Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Belki de sanıldığı gibi çok ışıltılı bir hayat değildi yaşadıgı Marliyn Monroe’nun ...

Belki de sanıldığı gibi çok ışıltılı bir hayat değildi yaşadıgı Marliyn Monroe’nun ...
 

Sorsam şimdi sizlere kimbilir kaçınız Marliyn Monroe'nun sahip oldugu güzellik ve seksepaliteye, yaşadığı o ihtişamlı hayata sahip olmak istediğinizi söylersiniz . 

Kim istemezki ? 

Ölümünün üstünden 49 yıl geçmesine rağmen hala anılan birçok kişiye ilham veren , hala günümüzde bile ona benzemeye çalışan yüzlerce insanın var olduğu o ‘Sarışın Bomba’ lakaplı dünya starının kimimizin şikayet edip yetinmediği sıcak bir sevgiye muhtaç olup basit sevgilere özendiği , kimilerinin sıradan ve basit buldugu o hayata en çokta baba sevgisine hasret bir hayat sürdüğünü kim bilebilir ? 

İşte öyle bir trajediydi Marliyn Monroe yaşadığı hayatta. 

Belki size garip gelecek ama ben Marliyn’nin o ışıltılı hayatıyla, seksepelatisiyle yada o erkeklerle alay eden kimine göre ‘ ahlaksız ‘ kimine göre sıra dışı ve uç olarak nitelendirilen ilişkileriyle ilgilenmedim hiç. 

Bende onun hayatını anlamlı kılan şey beklide daha doğar doğmaz 1-0 yenik başladığı yaşamıydı 

Daha 36 yaşında hayata gözlerini yummasına sebep olacak babası, doğumundan birkaç hafta önce annesini terkettiği için babasından , baba sevgisinden mahrum büyüyüp o sevgiyi yaşadığı ilişkilerinde doğru yada yanlış şekillerde aramasıydı ilgilendiğim , o ışıltılı ihtişamlı gözde yaşamından çok . 

Hollywood'un efsane ismi Marliyn Monroe, 1 Haziran 1926’da Amerika'nın Los Angeles kentinde dünyaya geldi. 

Asıl adı Norma Jeane Mortenson olan Monroe, babası doğumundan birkaç hafta önce annesini terkettiği için babasından uzak büyümüş. 

RKO stüdyolarında film kesicisi olarak çalışan annesinin de sinir hastalığına yakalanarak hastaneye kaldırılması, Monroe’nun bundan sonraki yaşamını yetimhanede geçirmesine neden olmuş. 

Sekiz yaşındayken yanında kaldığı aileye misafir gelen bir erkeğin tecavüzüne uğrayınca ruhunda izini ömür boyunca taşıyacağı bir yara alacaktı. Yaşadığı olayın acısı bir yana, kimse ona inanmamıştı da. 

Daha doğmadan aileyi terk eden ve birdaha göremediği bir baba , nasıl bir trajedi yaşadıgını bilmediğimiz beklide hayatın zorlukları karşısında yenik düşen ve sinir hastalıgına yakalanan bir anne, yetimhanede gecen bir süreç ve evlatlık verildiği evde 8 yaşında daha kendinden habersizken tecavüze uğrayan bir çocuk ve bu psikoloji ile gelişen bir gelecek düşünün… Eminim gözlerinizi kapatıp bu sahneleri hayal ettiğinizde hiçbiriniz Norma’nın yani Monroe ‘nun yerinde olmak istemezdiniz . 

Hiç düşündünüzmü hayatın ilerleyen dönemindeki davranışlar , hastalıklar ruhsal bozuklukların geçmişte yasadıgınız travmalardan kaynaklı oluştuğunu. 

Psikolojiniz bir şeye bozulur ve Doktora gidersiniz doktorun o rahatsızlıgın cıkış noktasını bulması için önce cocuklugunuza inmesi boşuna değildir . 

İlk evliliğini 1942'de 16 yaşındayken yaptı. Okulu bıraktı. 

Bir yıl sonra intihara teşebbüs etti. 

Bu evlilik 4 yıl sürdü. 

Babasız kadın mutlaka, içten içe, hep çok güçlü hep ona kol kanat gerecek erkeği arayacaktır . 

Her kadının aradığından daha fazla arayacaktır. 

Baba özlemi duyan kız çocuğu ve ona bunu sağlayan güçlü kuvvetli bir erkek isteyecektir, ona güven verecek sahip cıkacak güçlü kuvvetli bir erkek. 

Monroe’nun da daha çocuk yaşta bilincsizce yaptıgını düşündüğüm bu evlilikteki arayısı bundan pek farksız değildi aslında. Hiç düşündünüz mü Babasız büyüyen bir kadının hayatında tanıdıgı yada tanıyamadıgı ilk erkeğine, babasına karşı duyduğu güvensizliklerinin onu nasıl zikzaklara sürükleyebileceğini? 

Sizce farksız bir şeymiydi Marliyn Monroe’nun hayat karşısında yaşadıkları? 

1944'de kadınların orduya yaptığı katkıyı görüntüleyen bir gazetecinin objektifine takılınca modellik kariyeri başladı ve yarı çıplak pozlarıyla da kısa sürede ünlendi. 

Norma Jean'in şöhret hikayesi ve Marilyn Monroe'ya dönüşmesi böylece başladı . 

Onu takip edenlerden biri de RKO’nun başkanı Howard Hughes’tu. Hughes’un teklifi üzerine sinemaya transfer olan Monroe, hafta başına 125 dolara 1947’de ilk filmine imza attı. 

Norma Jeane Mortenson, Sinema dünyasındaki adını sevdiği bir yıldız olan Marliyn Miller'dan, soyadını da büyükannesinden alarak Marliyn Monroe oldu. 

Ve sonra iniş çıkışlarla başlayan kariyer hayatı başladı “ Scudda Hoo!Scudda Hey ” “ Dangerous Years ” filmindeki Evie karakteri
“ Ladies of the Chorus ” adlı kısa filminde Peggy Martin rolü “ Love Happy ” filmi ve diğerleri şans ve şansızlıklarla süren yıllar birbirini takip etti . 

Fox şirketinin kendisiyle yeni bir kontrat yapmamasından dolayı boşta kaldı birsüre ama yılmadı . 

Bir yandan modelliğe devam ederken diğer yandan da oyunculuk dersleri almaya başladı. 

Kimsesizliğini , yalnızlığını , aile sıcaklıgından uzak bir hayatın boşluğunu çocukken ardı ardına yasadıgı travmaları kariyer hayatıyla tamamlamaya çalıştı beklide yılmadan, hırsla. 

Columbia stüdyolarının 1948 yapımı “ Ladies of the Chorus ” adlı kısa filminde iki kez şarkı söyleme fırsatı bulan Monroe, filmdeki Peggy Martin rolüyle eleştirmenlerin dikkatini çekti. 

Columbia şirketinden de olumlu yanıt alamayan aktris, tekrar modelliğe döndü. 

Yılmadı , vazgecmedi hırslıydı , bugün olmasa, birgün mutlaka olacaktı. 

1949 yılında karşısına yeni bir fırsat daha çıkan Monroe, United Artist’in “ Love Happy ” filminde rol aldı. Aynı yıl birçok takvime çıplak pozlar veren Monroe, 1953 yılında bir erkek dergisine kapak oldu.
1950 yılı Monroe için güzel bir yıl oldu. Aktris, oynadığı iki filmdeki kısa rolleriyle ilgi çekmeyi başardı. “ The Asphalt Jungle (Elmas Hırsızları)” ve “ All About Eve (Perde açılıyor) ” filmlerinde oynayan Monroe, daha sonra pek çok dalda Oscar’a aday gösterilen bu filmlerin aptal sarışını olarak anıldı.
Aile sevgisi bulamamıştı ve karşı cinsin ilgisi ile biraz da olsa avutuyordu kendini ve beyzbol yıldızı Joe DiMaggio ile birlikte olan Monroe, kariyerinde giderek yükselmeye başladı. 

O güne dek adını bile duymadığı bu beyzbol efsanesi Marilyn'i gerçekten sevdi, ona kimsenin davranmadığı gibi davrandı. Alışık olmadığı bir duyguydu. 

Bu duygusal ve ürkek kadın Joe'ya güvenmeye başlamıştı. 

Belki de Hollywood'un sahte parıltısından onu çekip çıkaracak olan kişi Joe'ydu. 

1954'te evlendiler fakat mutlulukları çok uzun sürmedi. 

Sevdiği adam için her şeyden vazgeçmeye hazırdı ama eksik olan bir şey vardı. 

Daha doğmadan onu terk eden ve güvensiz ortama terk eden babası , aile sıcaklıgından uzak oluşu ve yasadıgı acı dolu cocukluğun etkisiyle hayat karşısında güçlü olma dürtüsü. 

Tek başına ayakta kalma mücadelesi. 

Marilyn kariyerine son vereceğine söz vermişti Aynı dönem Yaz Bekarı'nda mazgalların üzerinde eteklerinin uçuştuğu o meşhur sahneyi çekecekti. Joe elinden geleni yapmıştı ama Marilyn'in ruhu şov dünyasına aitti. 

Evleneli daha bir yıl olmadan terk etti güzel kadını. Joe unutamamıştı Marilyn'i. 

Yeniden denemek istedi, Marilyn de... 

Ancak bunu kimse Marliyn ölmeden öğrenemedi. 

Joe'ya uzun bir aşk mektubu yazmıştı. Onu mutlu etmek istediğinden bahsediyordu fakat Marilyn mektubu hiç göndermedi. 

Hayatın tüm acımasızlığını ardı ardına yaşayan Genç ve seksi kadın erkeğini mutlu etmek istesede içinde geçmişin verdiği darbelerden dolayı gelgitler yaşadığını kimse inkar edemezdi . 

Bir tarafta hayat karşısında güçlü olma mücadelesi bir taraftan aşık olduğu adam uğruna her şeyden vazgeçme arzusu kendini ona teslim etme isteği. Peki ya Joe’da , babası gibi birgün terk ederse onu . 

Acaba öyle bir durumda yeni bir şans tanıyacakmıydı hayat ona . 

Güvenmek istemek ama güvenememek … 

Güvenmek ama soru işaretleri ile dolu bir hayatın içine girmek … 

Tanrım nekadar acı … 

Mutluluk beklide yanı başında ama hayatın olumsuz deneyimleriyle yoğrulunca bir yanın güvenmek ister bir yanın güçlü kalmalısın ‘ya güvenip bir hayal kırıklığı daha yaşarsan ‘der. 

Nitekim Monroe da öyle yaptı ve sevdiği ve mutlu etmek istediği erkek uğruna ışıltılı hayatından vazgeçmedi ve nitekim terk edildi. 

Ve kitaplara konu olan Monroe, Artur Miller aşkı… 

‘’Kafa"yla "vücudun" beraberliği şeklinde yorumlanıyordu aşkları ... ‘’ 

Monroe Miller’ı cok sevmişti. Sanıldığı gibi "aptal sarışın" olmayan, görünürdeki şaşaanın ardında yapayalnız bir kızla; özel ilişkilerde pek de sanıldığı gibi "ince görüşlü" olmadığı anlaşılan bir adamın, kırık -ve kırıcı- aşk hikayesiydi onlarınki . 

Özünde aradığı tek şey sevme ve sevilme ihtiyacıydı beklide Marilyn’in . Ama olmadı… 

Sevgisizliği hissettikçe hırçınlaşan, huysuzlaşan bir çocugun psikolojini bilirmisiniz ? 

Sevme ve sevilme duygusundan yoksun büyüyen bir çocugun ilerde ilişkilerinde hata yapma olasılığı çok fazla değilmiydi ? Ya kaygılar ? Hep terk edilme korkusu sizce insana neler yaşatır ? Daha doğar doğmaz babası tarafından terk edilen bir bebeğin erkeklere karşı güvensizliği…
Ve bir okadarda erkeklere karşı güven duymak isteyecek kadar sevgi dolu oluşu … 

Marilyn Monroe biyografileri, onun da 36 yaşında hayata veda etmeden önce babasını aradığını yazar.

Başkan Kennedy'nin yaş gününde şarkı söylediği o ünlü 1962 yazında evine kapanmış ve huzuru Nembutal haplarında arar olmuştu. 

Kalabalıklardan süzülüp yapayalnız kaldığında en başa, hayat macerasının başladığı yere dönmek istedi ve hiç görmediği babasını aradı:
"- Baba benim, Norma Jean" dedi umutla...
Şöhret olmadan kullandığı isim, telefonun karşı ucundaki adama bir şey ifade etmemişti. Şöhretli olan adını kullandı.
"- Filmlerini gördüm" dedi karşıdaki adam...
"- O benim sahte adım. Ben Norma Jean'im... Senin kızın" diye çırpındı telefonda.
Adam öyle birini tanımadığını söyleyerek kapattı telefonu.
Marilyn saatlerce "Ben Norma'yım baba" diye ağladı. Artık çok geçti. Norma'nın öldüğünü anlamıştı. Şimdi yapılacak tek şey Marilyn'i de öldürmekti.
O da öyle yaptı.
5 Ağustos 1962 günü odasında ölü bulundu. 

Yıllardır yaşadığı babasızlık özlemini ilişkilerinde aradı ama hiçbir sevgi babasızlığın yarattıgı boşluğu dolduramazdı. 

Monroe hep eksik kaldı… 

Baba sevgisizliğinin, baba terkedilmişliğinin, bu duyguyu bilmeyenlere babasızlığın ne olduğunu anlatabilmek , hiçbir edebiyatla mümkün değildi. 

Babasız kadınlar yoğun sevgilerin ve müthiş acıların kadınlarıydı. 

Norma Jean’in hikayesi de böyle bir hikayeydi kim bilir? 

 
Toplam blog
: 58
: 3499
Kayıt tarihi
: 16.11.10
 
 

Mersin Üniversitesi Turizm Otelcilik Konaklama işletmeciliği mezunuyum. ..