Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '11

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Bedelli askerlik mi yoksa askere bedel ödetmek mi?

Bedelli askerlik mi yoksa askere bedel ödetmek mi?
 

Gazze'ye yardım olarak 'helal viski' götüren gemideki bedelli askerlere; ''Hiç canlı doğum yaptınız mı?'' diye sormak geliyor bugün içimden.

Bu sabahtan sonra, gazeteleri okumaya günde 15 dakikadan daha fazla zaman ayırmamaya kesin olarak karar verdim.

Yok artık bünyem kaldırmıyor çünkü, güzel yurdumda bu kadar mantık dışı haberin aynı anda vuku bulmasını aklım mantığım bir türlü kabul etmiyor, psikolojim bozuluyor. Dengem, nereye gideceğine bir türlü karar veremeyip aşağı yukarı inip çıkan dolar kurundan bile daha beter oldu. Kısacası, bırakın akıl yürütmeyi, kendisini yerlerde bile sürükleyemiyorum, olduğu yere çöktü kaldı.

Aslında doğrusunu söylemek gerekirse kişisel olarak zekam ile ilgili hiç bir zaman büyük iddialar içerisinde olmamakla beraber, eskiden en azından ortada neler döndüğü hakkında iyi kötü fikirlerim mevcuttu.

Fırsat buldukça okur, televizyonda 'belgesel' seyreder, dostlarla kahve köşelerinde bulduğumuz her fırsatta da vatanı kurtarırdım.

Her şey şimdiye göre sanki daha bir sade olmalıydı ki bu kadar kafa karışıklığı henüz bende o zamanlarda daha başlamamıştı.

Patronlar vardı, emekçinin emeğini sömürür sonra jeep'ine biner ve A partisine oy verirlerdi, Özal ile beraber adı konulan orta direk sürünür ama ölmez ve ''Buna da şükür Allah'ım diyerek'' pazarlarda uzatılan mikrofonlara geleneksel olarak ''Ayy bu pahalılıkta ne yapacağız bilemiyorum, geçen bayram yine iyiymiş meğerse, vallahi öldük bittik'' der, fikri sabit değil aksine yüzer gezer oyların kaynaklarıydırlar kendileri ve seçimlerde sırayla A, B ve C partilerine mührü basarlardı. Bir de dibe vurmuş sekiz çocuğunu tek başına çalışıp okutmasına rağmen muhtemelen Türk olduğundan Guinness'e girememiş C partisine oy veren asgari ücretli.

Sovyetler varken Amerika bizi bir yandan, Rusların sıcak denizlere girmelerine engel olmamız karşılığında beslerken diğer taraftan da düşman Yunan'a karşı her an silahlı tutarak elde avuçta neyimiz varsa alır karşılığında da top tüfek verirdi. Benim yetiştiğim zamanlarda abiler birbirlerine ''Komünistler Moskova'ya'' falan derlerdi ama Sovyetler tek dişi kalmış canavardan da beter, akşam yatmadan dişlerini bardağa koyan dede misaliydi. Her gece yatağa girerken ''Allahım bana acısız bir ölüm nasip eyle'' dercesine gözlerini kapardı.

Sonra işte her şey o dedeyi kaybettiğimiz zaman karışmaya başladı. Dünya birbirine girdi. Amerika'nın gizli kapaklı güler yüzlü saldırganlığı artık aleni tecavüze dönüştü. Şimdiki ''Kendi isteğiyle ilişkiye girmiştir'' tarzındaki kararlar tadında biz adamlara kendimizi göbekten bağladığımız için, ne yapsalar sesimizi bile çıkartamadık, kafamıza çuval geçirdiklerinde bile.

Bir de internet falan da yaygınlaşmasın mı, ohhh tam olduk şimdi iyi mi? Üç kuruşluk aklım vardı zaten olayları anlamaya çalıştığım artık o da bir işe yaramaz hale geldi.

İyi kötü geçinen halkımız birden çoştu, mitoz bölünmenin, yanımızda esamesi okunmaz oldu. Herkes bir başka telden çalıp oynamaya başladı ama ortak nokta ise nedense hepsinin de Atatürk Cumhuriyeti'nden rahatsız olmaları şeklinde tezahür etmeleriydi.

Bu ülkede ne zaman bir anket yapılsa Amerikan karşıtlığı hiç bir zaman % 80'lerden aşağıya düşmemekle beraber, tüm gelişmeler hep Amerika'dan yönlendirilir ve artık tek güç olarak kaldıkları dünyada da adamlar ne istedilerse hepsini de sırasıyla hayata geçirir oldular.

Karşı çıkmaya çalışanın ise vay haline. Hakkı, hukuku bırak hık mık diyen derdest ediliyor anında. ''Hakkında gözünün üstünde kaşının olduğu iddia ediliyor''. ''Vayyyy sen bir de utanmadan hakkında iddia ettirtirsin ha, neyine güveniyorsun sen bakiiim?''

Zaten millette artık akıl makıl da kalmadı ki itiraz falan etsin. Çünkü kimse ne oluyor bitiyor farkında bile değil. Yoksa farkında olsalar herhalde bir şeyler yaparlardı değil mi?

Fatih'in İstanbul'u fethinden önce Bizanslıların ''Melekler dişi mi yoksa erkek mi?'' şeklindeki tadından yenmeyen tartışmalarının içindeyiz bugünlerde. ''Angus mu ithal edelim Limuzin mi?'' diye soruyor herkes birbirine. Vallahi biz böyle 'anguts' olmaya devam edersek, ne ithal etsek boş aslında da  anlayan kim? Dedim ya kafalar karışık.

Ben de bugüne kadar idare etmiştim ama sanırım şu saatler itibarıyla şahsen kopmuş bulunuyorum.

Son yarım saatte internet sitelerinde okuduğum haberler benim artık gerçeklerle ve olaylarla pamuk ipliğine bağlı olarak sürdürdüğüm ilişkimi de nihayete erdirdi.

Son damla, tam da bayram öncesi Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi onaylı, Helal sertifikalı, alkolsüz viskinin üretilmiş olması. Başlığı ''Helal viski üretildi'' diye bir solukta okuyunca önce bir şey anlamadım, yani ''Vay be helal olsun yani viski de üretildi'' gibi bir anlam çıkarttım. ''Nasıl ya?'' dedim, ''Acaba Türkiye'de bir firma uluslararası kalitede bir viski mi üretmiş?'' diye kendime sordum ama sonradan anladım ki nefesi yanlış yerde alıyormuşum meğer. ''Helal, viski üretildi'' değil de ''Helal viski, üretildi''. İyi vallahi dedim herhalde yakında da İsrail'den kurbanlık domuz ithalatı başlıklı haberleri de görürüz herhalde medyada.

Yine kurban ile ilgili Anadolu'da yetiştirilen kurbanlık hayvanların, Kadıköy'den İstanbul'un Avrupa yakasına gitmesine izin verilmediğini, yerinde gözlemlemiş bir milletvekili. ''Hadi anladık Avrupalı bizi bugüne kadar koyun gibi görüp ne isterse yaptırdı, şimdi de kaçan giden(!) Avrupa Birliği treninin ardından öküz gibi bakıyoruz ama  benim bir başka bakan yurdum koyunumu, kendi topraklarımızın Avrupa'da olan kısmına niye geçirmiyoruz, bu otokontrolün sebebi nedir?'' demiş, yani dememiş de ben ''Dese ne iyi olurdu'' diyorum bu milletin vekili olan amcaya.

Ya da belki ''Kardeşim anladık Fenerbahçe'yi Avrupa'ya göndermediniz de bu Allahın gariban koyununun günahı ne?'' diye haykırsa, arkasında bayağı bir taraftar desteğini de bulur bir sonraki seçimlerde partisinden 1. sıra adaylığı garanti olurdu.

Sonra birileri gene inada bindirmiş, Fatih'in kütükleri yağlayıp üstünden gemileri kaydırması misali, illa da Akdeniz'i aşıp Gazze'ye(!) gideceğim diye tutturmuş. Birisi Kanada diğeri de İrlanda bandralı olmak üzere iki deniz taşıtı Fethiye limanından çıkmışlar yola. Hooop İsrail deniz kuvvetleri gene ''Dur bakalım nereye?''. Anlamıyorum ki birileri bu işleri ya şaka zannediyor ya da ülkemizi savaşa sokmak için ellerinden geleni esirgemiyorlar.

Dicle Üniversitesi öğrencilerine Kredi ve Yurtlar Kurumu'nun dağıttığı iddia edilen anketler var gündemde. ''Daha önce kaç birliktelik yaşadınız ve hiç canlı doğum yaptınız mı?'' diye soruyorlarmış. Ben zaten 1984 kitabının arkasından ''Biri bizi gözetliyor'' programı ve Reha Muhtar'ın ''Acı var mı acı?'' haberlerinin böyle bir devamını beklemiyordum desem yalan olur ama bir sonraki aşamayı hayal etmekte gerçekten ben bile zorlanıyorum. Yani devletin bir kurumunun vatandaşına yaşadığı beraberliği sormasının bir sonrası ne olabilir, bakın gördünüz mü şimdi ben bunu düşünmekten akşam uyuyamam da.

Son olarak da yazının zayıf noktası 'bedelli askerlik' konusu. Niye zayıf çünkü herkes bir yerde bedelli için bedel ödemeye gönüllü, karşı olanlar da problem olmasın diye ağızlarını bile açamıyorlar. Gene ısıtıldı geldi gündeme. O konuda da o kadar kafa karıştırıldı ki halkta şöyle bir algı yaratıldı ''Gencecik çocuklar PKK'nın kaşarları ile dağda mücadele edemiyorlar çünkü tecrübeleri az, tam tecrübe kazanacakken de terhis oluyorlar o zaman gücü yetenden para alalım o para ile gönüllü profesyonel Rambolardan oluşan birliklerimiz olsun onlar da gidip işi bitirsinler''.

Tam alan razı, satan razı durumu. Yok yanlış anlaşılmasın konu vatan değil yani herkesin işine geliyor manasında. Yine televizyonlar sokakta halkın nabzını tutuyoruz diye mikrofonu dayadılar milletin ağzına, bir kişi ''Abi işim olmaz bedelli ile falan, gider paşa paşa yapar dönerim şerefimle'' dedi diğerleri ''Valla durumum da yok ama taksitlendirirlerse neden olmasın'' demeye getirdiler. Spiker, o ''Paşa paşa yaparız'' diyene ''Yani askerliği Hasdal ya da Silivri demi yapmayı düşünüyorsun?'' diye sorar belki dedim ama sormadı tabi? Amerikan esprileri Rahmetli Cenk Koray ile beraber tarihin tozlu yaprakları arasında kayboldu gitti şimdi artık Amerikalıların önce şaka gibi gelen her istekleri, dönüp dolaşıp ciddiye biniyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse ben de bedelli askerliğe aslında çok da karşı değilim, yani askere bir bedel ödetiyorsan sivile de ödetmenden daha doğal ne olabilir ki?

O yüzden bugün yaptıklarımızın hesabını nasılsa ergeç ödeyeceğimiz için, hiç olmazsa bazılarımız bedelli yaparak askerliğe borçlarını ödesinler de, yarın öbür gün de herhalde birileri de askere borçlarını öderler diye umalım.

Bayramınız kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..