Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Baktığımız pencereden görünen manzara

Baktığımız pencereden görünen manzara
 

Bir cephesi doğuya, bir cephesi batıya bakan bazı yazlık evler vardır. Sabahları tepelerin ardından güneşin doğuşunu, akşamları da denizin ortasından batışını izlemek müthiş zevklidir.

Şansa bakın, ben de tesadüfen böyle bir evde oturuyorum. “Böyle” derken sadece bir yönü doğuya, bir yönü batıya bakan bir ev demek istiyorum. Yoksa şehir içindeki bitişik nizam bir evin hayallerinizdeki gibi bir manzarası olmasını beklemiyorsunuz değil mi?

Salonumuz doğu cephesine bakıyor. Küçük bir balkonu olan mutfağımız da… Güneşin doğuşunu göremesek de, biraz yükseldikten sonra onu evin içinde hissediyoruz.

Evin önünde trafiği oldukça yoğun bir cadde var. Arka tarafta ise apartmanların oluşturduğu adanın bahçesi bulunuyor. Sessiz ve sakin olduğu için yatak odalarımız bu taraf bakıyor tabi.

Yirmi küsur yıldır burada oturuyorum. Geceleri öylesine bir sükûnet var ki, kim sorsa evimizin bu rahatlığını, bu güzelliğini, överek anlatırım.

Geçen yaz memleket ziyareti için ablamlara gittiğimizde, söz bir biçimde evimize geldiğinde, ben yine, memnuniyetimizi, hiçbir şikayetimiz olmadığını anlatırken, ablam:

“- Ayy, ne kadar gürültülü bir yer, orada nasıl yaşıyorsunuz?” deyiverdi.

Şaşırdım elbette… Belki başka bir akrabanın eviyle karıştırıyor diye düşündüm. Fazla da üzerine gidip gereksiz bir tartışmaya girmedim tabii. Ne de olsa onların yaşadığı yer İstanbul’un gürültüsüyle mukayese edilemeyecek kadar küçük bir kasaba. Öyle hissetmeleri doğaldır, deyip unuttum gitti.

Geçen akşam bir vesileyle evimizde gereğinden fazla misafir vardı. Allah’tan yaz da, yatak yorgan pek fazla sorun olmuyor. Gerçi Allah’a şükür soğuk havalarda bile evlerimiz artık öyle güzel ısınıyor ki, “nerde o eski kış günleri” diye özlem bile çekiyoruz.

Neyse, yatma saati gelince insanları cinsiyetlerine yaşlarına, yakınlıklarına göre yatırmak için plan yaptığımızda, yatak odamızı birilerine bırakmak zorunda kaldık. Bizim aileye de salonda yatmak kaldı. Aman Allahım, gece sabaha kadar araba gürültüsünden uyumak ne mümkün…

Tam dalacağımız zaman sanki özel olarak hazırlanmış gibi farklı gürültü çıkaran bir başka araba geçiyor. En ilginci de yollar nasıl olsa boş diye hız yapan sürücülerin tam evin önündeki kasisi son anda faketmeleri ve fark ettikleri anda da frene basmalarından kaynaklanan sesler...

Ön tekerlekler geçtikten sonra ancak yükseltiyi fark edebilenler, telaşla frene basınca “küüt” diye arabanın şasisi tümseğe vuruyor. Halbuki devam edip gitseler, en azından modeli yüksek arabaların amortiserleri durumu absorbe edecek. Gerçi artık trafikte eski model araç da kalmadı ya…

Sabaha karşı azıcık dalar gibi olmuşuz. Bu sefer de boğaz trafiği başladı mı? Kornalar, bağrışıp çağrışmalar derken bir de güneş bütün sıcaklığını üstümüze vermez mi?

Bizim evin ne kadar rahatsız olduğunu söyleyen ablama o zaman hak verdim. Çünkü onu biz salonda yatırmıştık.

*****

Evet sabahları güneş ışığı altında mutfak balkonuna oturup kahvaltı yapmak, ne kadar iticiyse, öğleye kadar gölgelik olan arka balkonda, bülbüllerin ve çeşit çeşit kuşların cıvıltıları arasında cumartesi-Pazar yaptığımız “brunch” keyfine de diyecek yok.

Ağaçlar ve çiçeklerle bezenmiş bu güzel mekândaki tek şikâyetimiz, yaza doğru bütün görüntülerimizin önünü kesen kocaman yıllanmış bir ceviz ağacı… Kendinizi herhangi bir sayfiye yerinde veya yazlığa gittiğiniz şirin bir kasabada sanabilirsiniz.

Oysa ön tarafta hayat farklı şekilleniyor ve yoğun bir İstanbul trafiği, sürücülerin sinirlerini tepelerine çıkarmaya devam ediyor. Bizse arka tarafta her şeyden habersiz çayımızı kahvemizi yudumlamanın tadını çıkarıyoruz.

Akşam yemeklerinin vazgeçilmez mekânı ise ön taraf tabii.. Çünkü güneş arka taraftan battığı için burası daha serin ve akşam saatlerinde ışıklarını yakan arabaların, fosforlu tesbih gibi arka arkaya sıralanmalarının görünüşü bir başka güzel…

Özellikle belediye otobüslerindeki, günün yorgunluğuyla, evlerine gitmenin sevincini birlikte yaşayan insanları yüz iifadeleri nedense bana çok ilginç gelir.

*****

Birçok evin birbirinden farklı iki cephesi vardır. Pencereden baktığınızda karşınıza çıkan manzara çoğu kez birbirine zıt olabilir.

Otellerin de bir denize bir de ormana bakan odaları vardır bilirsiniz. Fiyatları da farklıdır.

Aynı otelin farklı odalarında konaklayanlar, tatilden döndüklerinde kaldıkları yeri nasıl tarif ederler dersiniz?

Denize bakıyordu diyenler de haklıdır, ormana bakıyordu diyenler de, değil mi?

En doğrusu otelin bir cephesi denize bir cephesi ormana bakıyor demektir. Üstelik bu otelin değerini düşürmez, ona daha da fazla değer kazandırır.

*****

Sonuç olarak hangi pencereden bakarsanız, o taraftaki manzarayı görürsünüz. Aynı pencereden baktığınız sürece manzaranız hiç değişmez.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..