- Kategori
- Siyaset
Barış için!

Anlaşıldığı kadarı ile birileri Türkiye’nin acılarına tuz basmaktan büyük keyif alıyor, birileri acılarımızdan besleniyor, prim yapıyor, son dönemde ülke genelinde yükselen şiddet dalgası, ardı arkası kesilmeyen çatışmalar ve siyasi parti liderlerinin siyasi sorumluluktan uzak demeç ve bildirileri!
Türkiye freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı tehlikeli bir şekilde inerken bu tehlikenin ve bu doğacak facianın aslında artık kimlerin umurunda olup-olmadığına dair derin derin düşünmemiz gerekiyor.
Ülkenin sürüklendiği şiddet sarmalında akan kanın durması ve durdurulması adına belki de yaşanan en olumlu gelişme D.Bakır ve Batman’da 200’e yakın STK’nın silahların susması adına yayınladıkları bildiri ve deklarasyondu.
Bildiride “tarafların silah bırakması” en açık ifade ile ”ateşkes” ilan etmeleri yolundaki çağrılar bazı kesimlerde kuşkusuz rahatsızlık uyandırmış olabilir, ülkenin güvenliğini sağlamakla yükümlü TSK’nın silah bırakması elbette ki düşünülemez, kendisine ve ülkeye yapılan saldırıya karşı savunma ve saldırıyı püskürtme hakkı sadece TSK’nın değil tüm Dünya devletlerinin silahlı güçlerinin en doğal hakkı; haktan öte görevidir; ancak TSK’nın 26 yıldır savaştığı PKK ile karşılıklı silahların susması adına üzerine düşeni yapmasını beklemek bu ülkeye ve bu ülke insanına belki de yapılacak en büyük destek ve iyilik değil mi?
STK’lar PKK’nın militanlarını bir an önce ülke sınırları dışına çıkartması ve bu anlamda eylemsizlik kararı almasını, TSK’nın ise bölgede ve Irak Kürdistan bölgesine düzenlediği askeri operasyonları derhal durdurmasını sorunun çözümünün aklı selim ve barışçıl yoldan çözülmesi adına zeminin oluşturulması istendi, bu bildiri belki de barış adına atılan en olumlu ve somut adım iken bazı çevrelerin bildiriye tepki göstermeleri TSK’nın operasyonları durdurması adına yapılan çağrıya kızmaları olsa olsa daha çok cenaze ve ölümü kabullenmektir.
Yaşadığımız topraklarda çeyrek asırdan beridir süregelen bu çatışma ve acının çözümünün hala askeri ve silahlı çözüm yöntemleri ile mümkün olunabileceğine inanmak ve son dönemlerde bazı kesimlerce dillendirilen"teröre karşı profosyonel ordu" söylemleri 26 yıldır aynı kısırdöngüde dönüp durmak değil mi?
Ülkenin en büyük sorunu olan “Kürt sorunu” askeri ve asayiş sorunu değil siyasal, sosyal ve kültürel yönlü ve ciddi bir sorundur, bu sorunun çözümünü siyasiler, sosyologlar ve ekonomistlerin ortak hareket etmeleri ile ancak çözülür, kaldı ki eğer sorun daha çok asker ve daha çok silahlı güçlerle hareket etmekle çözülmüş olsaydı zaten şimdiye kadar çözülmez miydi?
Ülke yönetimine talip olanlar akan kanın durması adına toplumu barış ve kardeşliğe kanalize etmeliler iken hala “OHAL” mantığı, asıp-kesme felsefesi ile gündemi bulandırmakta toplumsal kamplaşma ve kutuplaşmalara adeta çanak tutmaktadırlar.
Evet çok büyük acılar çektik, çok ocaklar söndü ve ne yazık ki hala sönmeye de devam ediyor, bu olumsuz tablonun değişmesi adına herkes elini taşın altına koymalı artık.