Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '13

 
Kategori
Öğretmenler Günü
 

Başöğretmen’e vedadan 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne doğru

Başöğretmen’e vedadan 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne doğru
 

Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!


Nasıl oluyor da; insan, son 300 yılda tarım toplumu, endüstri toplumu ve teknoloji toplumu evrelerini gittikçe hızlanan bir akış içerisinde tamamlayıp bilgi toplumuna gelebildi? Bunu anlamak için bildiklerimizi nereden aldığımıza bakmalıyız: Öğretmenler!

            * * *

Öğretmenler günü yaklaşıyor, Başöğretmeni 77üncü ölüm yıldönümünde analı birkaç gün oldu. O anma törenleri sırasında, TV ekranlarında, İnternet üzerinde ya da ülkenin herhangi bir yerinde karşılaşılan yediden yetmişe bir çok insanın Mustafa Kemal ATATÜRK için duyduğu sevginin yansımalarını gördük. O, bir öğretmendi. Evet, o yüzden “Başöğretmen” diyoruz. 1923 sonrasında, 15 yıl gibi -kısa- bir sürede çok şey öğretti. Öğrettiklerinin bazılarını bu güne kadar getirebildik diye sevinmemizin anlamı yok. Çünkü bu güne kadar taşıyamadığımız çok daha fazla değeri bize bırakmıştı.

İşte, öğretmenler, geçmişten gelen değerleri geleceğe taşıması için öğrencilerin zihnine yükleyen birer aktarma görevlisidir! Neyi aktarırlar? O güne kadar toplumun biriktirdiği tüm değerleri aktarırlar. Her türlü ‘bilgiyi’; yani kültürü! Kültür, üretmek demektir diye pek çok defa belirttim. Üretmek, toplumun görevidir ve üretmeyen toplumlar, ürünleri üretenlerden alırlar. Kültür de böyledir, eğer kültürünü dışarıya taşıramazsan, boş kalan alanları dışarıdan gelen kültür –ve ürünleri- doldurur. Müzik, sanat, edebiyat, tıp, teknoloji, bilim, tarım gibi alanlardan tutun da mutfak kültürüne kadar... İşte, fast food denen şey de bu açıklıktan içimize girer. Kalitesizlik de bir kültür olgusudur. İşe yaramaz şeyleri kullanmaya yönelmeyi topluma benimseten sürecin adı da kültürdür. Bu kalitesiz ürünleri ülkemizde pazarlamayı kendi gururuna yediren satıcıların ahlâki durumunu da kültür belirler.

Kültür, üretmek demektir; bilgi ise kültürün yapıtaşıdır. Toplumun zihninde, daha çocuk yaşlarda iken kültürü üreten, yani bilgi tohumları eken ise öğretmendir!

Eğer, bir toplumda (kültürün kaynağında) bilginin yeri yoksa; o toplum, cehalete teslim olmaktan kurtulamaz.

Mustafa Kemal ATATÜRK; “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacak” derken öğretmenleri sadece övmedi. Üzerlerindeki mevcut sorumluluğu da hatırlattı.. Çünkü öğretmen, akla ve akıl toplumuna giden yoldaki ilk basamaklardan birisidir.

* * *

* Siyasetin kötülüğü, cehaletten beslenmesinden kaynaklanır.

* Cehalet toplumlarda kurutulamayan, derin bir bataklıktır.

* Cahilsiz bir toplum yok denecek kadar az bir ihtimaldir. Sorun; cahilin var olması değildir. Esas sorun cahilin, toplumdaki seviyesinin doğru belirlenememesidir.

* * *

Bu seviye belirleme işini sağlayan değerler; bilgi, beceri, deneyim ve akıldır.

Eğer, bir toplumda aklın egemenliği ortadan kalkarsa; o toplum, akıl yerine başka değerleri(!) egemen kılar. Ki böyle durumlarda aklı besleyen değerler; bilgi, beceri ve deneyim yara almış demektir. Bu ilişki tek yönlü bir ilişki değildir. Oluşan yara, toplumun tavrını etkiler. Toplumun tavrı da yaranın derinleşmesine etki eder. Sonuçta kısır bir döngü sarmalı, hep kötüye yönlenerek sürer.

Egemenliği elinde tutan akıl, tek bir kişinin ya da bir kesimin aklı değildir. Toplumun top-yekun aklı, aklî eğilimi yönetenin eylemlerinde kendine şekil bulur. Böylece yöneten, ‘topluma rağmen’ uyguladığı eylemi yapmakta zorlanır, hatta bazı fikirlerini eyleme dökmeyi bile düşünemez.

Akıl toplumunda birey cehaletten uzaklaştıkça yükselir. Yükseldikçe aklı, daha çok bilgi, beceri ve deneyime sahip olur. Bunlara sahip oldukça daha da yükselir.

Toplumsal yapılar için düşünülebilecek en büyük sorunlardan biri olan ‘sınıf kavramı’ kriter olarak bilgi göz önüne alındığında yeni bir şekil alır. Bu sistemin içinde cahillerin yeri en alttadır. Sınıflar arasında kademeler yoktur. Bireylerin önünde basamaklarla birbirinden ayrılmış sınıflar yerine sürekli ve kesintisiz bir rampa vardır. Her birey bir bebek olarak dünyaya gelişi ile birlikte bu rampanın en altında, sıfır noktasında başlar.

Gün ve gün, öğrendikçe, yukarı çıkar ve bu yolculuğunu hayatı boyunca sürdürür. Rampanın son noktasında geldiğinde bilgi, beceri ve deneyimi ona bu rampaya yeni bir eklenti yapma şansı verir. Bu eklentinin (eserin) adı: BULUŞTUR, İCATTIR, KEŞİFTİR! (Burada fikir ve sanat eserlerini de saymak gerekir!)

* * *

Pozitif bilimler, bütün güçlerini aklın besinleri olan (bilgi, beceri ve deneyim) bu üçlüden elde ederler:

* Bilgi, bir çeşit mirastır. Kendinin ve kendinden önceki akılların ürünüdür. Her bilimde soruları cevaplandırır, açıklar ve içinde çözümleri barındırır. Cevapları (o an için) olmayan yeni sorular üretir.

* Beceri, o bilimin metodolojisidir. Yöntem ve uygulamaların standartlarını belirler.

* Deneyim, önceki eylemlerin sonuçlarından faydalanmaktır.

* * *

Bunlar, diğer bir deyişle; teori, deney ve hüküm kavramlarıdır. (Yani sadece üçlünün adı değişmiştir.)

Hükme varılan şey; yeni bilgidir, buluştur, icattır.

Hükme varan şey; akıldır.

Burada akıl yürütme işi yapılırken, sahip olunan ‘BİLGİ’ den, bu bilgiyi kullanmaktaki ‘BECERİ’ den, ve uygulaması yapılan ‘DENEY’im den yararlanılmıştır.

ÖĞRETMENLER, BİLGİYİ DEĞİL, ÖĞRENMEYİ ÖĞRETMELİDİR. ÇÜNKÜ BİLGİ, ÖĞRETİLEMEZ! SADECE EZBERLETİLİR. EZBERLEME İLE YÜKLENEN BİLGİ, HİÇBİR ZAMAN BECERİ VE DENEYİME DÖNÜŞEMEZ.

Bu üçlü tamamlanmadığı sürece bilme işi eksik kalır...

O bilgi ile yola çıkan ilerleyemez, yolda kalır...

Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?

Olmaz tabi...

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ

www.twitter.com/muratsevgi

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..