- Kategori
- Siyaset
Baykal'ın "beleş iktidar" özlemi suya mı düştü?

Baykal, esas mesleği avukatlık olduğu halde bu mesleği elinin tersiyle itip siyaset mesleğini tercih eden, Türk siyasetinin en önemli aktörlerinden biri.
12 Eylül'de zorunlu dinlenme dönemini ve 1999 genel seçimlerindeki baraj altı uzaklaştırma cezasını saymazsak neredeyse yarım asra yakın bir siyaset tecrübesi...
Türk siyasetinin engebelerle ve anaforlarla dolu yıllarını bire bir yaşamış, siyaset hamuruyla yoğrulmuş ve de pişmiş...
Bizzat kendisinin yaşayarak edindiği birikimlerine ilaveten, talihin bir cilvesi olarak, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük siyaset dehalarından Demirel'le Zincirbozan'da başlayan ve halen devam eden arkadaşlığının ona kazandırdıkları Baykal'ı Türk siyasetinin tartışmasız "bir bilen"lerinden etmektedir.
Ayrıca, zekasıyla, hitabetiyle ve yakışıklılığıyla üstün kişisel özellikleri de inkar edilemez.
Bütün bu özelliklerine rağmen Baykal siyasette neden bu kadar başarısız?
Yoksa sahip olduğu özellikleri onun için bir dezavantaj mı?
Baykal'ın başarısızlığının solla veye CHP'yle ilişkilendirilmesine katılmıyorum.
Ecevit, 1973 ve 1977 genel seçimlerinde aldığı başarılı sonuçlarla bunun böyle olmadığını ispatladı.
Bana göre Baykal'ın başarısızlığının nedeni; en iyi bildiği "eski siyaset geleneği"ni uygulamakta israr etmesidir. Bu konuda üstad olan Zincirbozan arkadaşı Demirel'in dümen suyunda gitmesidir. Oysa eski siyaset geleneği 21. y.y.ın başlamasıyla tedavülden kalkmış durumda. Artık milletimiz boş laflara itibar etmemekte, icraat istemektedir.
Kısaca neydi eski siyaset geleneği; siyasi menfaatler için, demokrasi dışı uygulamalar da dahil olmak üzere, her şeyi mübah görmek, insanları kutuplara ayırmak, gerçekleri söyleyerek ikna etmek yerine gerçek dışı dedikodularla, iftiralarla halkı kandırmak, amaca ulaşmak için de demogojiden olabildiğince yararlanmak.
Eski siyaset geleneğinin tartışmasız bir numarası Demirel'dir.
Amerika'nın eski Ankara Büyükelçisi, Demirel'le Özal arasındaki farkı anlatırken "Demirel iktidarı kendisi için, Özal ise millet için ister" demiştir.
Bu nedenledir ki; Demirel popülist, Özal icraatçıdır. Demirel zamanın şartlarına göre kendi menfaati için 180 derece dönebilirken ve de gidip gidip gelmeyi beklerken, Özal "Muhalefette kalırsam siyaseti bırakırım" demiştir.
Tekrar Baykal'a dönersek; Baykal, Demirel'in taktikleriyle başarılı olmaya çalışmaktadır. Ne de olsa Demirel, 70'li yıllardan kalan çok kötü imajına rağmen, 90'lı yıllarda yeniden öne çıkmış, %26 ile Başbakan, %18 ile Cumhurbaşkanı olmayı başara bilmiştir.
Belirlenen strateji, geçmişte yapılan denemelerin AKP iktidarı için de uygulamaya konulmasıdır. Çünkü, adında "Halk" yazmasına rağmen Baykal'ın liderliğindeki CHP halkın güvenini kaybetmiştir. Seçimle iktidara gelmek imkansız gibidir.
Geçmişte aynı durumdaki İsmet İnönü ve Mesut Yılmaz bu stratejiyle başbakan olmuşlardı. Hem de beleşten!!!
Baykal'ın nesi eksikti ki onlardan!
Üstelik onlar Baykal kadar emek harcamamışlardı bile. Gerçi İnönü, perde arkasından projeleri çizmiş ve uygulatmış, hatta bir iş kazasında başı da yarılmıştı ama yakın tarihte Mesut Yılmaz kılını bile oynatmamıştı. Demokrasi adına kendisinden yardım isteyen Erbakan'a sadece "Hayır" demekle yetinmiş, öylece pususunda bekleyivermişti. Sonunda kendisine, altın tepsi içerisinde, başbakanlık hediye edilmişti!
Baykal öyle miydi ki? Ne kadar da çok emek harcamıştı, ahir ömründe beleş başbakanlık için... Bir de bu memlekette, yakın tarihimizde, %15'lerle, %20'lerle kimler başbakan olmadı ki; Yıldırım Akbulut'tan Tansu Çiller'e, Mesut Yılmaz'a, Necmettin Erbakan'a kadar. Baykal bunca siyasi kariyerine bir de başbakanlığı eklese fena mı olurdu yani?
Her salı günü, grup toplantılarında, ses telleri yırtılırcasına "Bu iktidar laikliği aşındırıyor, adım adım Şeriat'a gidiyoruz. Ülke ABD'ye, AB'ye satılıyor" diye bağırdı. Daha ne yapabilirdi ki Baykal?
Gerçi söylediklerine milletin inanması önemli değildi. Sadece kendisine oy verenlerin, bir kısım medyanın, geçmişte iktidarı belirleyen etkin güçlerin ve de hepsinden önemlisi Yüksek Yargı'nın inanması yeterliydi!
Tam da amacına ulaşmak üzereyken, neredeyse söylediklerine kendisi de inanmaya başlamışken, yani beleş iktidarı anasının ak sütü gibi hak etmişken, nereden çıktı bu Ergenekon Soruşturması?
Yalanlar, oynanan karanlık oyunlar birer birer ortaya çıkıyor...
Baykal'ın güvendiği dağlara karlar, dolular yağıyor...
Üstelik yağan karları, doluları temizlemek de yine Baykal'a düşüyor...
Malum, gerçek mesleği avukatlık!
Ayrıca istermisiniz Ergenekon'un zanlıları yarın mahkemede "Bizleri Baykal yanılttı. Onun konuşmalarına inanarak tehlikedeki Laik Cumhuriyet'i korumaya kalktık" deyiversinler.
Zaten Ergenekon Soruşturması'nın siyaset ayağı eksik gibi duruyor!
Baykal'ın beleş iktidar özlemi suya düşüyor...
Suya düşmekle de kalmıyor, galiba bu özlem Baykal'ın başını oldukça ağırtacak...
Not: Beleş iktidardan kasıt edilen seçimle kazanılmayan iktidardır.