Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '07

 
Kategori
Mizah
 

Bekariya Çelebi'den 11 Ocak notları

Bekariya Çelebi'den 11 Ocak notları
 

Zaman makineli gezgin Bekariya Çelebi yine uğradı bana ve yine bi sürü el yazması bıraktı. "Durmadan o tarih senin, bu mekan benim geziyorum. ama senin gibisini görmedim benim anlattıklarıma bi tek sen sadıksın sadece sana güvenebilirim, bak kelimesine dokunmadan yaz taammı" dedi.

ben de kelimesine dokunmadan noktasını virgülünü değiştirmeden aynen aktarıyorum. bana biraz atmasyon geliyo ama neyse adam "gözümle gördüm yaşadım bu olanları bizzat" diyor, duyduğuma mı inanıyim adamın gözüyle gördüğüne mi di mi ama?

işte Bekariya Çelebi'nin 11 Ocak tarihli notları:

1556- Divan Şairi Fuzuli öldü. (kerbela da doğmuş, orda ölmüş diyo vikipedi)


failatun failatun failun şeklinde sonradan ortaya atılan bi tekerlemeye öncü oldu. çünkü tekerlemeleri çok severdi kendisi. kız kardeşi Makbet hanım benim sevgilim de olmuştur laf aramızda. o anlattıydı. çocukken bu, sürekli tekerleme icat edermiş ve bunnarı da yazarmış fakat anlamsız bi sürü lafı bu tekerlemelere göre dizermiş, mesela "Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir" gibi içinde im ve iz geçen keliiimeleri yanyana getirme tekerlemesi gibi sistemler geliştirmiş.

burdan hareketle biz, yani onun kız kardeşi Makbet hanım ve ben de bişiler yapmıştık kendimizce abimize özenip. sonradan bu coştu ve Leyla vü Mecnun diye bi mesnevi yazdı. kızkardeşi makbet hanım leylanın mahalledeki komşuları olduğunu iddia etti, ama ben sonradan araştırdım mahallede leyla diye biri hiç oturmamış. demek ki bu fuzulinin aşkı fuzuliymiş.

1905- Mustafa Kemal kurmay yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisinden mezun oldu.

Mustafa Kemal'in mezuniyetine en çok ona bi zamanlar "senin de adın Mustafa benim de, bundan sonra senin adın Kemal olsun" diyen rüştiyedeki matematik hocası sevindi. Fakat daha sonra Mustafa Kemal kendisine yeni bi ad takmış olan hocasına "sen bana ad taktın o zaman senin de rütben binbaşı olsun diyemedi tabii napsın?

1927 Charlie Chaplin'in malvarlığına el konuldu.

Chaplin çok Chapkin bi adamdı. kimi başrolünde oynatacaksa onunla evlenirdi. evlenmese bile nişanlanırdı. Lita diye bi kızcaaz vardı daa 16 yaşındaykene bu Chapkin Charlie onunla evlendi fakat sonra bu lita Chaplin'in komik adam kılığındaki chapkinliklarina dayanamadı boşanma davası açtı. chapkinin 16 milyon dolarlık servetine tedbir koydurdu. Fakat 3 yıl süren boşanma davasından da 1 milyon dolar tazminat alabildi. "ya işte chapkinliğin sonu böyle olur" dedirtti yane.

1929- Türkiye'de eski yazılı kitapları yeni harflere çevirmek için Dil Encümeni bünyesinde bir komisyon kuruldu.

şimdi Türkiyedeki bu devrimden sonra en möhim meselelerden biri haline geldi dil konusu, zira bu türkler eski alfabeyi bıraktığından, yeni okuma yazma söken bebeler geçmişlerini bi türlü okuyamıyolardı. e oturup bu 500 yıllık yazılı tarihten bi haber büyüyen ve eski gasteleri bile okuyamayan yeni nesil için yapıldıydı bu işlem. ama yine de halkın daha çok okuması sağlanamadı.

1940- Ankara Konservatuarı Tatbikat Sahnesi oyuncuları ilk oyunlarını sergiledi.

Bu ilk oyundan önce suflör afedersiniz biraz ishal oldu fakat kimseye belli etmedi. oyunun daha başlarında öyle kötü oldu ki ortamdan gizlice kaçtı. oyuncular kalan oyunda heyecandan repliklerini unuttukları için pek çok yeri kafadan attılar ve oyun büyük bir başarı kazandı. fakat bir daha oynanamadı.

1946- Arnavutluk'ta Kral Zogo tahtan indirildi; halk cumhuriyeti ilan edildi.

bu kral zogo tahtından hiç inmek istemezdi öyle ki tahtında yemek yer, tahtında uyur, tahtında sevişir ve tahtında tuvaletini yapardı. bunun için tahtın altında minik bir delik ve wc yapmışlar ona özel. Kral tahtından indirildiği sırada da zaten büyük tuvaletini yapmaktaymış yarım kalmış, bana da sarayın muhafızlarından biri anlattıydı ben onun yalancısıyım. Sonradan dilimize "lazımlık" olarak giren sözcük Arnavutça kökenli olup eskiden "taht" anlamına gelirmiş.

1948- Ankara Üniversitesi Senatosu bazı öğretim üyelerini sol eğilimli oldukları için Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesindeki görevlerinden uzaklaştırdı. Görevden alınanlar arasında Pertev Naili Boratav, Niyazi ve Mediha Berkes, Behice Boran, Adnan Cemgil ve Azra Erhat vardı.

şimdi ben o sıralarda türkiyedeydim tesadüfen, çünkü zaman makinamın saati bozulmuştu ve yanlışlıkla 100 yıl geriyi gösteriyordu. ben de zaten saatin geriyi gösterdiğini bilmediğimden bu olanları normal karşılamıştım. sonradan öğrendim ki bu atılan arkadaşların her biri birer kitap yazdı, siyasete giren oldu. anlamadığım bi şey var, bazen türkiyedeyken zaman makinamın saati süreki bozulup bazen 100, bazen 200 bazen de 600 yıl geriyi gösteriyo neden acaba?

1963- TBMM'de komünizmle mücadele amacıyla komisyon kuruldu.

bi ara ben 1950 li yıllarda ABD deykene, mccarthy denen cumhuriyetçi bi adam musallat olmuştu ülkenin başına. bu adam önüne gelen okuma yazma bilen ya da siyasi soru soranı ensesinden tutup gel bakiim sen komünüstmüsün lan" (ingilizcede bu sözcük "lawn" yazılır ama "lan" okunur vardır yani ingilizcede de) diye milleti televizyonların önüne çıkarıp rezil ediyodu.

işte 1963 te bu adam gizlice türkiyeye gelmiş ve bizimkilere bu işin inceliklerini ve milletin komünüzme karşı nasıl doldurulacağını filan anlatmıştı. bunun üzerine o yıllarda yine bi cumhuriyetçi parti önderliğinde komünüzmle mücadele komisyonu kuruldu ne tesadüftür ki. bi de çalışma bakanı vardı şair, ama o, bu komisyona rağmen işcilerin pek sevdiği biri oldu sonradan.


1997- Başbakan Necmettin Erbakan, tarikat tartışmalarının yoğunlaştığı bir sırada, Başbakanlık Konutu'nda 51 tarikat ve cemaat liderine iftar yemeği verdi.

bu yemeği vermeden önce aşçılardan biriyle konuştum ben köşkte . Bana bişi annattı dedi ki "yaf biri geldi başbakanın yardımcılarından biri "başbakanımızın talimatı var bütün yemeklere şap koy" dedi, ama ben yapmadım tabi yapar mıyım öyle şey sanırım o adam yannış duymuştur "başbakanımız bütün yemeklere tat koy" demiştir heralde diye annadım zannımca" diye ah etti bu ahçı. sonradan bu yemek ülkede infial yarattıydı. ..............

.........

Bekariya çelebi 11 ocak günlüğüne bunları yazmış. giderken bana "yarın görüşürüz" dedi ama onun yarını 100 yıl olabildiği için bi daha ne zaman görürüm hiç bilmem.



not: Zaman Makineli Bir seyyahın tarihin derinliklerine yaptığı yolculuklarda tanık olduklarını bir yazara anlatmasına dayanan bu kurgu ilk kez tarafımdan yazılmış ve Milliyet Blog'ta yayınlanmıştır. Bu yayınlar 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına tabii olup her hakkı saklıdır. Bu tarihten sonra zaman makineli gezgin ya da bir vakanüvisi anlatan bu hikayemden esinlenerek yazılan taklitleri yazarlarını bağlar. Bu nedenle orjinal hikayemin taklitlerine gülüp geçiniz. B.Altın



Bekariya Çelebi'yle ilk karşılaşmamız olan 6 Aralık 2006 notları için:

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=16234

Bekariya Çelebi'nin 10 Mayıs 2008 notları için : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=108845


Seyyah Bekariya Çelebi'nin Son Maceraları için z.: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=133639


resim:http://www.7art-screensavers.com/screens/alien-plasma-tunnels-3d/The-time-machine-or-teleport-portal-like-in-the-Fly-movie.jpg

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..