Başbakan "Ya sev ya terket" demiş Bekir Coşkun ve onun gibi düşünenlere..
Sayın Başbakan bu sözlerini neden söylüyor diye ben de düşündüm.Psikoloji ile de uğraştığım için biraz da o açıdan değerlendirdim.Ve şu sonuca vardım kendimce:22 Temmuz seçimlerinden AKP beklemediği bir sonuç aldı..Bu seçimlerde ne kadar şaibe var, bilemiyorum..Ama şu gerçek ki bu seçimlerde çıkan sonuç sayısal olarak "meşru" olsa dapolitik olarak meşru değildir.Neden mi?1) Eşit şartlarda yapılmadı.. AKP devletin bütün olanaklarını seçim kazanmaya seferber etti.2) Belediyeler (özellikle İstanbul ve Ankara) bütün işi gücü bıraktılar ve seçime yöneldiler3) Halk tehtit edildi!! Kredi borcu olan sıradan vatandaş, esnaf, çiftçi, istikrar bozulursa durumları kötüleşir endişesine kapıldı. 4) AKP bölgesel politika yaptı. (ki bunu stratejik olarak doğru yapmış ta olabilirler.. Egeliye kürt sorunu ile gelmenin bir anlamı olmayabilir.) Ama bu AKP nin sürekli bir dönüş (gelişme anlamında değil) içinde olabileceğini gösterdi..5) Evlere dağıtılan erzaklar elbette seçim kazandırmadı, ama seçmeni "kemikleştirdi".Bunun dışında muhalefetin muhalefet politikasını da AKP belirledi. Bu konuda da bence stratejik başarı sağladılar.Ve muhalefete konuları dikte ettirdiler..Muhalefetin diğer yanlışlarını sıralamak isyemiyorum..Ama bence bunun dışında ve yine bence en büyük etken seçim sonrası AKP nin temkinliliği karşısında medyanın bir çok elemanının AKP den daha hovardaca seçim zaferi sarhoşluğuna girmesi oldu..Sayın Erdoğan seçim gecesi yaotığı konuşmada yeni sayfadan söz etmesine rağmen, bir çok tv kanalında sürekli yayın yapan ve bence seçim sonuçlarında etkili olan kimi yazarlar AK sayfayı farklı telafuz ettiler.Daha çok rövanş havasında değerlendirdiler. "Ne demek uzlaşma, AKP her iki kişinin birinin oyunu aldı, şimdi başkalarına mı soracak kimi Cumhurbaşkanı yapacağını" gibi cümleleri her gün duyar olduk.Uzlaşma kelimesi bir bakıma bir çözüm yolu olmak yerine kimilerinin gerek söyleyince ya da dinleyince alaya aldıkları kavram haline geldi..Yani sayın Erdoğan kamuoyu tarafından aslında (belki de) hiç olmak istemediği bir "hükümdarlık" kademesine yükseltildi.Bunun ikircimi altında ve gerilim içinde sayın Başbakan..Zaten rahat birisi değil. Sürekli defansif polika yapan (mağduriyet) ve 10 yıldır bütün "başarısını bu konumla kazanan bir kişi birden kendisini ofansif politika içinde görmek zorunda hissetti. Müthiş bir vurdumduymazlık ve bencillik hakim olmaya başladı AKP içinde.Tayyip Erdoğan bütün bu bencilliğin ve vurdumduymazlığın sorumluluğunu taşımak zorunda olan birisi.Ve Abdullah Gül de olmak üzere hiç kimseden yardım alamıyor.. Yalnız adam ı oynuyor sayın Başbakan.Önceden genelde bir mağduriyet durumu vardı. Şimdi de partisinde mağdurları oynamak durumunda.Cumhurbaşkanlığını bırakmak onun için kolay olmadı.Ama partisinden "biz sizi Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyoruz" gibi bir "ödüllendirme", "onure etme" tepkisi de görmedi. Hatta partisinde bile onun Cumhurbaşkanı olmayacağına dair bir "memnuniyet" hissedildi..Bu kadar çalışma ve bu kadar "reddediliş" insanın psikolojisini bozar. Ve sanırım sayın Başbakan önümüzdeki günlerde çok daha sert ve acımasız olacaktır. Bu da AKP için çok iyi sonuçlar vermeyecektir..Türkiye için bu nasıl olur??
Bu da başka kişilerin psikolojisi ile ilgili bir konu....