Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '11

 
Kategori
Spor
 

Beşiktaş Stoke maçı üzerine

Britannia Stadı'nda dün gece her şey beklendigi gibiydi. Butik bir stat, rakip taraftarlardan saatler önce tribünde kendilerine ayrılmış yerleri dolduran ve maç boyunca hiç susmayan gurbetçilerimiz,  iyi bir organizasyon, ateşli rakip tribünler ve sanki futboldan başka bir spor dalı ile uğraşsa daha başarılı olacakmış gibi bir izlenim veren bir rakip.

Stoke City ile Besiktaş on maç yapsa onunda da tercihim Beşiktaş olur; oyunun adı futbol olduğu sürece.

Stoke City’yi tanımlamak için şu cümle yeterli “Beşiktaş karşılarında Brezilya gibi göründü” Belki abartı olacak ama sadece Fernandez'in top tekniği Potters kadrosunun toplamınınkine eşit olabilir; Quaresma'ninki ise daha fazla. Fakat bu cümlenin bir yanlış anlamaya yol açmaması için şu şekilde devam ettirilmesi gerekiyor: ama bu durum Beşiktaş’ın rakibini elini kolunu sallaya sallaya alt edeceği anlamına gelmez zira bu büyük avantaj ancak takım halinde, en azından vasat bir performans gosterebildiginizde hanenize önemli bir artı koyar; tıpkı maçın ilk yarısında olduğu gibi.

Dün gece Beşiktaş’ın rakibine, futbolun futbol olmayana, meleğin şeytana boyun eğmesinin yegâne nedeni, siyah beyazlıların maçın ikinci yarısında, tıpkı çok iyi başladığı yüz metre yarışının son kırk metresinde gücünü kaybeden bir atlet gibi, etkisizleşmesi, konsantrasyonunu kaybetmesi ve oyundan düşmesi oldu.

Sakın maçın genelinde topun bizim siyah formalılarda daha fazla olması sizi yanıltmasın çünkü bu bir başarı değil, Pulis’in “garip” ekibi ile oynamanın doğal bir sonucu.

Stoke City için garip dememin nedeni söz konusu takımın üst üste üç pas yapamayan bir futbol takımı olması. Kırmızı beyazlı futbolcular diğer ekiplerin aksine fantastik çalımları, tüm stadı bir anda ayağa kaldıracak ara pasları veya organize atakları ile degil uzun taçları, tehlikeli duran topları ve karambolleri ile ünlü. Nitekim onların antrenmanlarının önemli bir kısmının ragbi veya Amerikan futbolundan bozma olduğuna eminim.

Takımları değişik olunca tribünde onu destekleyen taraftarların tepkileri de bir futbol seyircisinden farklı hale gelmiş: maç öncesi onları Yeni Zelanda ragbi takımının yaptığı gibi motive etmeler veya uzun taç atışlarında “ooo huh!” gibi sesler çıkarmalar.

Hal böyleyken Beşiktaş maçın ilk düdüğü ile birlikte Britannia Stadı’nda tabiri caizse güneş gibi parladı. Fenandes’in kadife ayakları, Necip’in çalımları ve Quaresma’nın sahayı enlemesine kateden uzun ve isabetli pasları Potters taraftarının görmeye alışık olmadığı türden “güzel futbol” hareketleriydi. Hele savunmada başlayıp rakip kalenin içinde sonuçlanan ve içinde 14-15 pas bulunduran Beşiktaş golü gibi bir güzel futbol, bu stadın nadiren şahit olduğu enstantanelerden biriydi.    

Aslında maçın 14. dakikasında bulunan gol, oyunu çevirme adına en ufak bir yetisi olmayan Stoke City’nin başına gelebilecek en kötü şeydi ama bu durumun sadece bir dakika sürmesi, yakıtı motivasyon olan bu kuzey ekspresinin deposunu tamamen doldurması için fazlasıyla yeterli oldu.

Maçın ikinci yarısında yine karambol peşinde koşan rakibi karşısında ipler Beşiktaş’ın elindeydi. Siyah beyazlılar adeta fırtınada karayı gören bir gemi gibi ya aynı dikkat ve çaba ile mutlu sona ulaşacak ya da en ufak bir rehavet sonucu alabora olacaktı; ikincisi oldu.

Beşiktaş dün gece iyi oynamış göründüyse bu tamamen rakipten kaynaklanan bir yanılgıdır. Çünkü, çoğu ilk yarıya mahsus olmak üzere, Fernandes’in hareketliliği -ki onun gerçek bir yıldız olması için mevcut vurdumduymaz görüntüsünden sıyrılması gerekiyor- Necip’in gayreti  ve Quaresma’nın hamleleri dışında Beşiktaş’ta olumlu anlamda sırıtan bir futbolcu olmadığı gibi takımın atanı ve tutanı da maç boyunca oldukça başarısızdı.

Sonuç olarak dünkü meydan savaşında, elinde toplar ve tanklar olan taraf, tek mahareti ok atmak olan tarafa boyun eğdi; sırf bu silahlarını kullan(a)madığı için.

Eğer Stoke City ile Amerikan Futbolu oynarsanız hiç bir şansınız olmaz ama futbol kuralları dahilinde onları alt edebileceğiniz binlerce yöntem vardı ve siz bunları kullanmadıysanız bunun sorumlusu eti budu belli olan rakip değil aynaya baktığınızda gördüğünüz kişidir. 

 

 

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..