- Kategori
- Bebek - Çocuk
Ben ağlıyorum onlar gülüyor
Karanlık ve sırılsıklam bir yerdeydim az önce.
Kapkaranlık.
Kulaklarım, ağzım, burnum her tarafım acı bir suyla dolmuştu.
Boğulacaktım.
Bir tostun içinde ezilen malzeme gibiydim.
O sıkıştırılmışlıkla ilerlerken, tünelin ucundaki bir ablanın eli ise minicik kafamı avuçlamaya hazırlanıyordu.
Nihayet o abla beni dışarı çıkardı. Şimdi ortalık aydınlandı.
O karanlık gitmişti.
Nefes de alabiliyordum artık. Hoş içeride nefes almadan nasıl hayatta kaldım onu da anlamadım ya...
O da ne ?
Üstüm başım vıcık vıcık…Bir iple de beni bir kadına bağlamışlar.
Beyazlar giymiş ablanın elinde bir makas ve vücuduma bağlı olan o ip gibi şeye yöneliyor.
Tek kelime etmiyorum. Susmuşum.
Şaşkınlıktan dilim tutulmuşken beyaz elbiseli olan diğerleri de susarak bana bakıyorlar.
Gerçi göz kapaklarım daha aralanmamış ancak biraz zorlayıp etrafı gözlemeye çalıştığımda fark edebildiklerim böyle.
Bir abla ise tutmuş beni, ayaklarımdan baş aşağı sarkıtmış.
Yâ hu bâri üstümü örtün.
Çırılçıplağım.
O da ne?
Kıçımı tokatlıyor.
İnsaf da yok bunlarda.
Sonra o ip gibi uzun kordonu da makasla kesiyorlar.
Kıçıma birkaç tokat yiyince başlıyorum ağlamaya.
Ben ağlıyorum.
Onlar ise gülmeye başlıyor.
Dünya denilen bu yeni mekânın terslikler üzerine kurulduğunu işte o an anlıyorum.
Gerisini zâten biliyorsunuz.
Hikâyenin sonunda da yolum sizinle bir şekilde kesişiyor ki, şu an bu satırları okuyorsunuz.
Sabrın sonu ile