- Kategori
- Blog
Ben de bir polisiye roman yazmıştım.

Yıllar önce yazdığımız bazı yazılar, tekrar güncel olabiliyor. O zaman tahmin ettiğimiz durumlar yıllar sonra gerçekleşebiliyor. Ben de 4,5 yıl önce cemaat-emniyet ilişkilerini de içine alan bir öykü yazmıştım. Aslında bu öykü blog yazarlarını da yakından ilgilendiriyordu. Şu an için bu durum aynen geçerli. 2009 dan beri bloga binlerce üye kaydoldu. O zaman yazdığım bu öykü-roman karışımını burada yenilemek istiyorum.
Aslında böyle bir blog yazmak nereden aklıma geldi diye sorarsanız, blogumuza yeni üye olan Sema Bekmez hanım, kendisine ait tanıttığı romanlar dışında, biz blog yazarlarını da roman yazmaya teşvik ettiğinden bende de "Acaba ben de bir roman yazabilir miyim?" düşüncesini aklıma getirdi.
Ben de yıllar önce yazdığım bu öykünün başındaki birkaç paragrafını burada paylaşmak istiyorum. Arzu eden arkadaşlar blogun sonundaki linke tıklayarak öykünün tamamını okuyabilirler. Ben öykü niyetiyle başladığım bu yazımı günlük tefrika halinde yayınlamış, ve o zaman blogda oldukça aktif olan blog arkadaşlarım tarafından teşvik edici yorumlarla bu öyküyü uzatmıştım. Bu öyküde blog yazarlarının başına gelebilecek olumsuz olayları anlatırken, bana yorum yapan yorumcuları da öykünün içine katmış, o tarihlerde gündemde olan olayları da işlemeye çalışmıştım. Hatta o dönemde yapılan bir blog toplantısı bile öykünün içinde yer almıştı.
Bugün yayınevlerinde kitap bastırıp, bir gelir elde etmek bizim için çok zor. Bazı yayınevleri de e-kitap şeklinde romanları belli bir bedel karşılığında bilgisayardan okuma imkanı veriyorlar. Benim öykümü de bir e-kitap gibi okuyabilirsiniz. Hem de ücretsiz. :)) İlk bölümü okuduktan sonra her bölümün sonundaki kırmızı kelimeye tıklayarak bir sonraki bölüme geçebilirsiniz.
Öykümün ismi ve ilk paragraflarıyla başlayalım.
BLOGDA CİNAYET
"İhsan bey,"
"Buyrun benim"
Adam kendisine seslenen kişiyi ilk defa görüyordu. Başında siyah bere olan adamın yüzünden çok heyecanlı olduğu belli oluyordu. Sağ eli önüne doğru kıvrılmış durumda bir gazetenin içinde duruyordu. Önce kendisine bakan bir çift göz, sonra da bir silahın namlusunu gördü. Son gördüğü şey ise o namludan çıkan bir alevdi. Sırt üstü yere düşerken aklından son yazacağı yazının kelimeleri geçiyordu.
******
Kocanız tehdit ediliyor muydu?
"Hayır komiser bey. Bildiğim kadarıyla kocamın hiç düşmanı yoktu."
"İş yerinde bir düşmanı olabilir mi"
"Sanmıyorum. Zaten eşim bir yıl önce emekli olmuştu. Hafta sonları futbol
maçlarına gider, diğer günler ise gününün büyük bir kısımını bilgisayar
başında geçirirdi"
" Maç için stadyuma mı giderdi?"
"Hayır komiser bey. Maça gidecek para nerede? Ancak arkadaşlarıyla
beraber şifreli kanalları kahvelerde izlerdi. O da sadece tuttuğu takımın maçını."
" Peki, bilgisayar başında ne yapardı?"
" Valla bir blog mudur? blok mudur?, pek anlamıyorum, öyle bir siteye üye
olmuş, değişik konularda yazılar yazıyordu. Zaman zaman beni de yanına
çağırır, bak yazım nasıl olmuş? Ne güzel yorumlar almışım der, bazen de
sinirli sinirli bir şeyler yazardı."
******
Öykünün tamamını okumak istiyorsanız, lütfen aşağıdaki linke tıklayın.
http://blog.milliyet.com.tr/blogda-cinayet---/Blog/?BlogNo=206443