- Kategori
- Siyaset
Baykal'a da Sav'a da "uysal atın tekmesi" çarptı

Atalarımız boşuna dememişler, "Uysal atın tekmesi pek olur" diye.
Tabii ki son kurultayla beraber CHP'de gerçek liderliğini ilan eden Kılıçdaroğlu'ndan bahsediyoruz.
Türk siyasetinde lider sultasını yenmek hiç de basitsenecek bir olay değildir. Saadet Partisi'nde yaşadığımız son olaylar bunun ispatıdır. Lider ölmeden liderden kurtuluş neredeyse imkansızdır.
Bu çok zor olayı Kılıçdaroğlu başardı.
Hem de sessiz, sakin, büyüklerine saygılı, uslu, terbiyeli, sonsuz itaatkar kişiliğiyle...
Öyle bir duruşu vardı ki; ağzından lokmayı alsan sesini çıkartmayacak.
Anayasa Mahkemesi'nın Ak Parti'yi kapatmamasıyla birlikte gerçek gündeme dönülmesi sonucu yolsuzlukların öne çıkarılmasıyla halk tanıdı onu.
Merak edip geçmişini sorguladığımızda da, 90'lı yıllarda Bağ-Kur ve SSK Genel Müdürlükleri yaptığını, ilk defa onun döneminde sosyal güvenlik kurumlarının açık vermeye başladığını ve bu açıkların çığ gibi büyüdüğünü, Batı Çalışma Grubu'nun işe almalar ve PKK ile ilgili olarak onun hakkında rapor hazırladığını, 1999 yılında görevinden istifa ederek dönemin iktidar partisi DSP'den milletvekili adayı olduğunu, bu adaylığının Bülent Ecevit tarafından reddedildiğini, bir sonraki 2002 seçimlerinde de Baykal tarafından davet edilerek CHP'den milletvekili yapıldığını öğrendik.
Eski CHP'de Baykal'ın katı hegemonyası altında böyle itaatkar ve uysal bir kişiliğin kendiliğinden ortaya çıkarak bir politika değişimine kalkışması ve bu amaçla yolsuzluklara el atması düşünülebilir mi?
Milletvekillerinin izinsiz nefes bile alamadıkları bir ortamda eşyanın doğasına göre Kılıçdaroğlu'nun Baykal tarafından görevlendirildiği düşünülmelidir.
Yoksa, biraz öne çıkanların başlarını ezerek temizleye temizleye dikensiz bir gül bahçesine çevirdiği CHP'de Baykal kendi elleriyle bir dev yaratır mıydı hiç?
Tabii ki yaratmazdı. Ama Kılıçdaroğlu başkaydı. Karşısında düğmeleri ilikli, bir ilkokul talebesi gibi hazır oldu duran, mutlak itaatçı ve de hiçbir iddiası olduğu gözükmeyen birisine güveni sonsuzdu Baykal'ın.
Kılıçdaroğlu uysal olduğu kadar çok da akıllıydı. Bir diğer şansı da görevlendirildiği alanın uzmanlık alanı olmasıydı. Ne de olsa bütün meslek hayatı dosyalarla uğraşmakla geçmişti.
Peş peşe dosyalar çıkarmaya başladı.
Kendisine ekranda duello teklifleri yapıldı.
"Tamam, ama Uğur Dündar'ı isterim" dedi.
Abdestlerinden emin olan muhatapları balıklama bu teklifi kabul ettilerse de sonuç onlar için fiyasko oldu.
Muhataplarının tüm saldırılarına karşı o, Dündar'ı kendisine siper etmiş öylece hareketsiz duruyordu. Sanki buzdan bir heykeldi.
Duelloların kesin galiibiydi. Sonradan kendisine Melih Gökçek'le ilgili "iddianız doğru değildi" denmesi üzerine, "o bir yemdi" cevabını verecekti.
Bir anda kahraman oluvermişti. Kendisine "Gandi" lakabı takıldı. Bu rüzgarla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı yapıldı. CHP'nin oylarını İstanbul'da % 38 lere çıkartarak kıl payıyla seçimleri kaybetti. Büyük bir başarıydı.
Artık iyice sivrilmiş ve öne çıkmıştı.
Parti toplantılarına katılıyor, "Kılıçdaroğlu Başbakan" sloganlarıyla karşılanıyordu.
CHP'ye yakın bazı köşe yazarları da CHP'de artık değişim olmasını ve Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan yapılmasını dillendiriyorlardı.
Ama Baykal'ın hala umurunda bile değildi.
Çünkü Kılıçdaroğlu, parti tabanından ve köşelerden yapılan bu çağrılara karşı hemen ekranlara çıkıyor ve "CHP'de kesinlikle lider sorunu yoktur" açıklamasını yapıyordu.
Uysal, çalışkan bir talebenin birden değişerek öğretmenliğe soyunması tabii ki düşünülemezdi.
Ben onun uysal kışılığını en çok da 29 Mart yerel seçimleri sırasında, Başkent tv.deki program öncesi görüntülerinin yanlışlıkla yayınlanmasından hatırlıyorum. Program sorumlusu telefonla biriyle konuşuyor, "tamam efendim, tamam efendim" diyor, telefonu kapatıyor ve Kılıçdaroğlu'na dönüyor. Kılıçdaroğlu ise elleri kucağında Ecevitvari iki büklüm oturmuş emirleri dinliyor. Sorumlu başlıyor emirleri saymaya: Patron iktidar aleyhine elinden ne geliyorsa yapsın, başka şansımız kalmadı, diyor. Kılıçdaroğlu da başını aşağı yukarı sallayarak "olur" diyor. Yani:
-Emredersiniz Komutanım!
Kılıçdaroğlu milletvekili ve İBBB adayı sıfatıyla tv. stüdyosunda bile uysal bir kedi.
Demek ki uysallık ve itaatkarlık onun kişiliğinde var.
Baykal neden güvenmesindi ki ona?
Aynı nedenlerle Önder Sav da güvendi...
Baykal'ın yerine onu Genel Başkan yaptı.
Kılıçdaroğlu'nun bilinen kişiliğiyle kendisine hep ittaat edeceğini ve kendisinin fiili Genel Başkanlığının hep süreceğini zannetti Sav.
Baykal da Sav da yanıldılar.
Çünkü uysal atın tekmesi pek olurdu.
Başka bir ata sözümüze göre de "mühür kimdeyse Süleyman da odur"du.
Akıllı kişiliğiyle bunu Kılıçdaroğlu'nun bilmemesi mümkün değildi.
Sabretti, sabretti ve mühürü ele geçirip ayağını düz basınca da
Bir tekme Baykal'a, bir tekme de Sav'a savurdu...
Her ikisi birlikte savrulup gittiler.