Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '09

 
Kategori
Spor
 

Beşiktaş ezildi, Trabzonspor yenildi, ya Mustafa Denizli?

Beşiktaş ezildi, Trabzonspor yenildi, ya Mustafa Denizli?
 

Bobo’nun attığı golden sonra televizyonlarımıza yansıyan Mustafa Denizli’nin tebessümünün arkasında yatan şey; Beşiktaş’ın verdiği mücadelenin karşılığını almanın verdiği rahatlamaydı. Mustafa Hoca takımının düşündüklerini sahaya yansıtmış olduğunu ilan ediyordu bu gülümsemesiyle.

Hey gidi koca Mustafa Denizli… Nereden nereye…

Beşiktaş’ın içinde bulunduğu zor sürecin farkında olmakla birlikte uzun zamandır böylesine mahkum oluşunu izlememiştim. En son Rıza Çalımbay döneminde Beşiktaş tam kadro defans yapar; rakibin ataklarını vatan savunması gibi karşılardı. Ancak Tigana dönemi olsun, sonrasında çok daha düzgün bir futbol oynatan Ertuğrul Sağlam (Bknz. hezimete dönüşen Liverpool maçı) zamanında olsun Beşiktaş kötü oynadı ama böyle mahkum oynamadı.

Trabzonspor ise kaybetmiş, taraftarı yönetimi istifaya çağırmış olmasına karşın bugün gerçekten çok düzgün ve iyi bir futbol ortaya koydu.

Futboldaki hücum organizasyonlarının hemen hepsini denedi; başarılı da oldu. Beşiktaş kalesini şut yağmuruna tuttu. Beşiktaş’ın kazandığı ve gol yemediği için çok iyi mücadele etmiş olduğu sonucu çıkacak savunmasını geçip gol pozisyonuna da girdi. Ancak bugün Beşiktaş’ın kalesinde bir dev vardı. Hakan da en az Trabzonspor takımı gibi bir kalecinin yapması gereken bütün doğruları yaptı.

Trabzonspor şablon olarak doğru şeyler yapmasına karşın futbolcu gücü sınırlıydı. Tayfun sağ kanatta çok iyi pozisyonlar bulsa da çok kötü ortalar yaptı. Selçuk ve Ceyhun Beşiktaş’ın göbeğini, Ernst ve Fink’e rağmen, geçmelerine karşın son pası veremediler. Colman takımın organizasyonlarını yönetmeye çalışsa da etkisi yetenekleri ölçüsünde sınırlı kaldı.

Kuşkusuz Umut’tan söz açacağız. Takımın Beşiktaş kalesine gönderdiği şutların önemli bölümü kendisine aitken bunun gole dönüşmemesi, Umut’un artık üzerine yapışmış bir lanet gibi. Ersun Yanal da Gökhan’la birlikte Umut’un kaçırdıkları goller yüzünden bulunduğu yeri kaybetmişti. Bugün Hugo Broos’un koltuğu sallanıyor.

Peki onun kusuru yok mu?

Olmaz mı? Belçika’da Brezilyalı futbolcu yok mu bilmiyorum. Araştırma yapmam lazım. Alanzihno’nun sistemine uymadığı için ikinci plana atılması bir teknik adamlık kaprisidir bana göre. Rijkaard elindeki çok iyi orta saha üçlüsünü keşfeder keşfetmez sisteminden nasıl taviz verebiliyorsa, Sn. Broos’un anlayışına saygı duymakla birlikte Alanzinho gibi bir oyuncuyu sahada tutabilmenin yollarını araştırmasının da “temel” görevi olduğunu düşünüyorum.

Beşiktaş’ın sol tarafında “tek” başına çok işler yapan İsmail’in karşısına Serkan’ı koymaması çift soru işaretlik yapılmamış bir hamleydi.

İlk yarı olmadığını görünce Gökhan’ı kenara alabilmeli, tek forvete dönmeliydi. Ancak Broos’un aklı Kayserispor maçında kalmış gibiydi. Ama 90 dakikalık bir akıl kalmasının tek bir açıklaması olabilir. Olsa olsa Broos’un aklı durmuştur.

Beşiktaş hak etmediği ancak şu içinde bulunduğu ortam düşünüldüğünde kendisine hayat ve zaman kazandıracak bir galibiyet aldı.

Ernst’in golle arasında bir çatışma olduğunu yazmıştım yazımda. Sanki gol ondan ısrarla kaçıyor gibiydi. Ancak mükemmel bir gol attı. Bu şutu çıkaracak bir kaleci yok. Belki de haftanın golüydü bu. Ernst, Ferrari ile birlikte Beşiktaş’ın en önemli gücü durumunda.

Bu maçta bir kere daha görüldü ki İsmail de iyi futbolcu. Sol kanatta hem savunmada hem hücumda çift taraflı çok iyi şeyler yaptı. Önünde kim oynuyor olduğunu tam olarak anlayamadım. Sanki o 100 metrelik alanı tek başına kontrol etmeye çalıştı. Bu nedenle de zaman zaman açıklar verdi. Trabzonspor’da bu açıkları değerlendirmesine karşın ceza sahasında gol vuruşu yapacak son adamla buluşturamadı.

Tabata giderek takımdan uzaklaşıyor gibi ya da onun dilinden anlayan ikinci arkadaş bulamıyor saha içinde. Nobre ve gol atmasına karşın Bobo çok etkisizler. Oyuna ikinci yarı giren Yusuf haftalar sonra en doğru yerde oynadı. Bana göre Beşiktaş’ın gol bulduğu 45 ile 50. Dakikalar arasındaki futbolunda da Yusuf’un takımı ileride tutmasının büyük etkisi vardı. Ancak orada da bitti. Bunun, Beşiktaş’ın Trabzonspor’a mahkum oyunu mu yoksa taktik gereği olduğunu anlamak mümkün olmadı. Yusuf da ikinci yarının önemli bir kısmında savunma yapmak zorunda kaldı.

Kuşkusuz iyi futbola puan verilmiyor. Puan almak için sadece iyi top oynamak yetmiyor. Gol atmak futbolun temel amacı ve haftalardır bunu beceremeyen Beşiktaş aslında kendisi gibi gol bulmada zorlanan Trabzonspor’a karşı iki gol attı ve karşılığında da üç puanı cetvele işletti.

Bu galibiyet Beşiktaş’ı kurtaracak mı?

Bugünkü maçın karşılığı ister taktik gereği olsun ister Trabzonspor’un baskılı oyunu olsun, isterse Mustafa Denizli’nin dâhiyane savunma anlayışı olsun, Beşiktaş çok ama çok kötü oynuyor. Beşiktaş’ın yapmaya çalıştığı şeyin ne olduğunu anlamak da kolay değil. Bu sahada oynayan on bir futbolcunun mücadele etmediği anlamına gelmiyor. İşin tuhaf yanı Beşiktaş’ta çok kötü oynayan futbolcu sayısı fazla değil. Bugün, Uğur İnceman, Tabata ve etkisiz Nobre dışında şu futbolcu çok kötü oynadı diyebileceğimiz bir isim yok.

Ama bir başka gerçek kötü oynayanların hücum, iyi oynayanların savunma oyuncuları oluşu.

Demek ki Beşiktaş iyi bir savunma takımı olabilir ama hücum yapacak bir kurgusu, sistemi, taktiği yok!

Üst düzey bir takımın başındaki teknik adamın çözeceği ilk şeyi yapamıyor Mustafa Denizli.

Trabzonspor’un futbolu geceye damgasını vurmasına rağmen maçı Beşiktaş’ın kazanması ilginç oldu. Ancak izlerken keyif aldığımız, heyecanlandığımız bir maçtı.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..