- Kategori
- Kitap
Bazı kadınlar

Bu yıl Nobel ödülünü Kanada’nın Çehov’u, olarak anılan Alice Munro kazandı. Yaşamının bu döneminde mesleğinin gerektirdiği yoğun yalnızlığı istemediği için muhtemelen yazarlığı bırakmayı düşünürken ödülü alması ilginç bir ironi. Alice Munro öykülerinde mekân Güney Batı Ontario’nun küçük kasaba ve kentleri. Tüm yaşamını o bölgede geçirdiği için en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Bu yüzden sanki bizim de tanıdığımız, bildiğimiz yerler. Yerelliği evrenselleştiriyor. Öykü kahramanları da bu kasabalarda yaşayan ama oradaki insanlara benzemeyen kadınlar.
Bu kadınların sosyal konumları, yaşları, görünüşleri birbirinden farklı. Benzerlikleri, karşılaştıkları zorluklarla baş etme şekilleri. Her şeyi kabullenen naif bir duruşları var ama çok güçlüler. Olanları geride bırakıp yollarına devam edebiliyorlar. Göründükleri gibi değiller, hepsinin sebebi belirsiz karanlık bir tarafı var. Kahramanlarının duygularından açıkça bahsetmiyor. Sen neler hissedersen onlar da aynı hissederdi diyor sanki. Kaç tane okur varsa o kadar hikâye oluşuyor böylelikle.
Öykülerini eve benzetiyor öykünün kraliçesi. Bazı Kadınlar kitabında öykü evinin kapılarını aralıyor bize. Koridorlarda dolaşıyoruz bir süre. Yaklaşan tehlikeyi hiç fark etmiyoruz. Tekdüze görünen bir yaşamın içindeki büyük olaylar birdenbire oluyor, sarsıyor.
Odalarda bazen el yordamıyla kendi başımıza, bazen de yazarın yol göstericiliğiyle dolaşıyoruz. Boyutlar öyküsünde Doree’nin yaşadığı acının boyutlarını anlatmak için “kaybınız dayanılmayacak kadar acı verdiğinde” diyor. Doree’nin kaybının büyüklüğünü, hissettiklerini anlamayı, o boşluğu doldurmayı bize bırakıyor. Anlatmadığı şeyler de anlatılanlar kadar öykünün bir parçası.
Evin gizli odaları da var, içeride neyle karşılaşacağımızı bilmediğini söylüyor yazar. İçeri girip girmeme konusundaki kararı bize bırakıyor. Boyutlar’da evin içinden dışarıya bakıyor Doree. Felâketi tetikleyen şey dışarıdan evinin nasıl göründüğü. Doree’nin hayatındaki en yakın kişinin Loyd oluşunu ancak karşılıklı dialoglarını gördüğümüzde anlayışla karşılıyoruz.
Not: İncelemenin devamı Sarnıç Öykü (Ocak- Şubat 2014) de yer almaktadır.