Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ben bu konuda kabiliyetsizim

Ben bu konuda kabiliyetsizim
 

Şu sigaraya bir türlü alışamadım gitti. Yıllardır bulaştığı bu başbelası alışkanlıktan kurtulamayan, çeşitli vesilelerle sürekli onun ıstırabını yaşayan bazı okuyucular, iyi ki de alışmamışsın, ne güzel işte, Allah'tan belanı mı istiyorsun diyecekler, biliyorum. Bir kısım yeni tiryakiler, henüz sigaranın keyfini çıkardığını zanneden genç arkadaşlar da, ee sen kabiliyetsizsen biz ne yapalım, diyecekler biliyorum...

Aslında kabiliyetsiz olduğum doğru. Bu kadar basit bir işi insan beceremez mi? Neticede zar zor kazandığın paranla gidip bir paket tütün alacaksın, bir kibrit çakıp ucundan yakacaksın, sonra ohhh, şöyle bir güzel bayram etsinler diye ciğerlerine ciğerlerine çekeceksin. Sonra da ağzından burnundan dumanları değişik şekillerde üfleyeceksin...

Yapamadım işte, itiraf ediyorum, hem de o kadar istememe rağmen..

Sanırım 4-5 yaşlarındaydım... Babamın çok sevdiği bir arkadaşı vardı. Bugünün tabiriyle tam kanka bir arkadaş. Günde iki-üç paket Birinci sigarası içerdi. Bilmiyorum hâlâ var mı ama, bir zamanlar böyle bir sigara vardı. Henüz filtreli sigaranın Türkiye topraklarında bulunmadığı günlerde "Bafra"dan sonra en çok satılan sigaraydı galiba...

Hazır konu buraya gelmişken, o zamanın sigara çeşitlerini de şöyle bir hatırlayalım. İkinci, Üçüncü, Gelincik, Bahar ve Kulüp sigaraları... Benim bildiklerim bu kadar. Başka çeşit varsa da, bize bu bilgiyi vermek üzere içenlerden ömrü vefa eden bir tiryaki kaldığını sanmıyorum.

Neyse efendim, babam bir gün bu sigara içen arkadaşıyla bir mesele konuşmak için, şöyle bahçenin bir köşesine çekildi. Ne konuştukları beni ilgilendirmiyordu, zaten dinlesem anlayacak yaşta da değilim. Ben de etrafta çalı çırpı bulduğum bir şeylerle oynamaya, vakit geçirmeye çalışıyorum.

Derken Yaşar amca, izmaritlerden birini şöyle başparmağıyla orta parmağını yay gibi gerip uzağa fırlattı. İçime nereden bir his geldiyse, ben yavaş yavaş oyun alanımı izmaritin olduğu tarafa doğru kaydırdım. Onlar sürekli konuşuyorlar ve Yaşar amca tükettiği sigaraları durmadan aynı yöntemle benim olduğum yere doğru gönderiyordu.

Bir tanesi tam benim önüme düşünce, ben şöyle arkamı dönüp kendimi siper ederek yavaşça sigaraya uzandım. Ve heyecanla ucundan bir nefes çektim. Aman Allahım, bir anda şimşekler çaktı, gözümün önünde yıldızlar uçuştu, yana doğru yuvarlandım. Gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı.

Bütün bunların sebebi çektiğim bir nefes sigara değildi tabii. Babamın tokadıydı.

Ben hiç farkında değildim ama, demek niyetimi anladığı için beni takip ediyordu. Daha ilk nefeste de yetişip gerçekten "Osmanlı " denecek şekilde tokadını suratıma yerleştirmişti. Başka ne bir hareket, ne bir söz...

Aradan bir-kaç yıl geçti. Sanırım 7-8 yaşlarındaydım. Bir bayram günü yeni çıkan ilk filtreli sigaradan (yanılmıyorsam Samsun'du) arkadaşlarla beraber bir paket aldık. 8-10 kişilik bir gruptuk. Demek ikişer tane içmişiz ki sigaramız bitti. Bayram gezmesine köye gittiğimiz için biten sigaramızın yerine yenisini bulamadık ve bu sefer bir Gelincik aldık.

Gelincik, ince, hafif, elips şeklinde, daha çok bayanların içtiği, yandan açılan karton kutulu bir sigaraydı. Belki de hâlâ vardır, bilmiyorum, özür.

Herhalde ondan birer tane içebilmişiz. Akşam oldu paketin yarısı duruyor. Gelincik paketinin geceyi kiminle geçireceği konusunda ihtilâf çıktı tabii. Kimse alıp yanına eve götürmeye cesaret edemiyor. Arkadaşlarım ittifakla benim alıp götürmeme karar verdiler. Bilmiyorum belki beni çok saf buldukları için, belki de iyimser bir yorumla, ailemin benden şüphelenme ihtimali daha az olduğu için...

Ben eve geldim. Fakat küçücük pakedi ne yapacağımı, nasıl saklayacağımı, nereye koyacağımı bir türlü bilemiyorum. Cebimde dursa belki en sağlam yol. Şimdi kimsenin gelip benim cebimi kurcalayacağını sanmıyorum ama, o zaman insana öyle gelmiyor tabii.

En sonunda ben sigarayı saklayacak en emin yer olarak banyoyu seçtim. Bayram sabahı herkes banyosunu yaptığına göre oraya kimse girmez diye düşündüm belki. Fakat annem nasıl olduysa benim sakladığım sigarayı bulmuş. Rahmetli anneciğim bana hayatı boyunca tek bir kötü söz söylememiştir. O gün de üzecek bir şey demedi. Allah rahmet eylesin.

Aradan 2-3 sene daha geçtikten sonra ortaokula başladım. Kaçamak sigara içen arkadaşlarım çok oldu. Tuvaletlerde dumanı tüterken onların sigara içtiğini nasıl anladığımıza şaşanlar bile vardı. Fakat ben bu arada kesinlikle denemeyi bile aklıma getirmedim.

Yedi sekiz sene kadar sonra konservatuarda bir bayanla tanıştım. Üstelik ona karşı duygusal bir eğilimim de oldu. Sonunda onunla evlendim de... Sigara içiyordu. İlk zamanlar hani birlikteliğimizi pekiştirmek, uyumlu bir çift olmak adına akşamları yemekten sonra ben de bir tane yakmaya başladım.

Genellikle tablada kül olup gidiyor veya yarısına gelmeden söndürmek zorunda kalıyordum. Bir gün, yahu niye kendimi zorluyorum ki, ben bu meretten hiçbir zevk almıyorum, boşu boşuna hem keseme, hem sağlığıma zarar veriyorum, bundan sonra içmeyeceğim bunu dedim. o gün bugündür kullanmıyorum.

Eşimden ayrılıp ikinci bir evlilik yapıtım. Maalesef yeni eşim de bir sigara tiryakisi... Siz hiç sigara içmenin bir insana yakıştığını düşündünüz mü bilmiyorum. Ancak eşim sigara içerken doğrusu ben ona yakıştığını düşünüyorum. Belki de bu onu çok sevdiğim içindir. Fakat bu sevgim onun sigarayı bırakmasını öyle arzu ediyor ki... Ama bırakamıyor işte..

Sigara tiryakilerinin çoğunda, "istesem ben bunu bugün hemen bırakırım" diyen bir tavır vardır. Fakat bunu asla istemezler. İşte sigaranın asıl zararının bu bağımlılık olduğunu, içen onu bırakmak istese bile, sigaranın buna asla izin vermeyeceğini bir türlü kabullenemezler.

Bugüne kadar sigara içen bir kişinin bundan fayda gördüğünü ne gördük, ne duyduk. İçenlerin de zaten böyle bir iddiası hiç olmamıştır. Çoğu, bir bırakabilsem şu mereti diye açık açık söyler, bir taraftan bir fırt çekip köhhü köhhü diye öksürür.. Ama heyhat, artık çok geç... Ne yazık ki sigara paketlerinin üzerine yazılan şekilsiz yazıların da bu konuda pek fazla yarar getirdiğini sanmıyorum.

Genç arkadaşlarımızın çoğu, bunu bir "büyüklük, büyümüşlük" göstergesi zannettikleri için içmeye başlıyorlar. Bu şekilde kendilerinin olgun bir erkek olduklarını, kızlara hava atmaya hak kazandıklarını zannediyorlar. Hele bir mecliste, "Sen daha sigara içmiyor musun?" gibi bir soruyla karşılaşmak, onların ağrına gidiyor, yani bu soruyu "sen daha büyümedin mi, adam olmadın mı?" gibi algılıyorlar.

Bilmiyorlar ki bu soruyu soranların asıl amacı, kendilerinin yalnız kalmaması, etraflarında sigara içen başka arkadaşlar oluşması ve güç birliği yapmanın kolaylaşması... Halbuki "ben sigara içmiyorum" deme cesaretini gösterebilmenin, asıl insanın olgunluğunu, kişilik sahibi olduğunu, başkasının etkisi altında kalmadan kendi iradesini kullanabilme hak ve özgürlüğünü kullanması anlamına geldiğini bir anlayabilseler, her şey daha kolay olacak...

Sanırım bu konuda üzerinde durulması gereken en önemli yöntemlerden biri, sigara içenlerle mücadele etmenin, onlara bunu bıraktırmaya çalışmanın yanında, yeni insanların sigaraya başlamasını önlemek olmalıdır.

Bizde nedense her alanda ön tedbir alma konusunda bir eksiklik var. Aslında hastalığı tedavi etmek yerine hasta olmamaya çalışmak, sokakları, denizleri temizlemeye uğraşmak yerine kirletmemeye çalışmak, hepimizin en büyük ilkesi ve amacı olmalıdır.

Bu bağlamda sigarayla mücadelede böyle bir yol tutulması, yeni tiryakiler, bağımlılar yaratmamak için, onların alışkanlık kazanmasını sağlayacak ortamların ve şartların oluşmaması için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..