- Kategori
- Gündelik Yaşam
Batsın bu dünya

alıntıdır
Ne kadar çok işitiriz şarkılara da konu olmuş bu arabesk söylemi.
“Hiç şansım yok”
“Şansım olsaydı anam beni kız doğururdu”
“Kahpe felek, kimine yedirir kavun, kimine de kelek”
“Kısmet diye bir şey var ama bize uğramamış”
“Hayat bize hiç fırsat vermedi ki”
Şans, kader, kısmet, talih-baht…
Bu sözcükler ne kadar da yaşamımıza girmiş.
Toplum olarak alabildiğine karamsar bir ruh haline sahibiz. Öyle ki; gülmeyi, neşeli olmayı neredeyse ayıp sayıyoruz.
“Çok güldük ağlamayalım.” Diyen bir başka toplum var mıdır diye düşünüyorum bazen.
Türkülerimize bakar mısınız?
“Ağustos ayında suya girsem balta kesmez buz olur.”
“Gele gele geldim anam bir taşa, yazılanlarda gelirmiş başa”
“Bayram gelmiş neyime kan damlar yüreğime”
Hastane önünde incir ağacı doktor bulamadı bana ilacı” daha onlarcası bu içerikli türkülerimizin.
Kadercilik karamsarlık, çoğu kez toplumsal bir düşünme biçimidir. Bu mistik inanç demeti özellikle doğu toplumlarında hakim bir anlayıştır.
Oysa Kant, Descartes gibi düşünürler bu mistik düşünceyi akıl terazisinde tartarak bir yana koymayı önermektedirler.
Sonuçta akılcı (Rasyonalist ) düşünce biçimi insan ruhunu rahatlatmayı ortadan kaldırmaktadır. Ancak; gelin hep beraber şu sorulara cevap aramaya çalışalım.
“Talih senin hayata kattıklarından sana dönen değil midir?”
“Şans denilen şey doğru zamanda, doğru yerde durmak mıdır?”
“Kısmet, hayattan alacağın pay için yaptıkların mıdır?”
Ancak insanlar yapamadıklarına, erişemediklerine kendilerini kurtaracak nedenler bulmak zorundadırlar. Yani başarısızlıklarına kılıf hazırlamak isteğindedirler.
Erişemiyorum, ulaşamıyorum neredesin? diye sızlanmaktadırlar. Elinden bir şey gelmemektedir çünkü talihi yoktur.
Hiç umudu kalmamıştır. Çünkü burcu öyle söylemektedir.
Sonunda tıpkı bir arabesk şarkı sözlerinde olduğu gibi “Tanrım, beni baştan yarat” diye inleyerek ortalıkta dolaşmaya başlayacaktır.
Halbuki boş inançlar, insanın ruhunu uyuşturur. Felce uğratır. Kendine olan inancının yitirilmesine yol açar.
Bu kısır döngü yenilebilir. Bunu yenecek olan yine insanın kendisidir.
“Yapmak istersem yaparım.”
“Beni ancak ben engelleyebilirim.”
“Ben istersem tüm hedeflerime ulaşabilirim.”
İşte böyle düşünürsek kendimize ve toplumumuzu kurtuluşa eriştirebiliriz. Hiç birşey yapmayıp miskinler tekkesinde yaşayıp da herşeyi başkalarından bekleyenler, şanstan, talihten, kaderden, yıldızlardan, burçlardan medet umanlar, inanın daha çok bekleyecekler ve boşuna bekleyeceklerdir.
Hz. Mevlana’nın sözleriyle yazımı bitireyim.
EYLEMLERİN RUHUNDAN VE BEDENİNDEN DOĞAR.
Ey yiğit! Yazgıya bahane bulma
Yükleme kendi suçunu başkasına
Suçunu gör dönüp etrafında kendinin
Kendindendir, gölgenden değil çektiklerin
Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin?
Ne ektin de ektiğini biçmedin?
Eylemlerin, ruhundan ve bedeninden doğar
Çocuğun gibi sonra gelip eteğinden tutar.