Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '12

 
Kategori
Anılar
 

Ben çocukken- 14

Ben çocukken- 14
 

alıntıdır


Kaç gündür Tekel ve Tekel’de çalışan işçi kadınların maceralarını konuşup duruyoruz bir arkadaşımla.

Benim annem de Tekel işçisiydi, haliyle biz çocukluğumuzu Tekel’in yuvasında geçirdik. Şimdilerde ise böyle evlere kreş deniyor, o zamanlar henüz ortalıkta böyle bir sözcük yoktu. Fakat adı gibi yuvaydı burası, gerçek ve sıcacık bir yuva. Üsküdar’da Şemsipaşa sahilindeki fabrika binasının hemen karşısında, yemekhanenin yanındaydı.

O günlerden hatırladığım en net iki görüntü var. Aslında birisine görüntü demek haksızlık olur, kokuydu bu, mis gibi patates yemeği kokusu. Haftada en az bir kez kuzu etiyle pişmiş enfes patates yemeği verirlerdi yuvada. Birçok çocuk beğenip yemezdi, ama ben bugüne kadar taşımışım bu kokuyu burnumda. Evdeki patates yemeğinden çok farklıydı çünkü. Annem üç çocuklu çalışan bir kadın olduğundan yemek yaparken fazla özenmezdi, çabucak pişip, sofraya gelen yemeklerimizin hep bir ya da birkaç şeyi eksik olurdu. Şikâyet değil bu tabi, yeter ki önümüze yemek konsun, aç kalmayalım. Annem de bunu çok iyi başardı doğrusu, yıllarca kahvaltılarımız dâhil hiçbir öğünümüzü atlamadı.

Ama o kuzu etli patates yemeği yok muydu işte, benim aklımı başımdan alırdı. Yuvanın yemekhanesinde, bembeyaz ama kalın naylon masa örtülerinin üzerinde dumanı tüten tabaklardaki yemeği görünce bayram ederdim. Yıllar sonra, Adapazarı’nda üniversitede okurken oralı bir arkadaşımın evinde duydum bu kokunun aynısını. Koku da lezzet de aynıydı, Menekşe’ciğimin annesi sevgili Aysel hanım bana doyulmaz bir ziyafet vermişti farkında olmadan.

Yemek yapmayı çok sevmeme rağmen ben kendim, daha bugüne kadar aynı koku ve lezzeti tutturamadım maalesef.

Yuva günlerimden hatırladığım ikinci görüntüye gelirsem:

Yuvamızın küçük parkındayız. Serbest oyun zamanı. Gruplaşmışız, her grup en sevdiği oyunu oynamakla meşgul. Bizim grubun hiç değişmeyen oyunu ise düğün merasimi. Bir gelinimiz ve bir de damadımız var. Her seferinde değişik arkadaşlarımızı gelin ve damat yapıyoruz. Buradaki en büyük meselemiz gelinlik ve duvağı. Parkın içindeki çam ağaçlarından dökülüp yerde kuruyup kalmış iğne yaprakları alırdık, sabırla birbirine ekler upuzun bir şerit haline getirir gelinin başından aşağıya sarkıtırdık. Pek güzel bir görüntü olurdu. Fakat ne çok uğraşırdık bunun için. Çünkü kurumuş iğne yapraklar birbirine eklenirken pıt diye kopuverirdi çokluk. Yani sabır isteyen bir işti. Benim bugünkü sabrım belki de o günlerden kalmadır kim bilir?

İki yıl devam ettim yuvaya, çok iyi öğretmenlerimiz vardı, bize gerçek bir anne şefkati ile yaklaşırlardı. Hepsine müteşekkirim. Bizi önce okula, ama esas, hayata hazırlamışlar, çok sonra farkına vardım bunun.

 

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..