Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bayrama hazırlanır gibi...

Bayrama hazırlanır gibi...
 

Cumhuriyet Miting’inin, İzmir’imizde yapılacağı zaman belli olur olmaz, bir heyecan sardı beni. Daha önce yapılan mitinglere katılamamamın getirdiği eziklik, yerini büyük bir coşkuya bıraktı. İçimde bir kıpır kıpırlık; inanılmaz! Yerimde duramıyorum. İş yerinde arkadaşlara, evde konu komşuya, yürürken esnafıma da bulaştırıyorum coşkumu; “Hazırsınız değil mi, geliyorsunuz değil mi?” diyerek. Zaten bütün bir hafta, artık simge haline gelen; kırmızı renge boyandım. Her gün, ya eteğim ya bluzum kırmızı. Ayakkabılarım; onlar zaten kırmızı! Ama en kırmızı; yüreğim…

Bu arada, mitingde ne giyeceğim aklımı karıştırdı biraz; en sonunda, yere oturup kirletme riski de olsa, en şık beyaz pantolonumu giymeye karar verdim; yaraşırdı. Üzerine de en şık kırmızı bluzumu; bayrağımız gibi olmak istedim ellerim boş kalsın diye. Boş kalsın ki ellerim, mitingimize diğer illerden gelenlerle tokalaşayım, “merhaba, hoş geldiniz” diyeyim. Annelerimizin ama ille de başörtülü annelerimizin ellerini öpeyim, sarılayım; “ne iyi ettiniz de geldiniz” diyeyim, “anneler gününüz kutlu olsun” diyeyim…

Bu kadar değildi ama yapmam gerekenler. Fotoğraf makinem bozulalı çok olmuştu ve bir fırsatını bulup alamamıştım. Kırmızılarımızın resmini çekmeyecektim de neyi çekecektim? Telaşla arkadaşımı; Cahit’i aradım ki bu konuda bana yardımcı olacak kadar bilgisi vardı. Perşembe öğleyin buluşup aldık bir tane. Acele kullanmasını öğrendim. Kullanma kılavuzunu okuyacak vaktim olmayacak biliyorum. Otobüs durağına doğru giderken, Cahit, “Bak, buranın şapkaları iyidir.” deyince, aman bir sevindim! Zaten almak istiyordum ve ona sıra gelmemişti. Evdekini birkaç yıldır kullanıyordum eskimişti sanki. Bembeyaz şapkalar aldık birer tane. Oğluşuma da aldım. O da gidecek mitinge. “Ama anne ben seninle gelmem, arkadaşlarla gideceğiz.” diyordu. İsteyen kim? Yeter ki böyle bir olaya katılma bilinci olsun. Bu arada, evdeki kırmızı pabuçlarımı giymeyi istemiyordum. Düz olanlar biraz eski yüzlüydüler, topuklular da olmazdı. Vitrinlerde ise içime sinen bir tane bile bulamamıştım! En son cuma günü, iş çıkışı bu sorunumu halletmek üzere Mithat Paşa Caddesi’ne indim.

İyi ki de inmişim. Öyle hoş bir akşamüzeriydi ki! Ayakkabı bakarken, Ölüdeniz’den gelecek olan kardeşim için biri Atatürk’lü olmak üzere iki tane bayrak aldım. Bayrakları çantaya koydum ama sapları elimde, ayakkabı arıyorum. Gören kadınlar “Sapları nerden aldınız?” diye soruyor. Evde bayrakları varmış da, sapları yokmuş. Ve yol boyu bayrak satan, almaya çalışan insanlar. Almaya çalışan diyorum çünkü fiyatları değişiyor; her talep olduğunda olduğu gibi “ne kazanırsak” derdinde satıcılar.

En sonunda, bir dükkanda kırmızı tabanlı, kenarında incecik kırmızı yazıları olan beyaz bir spor ayakkabısı buldum ama pahalı geldi. Evde iki tane spor ayakkabısı var. Dükkan sahibi, miting için alacağımı duyar duymaz hemen indirim yaptı. “Allah’ın izniyle kurtulacağız” diyerek ve duvardaki Atatürk resmini göstererek. Dini kullanan bir partiye karşı “Allah”tan yardım dilemek… Bu çelişkiyi yabancıların anlaması mümkün değil ama biz böyleyiz deyişime adam koy verdi küfrü. “Korkuyorlar bizden, bütün dünyada nereye giderseniz gidin Türk vardır ve gücümüzden korkuyorlar.” diyordu. Sonunda dayanamadı, “verin elinizi öpeyim” deyip, ellerime sarıldı ki benden birkaç yaş büyük görünüyordu; belki de az önceki küfrünü affettirmek içindi ki buna gerek yoktu.

Ayakkabımı alıp dükkandan çıktığımda, içimde bir şeylerin değişeceğine olan inancımın oluşturduğu tarif edilemez bir sevinç vardı. Bütün yorgunluğumu unutturan bir sevinç… Hızla yürüyorum, eve gelmek üzereyim; eyvah çorap almayı unuttum! Var ama yeni bir çift beyaz çorap olmalı. Yolumun üzerindeki çorapçıyı sevmiyorum. Bir nedeni yok. Bir defa bir şey aldım ve kadın da kibardı ama hoşlanmadım, ondan almak istemedim. Otobüs durağının arkasındakine yürüdüm; kısa beyaz çorap yok! Mecburen geri döndüm ve o sevmediğim kadından aldım. Onlar da gidecekmiş mitinge.

Artık hazırdım! Yoo, cumartesi günü kuaföre gidilip saçlara fön çektirilecek bir de. Pazar sabahı geç kalmak istemiyorum çünkü.

Bir bayrama hazırlanır gibi hazırlandığım “Pazar” günü hiç gelmeyecekmiş gibiydi. Oysa yarın; pazar… Bu sabaha “Neden televizyonlar bu kalabalığı göstermiyor?” diye öfkeyle uyandım ki henüz cumartesiymiş. Bu gece biter de sabah olur mu; sabah olur da, “bin dirilmiş” kıtalar, “Al sancak” tan, Konak’a, oradan Mithat Paşa Caddesi boyunca Fahrettin Altay; Üç Kuyular’a kadar kilometrelerce yolu kırmızıya boyar mı?

Olur mu olur; burası İZMİR!

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..