Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Başbuğ ve Altan kardeşler

Kapitalist sistem, tek kutupluluğun verdiği ivme ve cesaretle, tarihinin en güçlü dönemini yaşarken, birdenbire, özellikle finans kesimleriyle sınırlı olduğu vurgulanan, ancak esasen sistemin tümünü temelden sarsan derin bir buhranın eşiğinde debelenip duruyor.

AKP iktidarının “ekonomimiz sağlam bize bir şey olmaz” biçimindeki bilimsellik, ciddiyet ve sorumluluk duygusundan uzak açıklamalarını bir yana bırakacak olursak, gerçekte Türkiye gibi bağımlı ve kırılgan ekonomilerin bu krizden en çok zararla çıkacağını şimdiden söylemek kehanet olmayacaktır.

Ancak Türkiye için mesele salt ekonomik olarak kalmamakta, daha karmaşık ve çözümsüzlüğe daha meyilli bir duruma doğru kayma karakteri göstermektedir.

Öteden beri bağımsız bir dış politikası olmadığı gibi, iç işlerini de Amerika’lı çözümlere bağlayan Türkiye egemen burjuvazisinden ve dümendeki AKP iktidarından, ABD Emperyalizmine ve ABD ‘ nin Ortadoğu’daki çıkarlarına sıkı sıkıya bağlılıklarından dolayı bugünün koşullarında çözüm beklemek saflık olur.

Yıllardır tarihsel ve toplumsal bir realite oluşu reddedilmiş olan Kürt Sorunu, ABD nin bölgeye yaptığı doğrudan emperyalist müdahaleler sonucunda daha da çözümsüzlüğe itilmiş, ABD ve İsrail güdümünde oluşturulan Barzani yönetimindeki işbirlikçi Kürt Oluşumu yine bugünkü iktidar döneminde paradokssal olmayan bir biçimde resmi kimlik kazanmıştır.

Saddam Hüseyin’in devrilmesini ve sonrasında idam edilmesini göbek atarak kutlayan, medyası, yardakçısıyla beraber Türkiye burjuvazisinin bugün, Saddam’ın yokluğunda terör için yol geçen hanına dönen doğu sınırında çözümü karakolları kaldırmakta bulması oldukça ibret vericidir.

İlkin Dağlıca ve sonrasında Aktütün karakollarına yapılan saldırılar, onlarca ana kuzusunun canına mal olmuş iken, bugün, gerek askeri zaafa parmak basmak isteyen iktidarın bindirilmiş kıtaları görevindeki bir kısım medya ve gerekse onların hücumlarını göğüslemeye çalışan kolluk kuvvetin ve şakşakçısı diğer medyatik parça, sorunu çözmekten çok, kendi çıkar eksenli demagojik ve hamasi sloganların içine sıkıştırıp kamuoyunun önüne sürmeleri oynanmakta olan uluslararası oyunun bir parçasıdır.

Önceki günkü gazetelerde bir çok köşe yazarı Orgeneral Başbuğ’un sansür talebine karşı ayaklanmış ve direniş yazıları neşretmişlerdir.

Bu ülkede halen işkence altında ölen insanlar var. İşte Metris Cezaevi… Adalet Bakanı’nın özür dilemiş olmasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Diler dilemez zaten Sincan Cezaevindeki işkence olayı patlak verdi. Bunlar münferit değil sistemli bir politikanın ürünüdürler..

Bu ülkede halen 12 Eylül Hukuku yürürlüktedir. Örgütlenme özgürlüğü yoktur.

Bu ülkede işçiler sendikal hak ve özgürlük, iş ekmek hürriyet diye bağırdığında, bu gün Genel Kurmay Başkanı’nın sansür talebi ile hırçınlaşanlar ya susmuşlar ya da örgütlenme özgürlüğünüm karşısında olmuşlardır.

Bu ülkede 1 Mayıs İşçi Bayramında ülke insanına yapılan zulmü bu liboş takımı onaylamış veya yeri geldiğinde jurnallerde bulunmaktan geri durmamıştır.

Aktütün ve Dağlıca için ABD ve MOSSAD menşeli uydu resimlerini burada tatlandırıp geldikleri yere servis yapmakla demokrat , yurtsever olunamayacağını bu kalemlere anlatmak kolay olmayacak anlaşılan.

Ancaaaaak!...

Sorunun bir başka boyutu daha vardır ki evlere şenlik.

Her iki baskında da bir kısım basın askeri zaafı öne çıkarmak niyetiyle kimi üstü kapalı yorumlar yapmış ama hiç biri dikkatimi , Bakan Cemil Çiçek’in hemen Aktütün saldırısı akşamı sarf ettiği “… tezkere öncesi bu saldırının yapılmış olması manidardır.” sözü kadar çekmemiştir.

Bu noktadan hareketle, Sayın Çiçek’in saldırıyı manidar bulmasını manidar bulduğumu ifade etmeliyim.

Demek servis hemen o anda ve hatta öncesinde başlamıştır. Şimdi de, yok Başbakan’ın yok Cumhurbaşkanı’nın ziyaretlerini engellenmesi adına saldırıya göz yumulmuştur denilmektedir.

Devlet, sahneyi henüz işgal etmiş yeni etiketlilerce ayrıştırılıyor. Bağıntılı merkezden saptanan çatlaklar yeni elemanlarla dolduruluyor. “Ergenekon” adlı yamalı bohça bu anlamda asıllarını yerleştirmek adına garnitür olarak kamuoyu önüne atılıyor. Soros’un çocukları da buna çanak tutuyor.

Ya Genelkurmay…

Beşi bir arada darbeci generallere özgü yüz ifadeleriyle çıkıp kılıç şakırdatarak basına sızdığı söylenen “çok gizli” belgeyi sızdıranın peşinden koşacak yerde, onu yazanı, tartışanı korkutmaya çalışıyor. İstihbaratın doğruluğu test edilmiyor, gereği yapılmıyor. “Madem istihbari bilgiler vardı neden destek kuvvet gönderilmedi” diyenlere namlunun ucu gösteriliyor.

Golf oynamakta olan Hava Kuvvetleri Komutan’ı neredeydi yönlü sorulara, “haber vermeyi unuttuk” diye cevap veriliyor.

Ya yardımcısı… Onun da aynı turnuvada olduğunu, on kişilik turnuvada birinin dokuzuncu diğerinin beşinci olduğunu sayın Yılmaz Özdil’den öğreniyoruz.

Hani Devlette devamlılık… Hakgetire…

“Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler.”

 
Toplam blog
: 36
: 668
Kayıt tarihi
: 25.01.07
 
 

54 İstanbul doğumluyum. Hayatın her alanıyla ilgileniyorum. Çünkü düşünen ve yaşayan bir adamım. Esm..