Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Haber
 

Ben sana fransız kaldım, demokrat değilim

Ben sana fransız kaldım, demokrat değilim
 

Milliyet'ten


Anayasa Mahkemesi’nin üniversite’de türban serbestisini iptal eden kararından sonra çılgın Türkiye medyasındaki ve de hukuk üstüne ahkâm kesen taraflı na-aydınları izledikçe yaşanan sığlığı hayret ve dehşetle izliyorum.

Mahkemenin kararını “Cübbeli darbe” olarak niteleyenler , dinden geçinen gazete ve TV’lerde tek sesli koro halinde nasıl demokrat olduklarını cümle aleme gösterdiler.

Kendine demokrat” olmanın dayanılmaz hafifliğini sorgulamak ve de istemeden de olsa Ankara’da hakimler var iyi ki değerlendirmeleri yapmak yerine duruma farklı bir açıdan bakma gereği duydum.

TBMM’de yer alan vekilleri lider sultasının belirlediğini unutmayacak kadar aklıma mukayyet olmanın verdiği cesaret ile burada mahkemeyi savunmak gibi bir eylem içinde olacak da değilim .

Ancak belirleyicileri bakımından türban için kalkan 411 eli sorgulamak demokrat ve özgürlükçü geçinen kalemlerin iki yüzlülüğünü lafı kıvırmadan ortaya koyacak ip uçlarını da taşıyor.

Erdoğan ve Bahçeli’nin ve de DTP’nin oluşturduğu türban koalisyonu partilerinin lider egemenliğinde olduğu gerçeğinden hareketle Anayasa Mahkemesi daha demokrat bir yapı oluşturduğu sorusunu sormayı kaçınılmaz kılıyor.

Devletin organlarında yükselen yargıçlar; Sezer, Demirel, Özal tarafından atanan üyelerden oluşuyor.Mahkeme üyeleri parti yöneticilerinin seçtiği-belirlediği vekiller gibi müteahhitlikten vs. mesleklerden gelmediği için aradaki farkı anlamak, anlamlandırmak gerekir.

Sen, iktidar olarak tut; “Anayasa Mahkemesi ancak şekil yönünden inceleyebilir” cinliğine sığınarak Anayasa’nın başlangıçta yer alan maddelerini arkadan dolaşmaya çalış, işine gelmeyen karar çıkınca da ağla!

Köşe- yazar kesimine ne demeli. 411 vekilin parmağının arkasından demokrasi savunuculuğuna kalkarsan adama sorarlar; bu vekilleri lider sultası belirliyor, siyasi partiler yasası, seçim yasası dururken demokrasi havarisi kesilmek takiyyedir diye.Yıldıray Oğur bu demokrasi masalını yutabilir , yazıda döşenir köşesinde ve de işi Fransız devrimi arifesine kadar vardırır ve devrim zamanının geldiğine dair yazısını da bağlar.

Şapkadan tavşan çıkarmak gibi ama olsun, düşünce özgürlüğü var yahu memlekette…

Mahkemenin kararından sonra yazılıp çizilenleri görünce AKP’nin memleketi şiddetle iyi yönettiğine dair kanaatim iyice güçlendi. Malum memlekette medya ikiye bölündüğüne göre artık başarının geldiği aşama bellidir. Tersanelerde taşeronlaştırılan çalışma yaşamının getirdiği kölelik sistemi sonucunda birer, birer canlar yok edilirken türban tartıştırmak akıllı bir seçim olsa gerekir.

Zaten ne zaman ekonomide tökezlemeye yüz tutsalar gündemi değiştirmek için türban bulunmaz Hint kumaşı yerine geçer. Atarsın ortaya ve çıkan sonuçtan dolayı “Mağdur” rolünü oynamaya devam edersin. Ve halihazırda bekleyen entel, ikinci cumhuriyetçi ve de taraflı medya ve de köşe-yazar takımı tartışır durur.

Yasemin Çongar ablamızın gazetesine döşediği manşet hafızalarda yerini alır hatta köşe yazısında karara isyanını dile getirir.

Ortada koparılan çümbüşü görünce türbancı kimilerinin de dile getirdiği “türban devrimi” ni % 99 oy alsalar da gerçekleşmeyeceğini görmelerinden ötürü keskin söylemlerle ortaya dökülmelerinden anlıyorum. Bu düş(k)ünce savunucularına göre başka yol yok. Ya türbancı bir darbe ya da Fransız devrimine benzer bir isyan!Bu sığlıkta içerik gazete köşelerine taşınmıyor mu kopuyorum arkadaş.

Artık düşünüp senaryoyu canlandırın gözünüzde; Altan kardeşler, Püsküllü hukukçular, liboş takımı, Çongar ablamız vb. gibi sistem ile, rejim ile derdi olanlar önde olmak üzere safları sıklaştırarak Fransız devrimi pardon türban devrimi için isyan ediyor…

Sayın okuyucu, doğal olarak bu yazılan senaryo türbancı takımın celallenerek işi şiddetle savunmasından düşen izdüşümler.

Oysa ülkenin gerçek sorunları bu tartışmaların ve suni kavgaların dışında.

Gerçek gündeme dönelim isterseniz , işte sadece bu günkü gazetelerden birkaç başlık;

*Harranlı Abdullah Altındağ kız kardeşini aşiretinin 50 yaşındaki reisine vermeyi reddederek töreye karşı geldiği için ölümle tahdit ediliyor.Urfa Harran Meydankapı Karakolu’na başvurmuş olmasına rağmen şikayeti bilgisi (!) dışında geri alınıyor. Çareyi Tuzla tersanelerine kaçmakta buluyor!

*Dünyanın en pahalı benzini Türkiye’de…

*1 Mayıs’ta kullanılan “Orantısız güç”’ün faturası iki gariban polise kesildi…

*Her yurttaş 10.000 dolar borç ile doğuyor!

*Bankaların %65’i yabancıların elinde…

*AB ülkeleri toprağın üstündeki binaları satıyor, biz ise toprak ile birlikte…

*Kuraklık Güneydoğu Anadolu’dan İç Anadolu’ya yayılıyor.

*Ankara’lı Kızılırmak’tan getirilen kimyasal kirlilik barındıran suyu içiyor.

*Dikili belediye başkanı 10 metreküp suya ücret almadığı için yargılanıyor!

*Dünyanın kendine yeten yedi ekonomisi olmakla övünülen ülkemiz her türlü bakliyatı dışarıdan ithal ediyor.

*Türk ailesinin geliri iki kat artarken borcu yedi kat arttı…

*Telefon dinlenmesi iddialarına bakan çözümü “Kullanmayın, konuşmayın!”.

Yazıyı noktalarken evvel zamanlarda yazdığım bir blogda AKP türbandan kurtulmak istiyor demiştim.

İktidarın seçmenine; “Biz elimizden geleni yaptık, bu Anayasa varken, değiştirilemez maddeleri varken bir şey yapmamız olası değil!”demesinin özetidir yaşanan bu süreç.

Köşe-yazar takımı darbe filan yapmazsa türban tarihin tozlu sayfalarına doğru yol alacak kuşkusuz!

Emperyalizme karşı ilk bağımsızlık savaşını veren ülkemin geldiği noktada; eli kalem tutanların düşünce sığlığı ve de demokratlığın ölçüsünün türbancı ve kürtçülüğe göre belirlendiği bu zamanlarda demokrat filan değilim.

Yaşanan ekonomik ve sosyal çöküntüyü öteleyen, örten türban tartışmaları AKP’nin memleketi istediği gibi idare ettiğinin göstergesidir.

Tarih yazacaktır kuşkusuz ve herkes hak ettiği yeri alacaktır, en çokta köşe-yazar takımı…

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..