Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '07

 
Kategori
Güncel
 

Beni çıldırtan uzman görüşleri

Beni çıldırtan uzman görüşleri
 

Deprem olur televizyonlarda medyada bir sürü uzman çıkar. Konuşur durur. Sadece konuşulur. Benim beynim dolar ve birden boşalır. Yaşamın bilinenlerine geri dönerim. Sonra bakarım bir gün her şeye ve kendime yabancılaşmışım.

Uçak kaçırılır, bütün gün elimde kumanda kanallar arasında gidip dururum. Her kanalda canlı yayınlar ve uzmanlar. Uzmanların görüşleri bunaltır. Magazin haberi gibi izletirler. Bu arada uzmanların yorumu ile birlikte sunucunun (bilimsel!) yorumları olayı daha bir karmaşık hale getirir.

Yazın kavurucu sıcağında gündem küresel ısınma ve susuzluktur. Yine uzmanlar kanallar arasında koşuşturup durur. Bu kez önerileri ile birlikte. Yok, olan su havzalarını nasıl yok ettiğimizi anlatarak. Ama biz yine inadına akarsuları, gölleri kurutarak dinlemeye devam ederiz. Hem de resmi makamlar yardımıyla.

Barajlar yapacağız diye nehirlerin yönünü değiştirir, tarihi eserleri baraj sularının altında korumaya alırız. Sular altında kalan değerini bilmediğimiz tarihi eserleri öyle korumaya almak daha mı iyi olur? Diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Her yağmurda evleri su basar. Sular altındaki insanların görüntülerini de magazin haberi izler gibi izleriz. Sormayız "bu insanlar dere yataklarına evlerini neden yaparlar?" diye. Her yağmurda sel olur. Her kar yağışında yollar kapanır. Okullar tatil edilir. Yine uzmanlar kanal kanal dolaşır. Bir sürü sözcükler söylerler. Sonra unutulur.

Kıyılarımızı ormanlarımızı talanlara açık tutar. Bu yıl gördüğümüz güzellikleri bir yıl sonra görmeyiz. Doğayı katleden yerel yöneticileri başarılı oldukları söylemleriyle televizyonlarda, gazetelerde arkası yarın diye dizi yaparız. Kimsenin aklına; “Siz nasıl benim yaşadığım doğayı bozuyorsun? Ben sana böyle bir hak vermedim.” Demek gelmez. Hep birlikte “ne çalışkan adam” diye alkışlarız.

Gemi kaçırılır yine uzmanlar ve canlı yayınlar yapanlar kanal kanal dolaşır. Gemi kaçıranların tüm yaşam öyküsünü anlatıp neredeyse haklı çıkarmaya çalışırlar. Ama kaçırılanların yaşadıklarını gelecekte onların yaşamlarında nasıl bir incinme yaratacağını ise hiç düşünmeyiz.

Uçak düşer. 57 can gider. Tüm kanallar haberi duydukları andan itibaren başlarlar yerinden canlı yayına. Yine uzmanlar karşımıza çıkar. Anlatıp dururlar. Biz elimizde kumanda magazin haberi izler gibi uçakta yakınlarını yitirenlerin acılı yüzlerini, uçağın parçalanmış görüntülerini insana ve kendimize yabancılaşarak izleriz. Uçağın parçaları televizyoncuların elinde gözümüze gözümüze sokularak.

Her şeyden kötüsü savaşı izleriz canlı yayınlarda, magazin şovu gibi. Çocuklarımıza izletiriz savaşın çirkin yüzünü hem de hiç sorgulamadan. Sormayız kimseye ve kendimize; “Amerika’nın Irak’ta, Afganistan’da veya dünyanın herhangi bir yerinde kurduğu askeri üslerde ne işi olduğunu. Hatta terör belasıyla iç içe yaşayan bizler kendi sorunlarımız için bile neden ABD’den icazet alınması gerektiğini de asla sormayız.

Türban diyerek siyaseti dinselleştirenlere de sormayız. Bunu dizi yapıp önümüze sunan bizi bu sona hazırlayanlara da sormayız.

Hatta sömürge valisi gibi davrananları ise olağan bir davranış gibi algılarız. Türkiye’nin konularını “bizi ilgilendirenler, bizi ilgilendirmeyenler” diye ikiye ayıran en yetkililerimize bile “bu ne demek?” diye sorma hakkımız olmadığını düşünürüz. Daha ileri giden yetkililerimiz bize “sizin aklınız ermez” diyebilir.

30 Kasım 1925 te tekke ve zaviyeler kaldırıldı. Aradan 82 yıl geçmiş. 82 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir (lekedir). Biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Sözlerini unutan bizler değerli medyamızın da yardımıyla çağımızın silahlı güçlerden daha etkin silahının beynimize kazınan, düşünme sistemimizi değiştiren, davranışlarımızı, insan haklarını savunma biçimlerimizi belirleyen gücü hafife alma gibi lüksümüzün olmadığını görmemiz gerekmektedir.

Kadın programları denilen sabah magazin programlarında cinci hocalar, medyumlar boy gösterir. Falcılar telefonda falımıza bakar. Büyücüler telefonlarda büyüler yaparlar. Onlar da kendi dallarında uzman diye çıkarlar karşımıza...

Aynı topraklarda asırlar boyu yaşamış, aynı peygambere, aynı tanrıya inanmış insanların emperyalist güçlerin etkisi ile birbirlerini boğazlamaları hangi insanlıktır? Kimin amaçlarına hizmet etmektir?

Beni çıldırtan uzman bolluğu ve uzman görüşleridir.

Şimdi biz neredeyiz?

Sözün ve eylemin bittiği yerde miyiz?

Bizim öykülerimizi, bizim yaşamımızı hiçe sayanların ardında mıyız? Yoksa birlikte mi yürüyoruz?

Biz neredeyiz?

Resim: http://www.milliyet.com.tr/2007/12/02/guncel/axgun03.html

 
Toplam blog
: 222
: 1359
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Matematik öğretmeniyim. Liselerde okutulan MEB Talim Terbiye Kurulundan onaylı matematik ders kit..