PKK’yı birbirinden ayırmak çok zordu.

Halk belki kesin olarak TC’den ayrılıp yeni bir devlet kuralım demiyor, diyemiyordu ama, Kürt olduğunu açık açık söylemekten ve Kürtlüğüyle övünmekten de mutlu oluyordu.

Yıllarca Kürtlüklerini bir türlü kabul etmeyen devletle münasebetleri, hiç de olumlu gelişmeyen bu insanların kafaları, yaşanan son olaylardan sonra şu anda karmakarışık. Net olan tek bir şey varsa o da Kürt oldukları gerçeği ve bunun kayıtsız şartsız herkes tarafından kabul edilmesi…

*****

Bir barış ortamının doğması umudundan müthiş rahatsız olan ve ilk günden itibaren çığlık çığlığa bölücülük çığırtkanlığı yapan MHP, bugün başkentte “Ne Mutlu Türküm diyene” nidaları arasında “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat” konulu bir gösteri düzenlemiş. Bir ülkede karışıklık çıkması, o ülkenin bölünmesi, halkının birbirine düşmesi, elbette arzu edilen bir durum değildir.

Çıkan ufak tefek anlaşmazlıkları çözmek için herkes elinden geleni yapmalı, gerekirse bazı fedakârlıklarda bulunmalıdır. Ancak “senin Türk olduğun gibi ben de Kürdüm ve bunu serbestçe ifade edip kendimle gurur duymak istiyorum” diyen bir insana, bin yıllık dostluğu yaşatacağız diye, “Ne mutlu Türküm diyene” dedirtilebilir mi?

O zaman Tandoğan’da toplanan kalabalığın içinde hiç Kürt yok demektir.

Peki dostluk tek taraflı yürütülebilir mi? Dostun görüşü alınmadan karar verilebilir mi? Böyle bir karara “biz zaten hep beraberdik, gene beraberiz” diye atıfta bulunulabilir mi? Bir tek Kürdün davetli olmadığı mitingte, “Türk Kürt kardeştir” denerek bu kardeşlik sağlanabilir mi?

Otuz yıldır süren terörün sona ermesi ve anaların artık evlatlarını kaybetmemesi için sağlanmaya çalışılan barış girişimini, “yıkım, ihanet projesi” olarak nitelendirmek, başka türlü izah edilebilir mi? "Bölücüyü dağda değil, hükümetin içinde arayın" diyebilen bir zihniyete ülkeyi yönetecek bir siyasi parti denebilir mi?

Şehitler üzerinden politika yapmaya devam eden sayın Bahçeli, barış çabasını “İmralı canisiyle başbakan elele vermiştir” şeklinde çok yanlış bir mecraya çekerken, şu an ortaya çıkan tabloyu görmezden gelmekte veya göstermek istememektedir.

Başbakana, “açılımdan hemen vazgeç” diye emreden Bahçeli'nin, böyle kritik bir ortamda yaptığı Tandoğan’daki mitingde, iktidara "tarafını seç" çağrısı yaptığını görüyoruz.

Şimdi Bahçeli'nin hangi tarafta olduğuna bir bakalım: Bugün açılıma karşı çıkan ve bu vesileyle sürekli hükümeti suçlayan MHP'nin yanında başka kim var? CHP... Başka? DTP... Başka? PKK...

Ne garip değil mi, terör örgütüyle aynı safta yer alan MHP, teröre karşı olan hükümete "tarafını seç" diyor. Yani sen de bizim tarafa geç, hep birlikte milletin canına okuyalım diyor.

Kendini Ak Parti karşıtı kabul eden vatandaşlarımız da Bahçelinin ne dediğini anlamadan, hükümete karşı oluşan "MHP-CHP-DTP ve PKK" safına bakmadan, hâlâ açılıma karşı olduklarını haykırarak milliyetçilik, vatanseverlik, Atatürkçülük ve ulusalcılık yaptıklarını zannediyorlar.

Sonucu başka türlü yorumlamak, mümkün mü?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..