Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '18

 
Kategori
Blog
 

Bayram Olsun Bayramınız

Bayram Olsun Bayramınız
 

Bayramlar özlenen anların buluşmasına tanık olmak için var. Buğulu bir çocukluktan anılara resmedilen siyah beyaz resim karelerinin içinde ilmek ilmek işlenen yaşanmışlıklara her yıl geri dönmek için var. İşte o siyah beyaz resim karelerine iyice bakın!... Her baktıkça kendinizden bir kare bulacaksınız.
 
Bir yaz mevsimine rastlamıştı o bayram. Günler öncesinden rezerve ettirilen otobüs bileti, bayram günü giyinmek için yapılan kıyafet alışverişi, Hacı Bekir’den alınan kallavi bir şekerleme ve lokum paketi ile buruk bir sevinç ile Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali.
Ülkenin dört bir yanına durmadan giriş çıkış yapan otobüslerin, hıncahınç insan selinin dört bir tarafa aktığı bir hencümenç içinde peronda beklenen otobüs gelip yanaştı.
 
Bir küçük valizin bagaj a teslimi ile elindeki hediye paketlerini sıkıca tavandaki rafa yerleştirdim. Yolda gece verilen duraklarda verilen molada üşümemek için inceden bir hırkayı da özenle yerleştirdikten sonra binen yolcuları seyre koyuldum.
 
Yanıma gelip yerleşen yoldaşımın keskin sigara kokusu ile daha yolculuğun başında anlaşılmıştı nasıl bir yol serüveninin nasıl süreceği.
 
Apoletleri ile çok önemli bir adam imajı ile gelip kaptan koltuğuna kurulan Kaptan Pilot elindeki listeyi kontrol ettikten sonra birde iç dikiz aynası ile kontrolünü yaptı, sonra muavinin arkadan devam anonsu ile kapanan arka kapı kırk dört kişilik bir yol serüvenini başlatmıştı.
 
Yıllar önce ayrıldığım Baba evinin kokusu bir an burnumun direğini sızlattı. Babamın sekiz köşe kasketi ile sinekkaydı tıraşı, yeleğinin cebinden düğme iliğine bağlı köstekli saati, Annemin hafif pembeleşmiş yanaklarının allığı, yeşil gözlerinin hasret kokan bakışları geldi bir an yüreğimin içine ılık ılık aktı sıcacık.
 
Anadolu’nun bozkırının sarıya çalan rengi içinde kıraç tarlaların buğday firezlerini izleyerek geçtiğimiz yerlerden, mora çalan dikenli topaç şeklinde çiçekleri, küçük su pınarlarının yanında yeşeren iğde ağaçları, küçük yerleşim birimlerinden geçerken mevsimin kavunlarının yol kenarlarına dizilmiş üstü kapalı gölgeliklerinin altındaki rafların yanında, taşın üzerinde oturan köy satıcıları, derken bastıran uykuya yenik düştüm bir süre.
 
Birkaç saatlik yolculuktan sonra verilen molada uzun saplı fırçalarla özenerek yıkanan otobüsün camından akan suları seyrettim keyifle. Babamın yolda hiçbir şey yemeyeceksin bu kerhaneciler hiç güzel yemek vermiyorlar. Ya ekşimiş ya da bozulmuş yemeklere dünya kadar para alıyorlar dediydi. O aklıma geldi hiçbir şey yemedim.
 
Sabahın seher vaktinde yetiştik köyümüze.
Köyümüz hemen anayolun kenarında. Otobüsten iner inmez üç yüz metre ya var ya yok mesafe. Evden mutfağın el yapımı işlemeli revürlü ahşap penceresinden bile gözüküyor yolda duran Otobüsler. De… İnenin kim olduğunu bilemiyorlar. Annem de hem sesi duymuştur, hem de ineni görmüştür mutlaka.
 
Gelen her kimse küçük suyun köprüsünü geçince hemen bahçenin altından sola dönüyorsa kalbi pır pır atmaya başlamıştır Annemin. Doğru gidiyorsa belli ki bize gelmiyor diye düşünüyordur.
 
Elimde valizimle çantalarla köprüyü geçer geçmez sola dönüp kalın sedir ağaçlarından konulan çit engelini aştıktan sonra takım sayılan yürüme yolunun üzerindeki yeşilliklerin üzerine inen çiy süet ayakkabımın burnunu ıslatsa da önemsemedim.
 
Hemen bahçe kenarındaki ince uzun mürdüm eriklerine takıldı gözüm acaba hala dallarda var mı? diye. Bir de Elma ağaçlarından en sevdiğim kırmızı tatlı elma ağacında meyve var mı diye.
 
İkinci çit engelini de aşmak için yassı kocaman bir taş vardı üzeri sürekli basılmaktan aşınmış. Sanki onu bile özlemişim gibi geldi bana bir çırpıda atladım üzerinden.
 
Evimize kalan yirmi beş metre bitmeyecekmiş gibi geldi. Merdivenin başında beni bekleyen Annemin kokusunu ciğerlerime çekmek için adımlarımı büyüterek yetişip sarıldığım zaman pır pır eden Annemin kalp atışlarını kalbimde duydum.
 
Titreyen ellerinin arasına aldığı yüzümü okşayıp sevinçten göz bebeklerinin parıltısı ile bakışı özlemenin ne demek olduğunun katıksız ispatı gibiydi.
 
Sabah namazından gelen Babamın heyecanlı sarılışı gözlerimden öperken heyecandan çarpışan burnumun sızlaması bile tat vermişti.
 
O zaman!...
Mutluluğun resmini yapacak bir Abidin yoktu!...
Sevinçler özlemler böyle doğal yaşanırdı.
Şimdi o anlar eskilerde kaldı biliyorum.
Ben de o eski sevgileri özlediğim için hatırlayıp yazıyorum zaten.
Fotoğraf makineleri de yoktu.
Şimdiki optik zumlu mercekler ‘’gözlerimiz’’ 
Hafıza kartımızda kendi ‘’belleklerimizdi…’’
 
İyide şimdiki Bayramlar Bayram değil mi?
Bayram tabi ki bayram olmasına fakat tadı değişti. Bu tat bizim eskiyen tat reseptörlerinden mi? Yoksa değişen insan anlayışından mı? Şimdi çıkılan Bayram yolculuklarında envanteri daha birinci günden itibaren tutulmaya başlayan ‘’Trafik Kazalarına’’ verilen kurbanlar daha ilk günlerden üzüntüye boğuyor bayramları.
 
Daha giderken yolda verilmeye başlanılan ‘’öz çekimler’’ gidince bol bereketli sofralarda konumlanmış aile büyükleri ile kalabalıklaşan masalar, her attığı adımı resmedip düzenle modu ile orijinali bozularak tablo haline getirilen resimler, altlarına ‘’Türkçeyi unutmuş gibi’’ İngilizce yazılan notlar eşliğinde başlanıyor paylaşımlar. 
 
Bir de Bayram seyran takmayan bir nesil çeşidi daha var…
Yıl boyunca çalışmaktan elleri telefon ve dijital tuşlara basmaktan nasır tutan ‘’Z’’ nesil var. Onlarda daha önceden ayarladıkları tatil köylerine gidip dalga boylarının değişik efektleri eşliğinde görsel şov yaparak İnstagram hikâyelerine eklemeler yaparak bayram sevinçlerini paylaşıyorlar.
 
Ola ki akıllarına gelirse bayramın son gününde bir mesaj veya bir kısa telefonla kutluyorlar bayramı. Kuşaklar arası bu kadar geniş marj aralığı bulunan bu yaşam tarzında x nesli de haklı, y nesli de haklı, z nesli de haklı. Gelecek nesle bu özel günleri gelişen günün şartlarına göre aktarabilmek bütün mesele…
 
‘’Bayram Olsun Bayramınız Tüm Dostlar… ‘’ Kalın sağlıcakla… 20.08.2018 Adil Bozkurt
 
 
Toplam blog
: 58
: 542
Kayıt tarihi
: 10.11.17
 
 

TANIYIN BENİ Yaşım on üç idi resim çektirdim Şimdi aksakalımdan tanıyın beni Ayağımda kara lastik..