Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '14

 
Kategori
Uzay
 

Bıg Bang (Büyük patlama) Teorisi

Bıg Bang (Büyük patlama) Teorisi
 

Bu teoriye göre: Yaklaşık büyüklüğü bir toplu iğne başı kadar olan süper yoğun bir madde topluluğu büyük bir patlamayla açılarak genleşmeye başladı ve içerisinde galaksiler, gök adalar, güneşler ve gezegenler oluştu.  Bunun sonucunda da bu günkü kainatımızı meydana geldi. İyi ama en başında bu süper yoğun maddenin içerisinde ne vardı. Eğer bu madde topluluğunu bir çekirdek olarak düşünürsek -ki nasıl bir çekirdek toprağa düştüğünde içerisinden olması planlanan şey çıkıyorsa- bu çekirdeğin içerisinde de hazırlanmış bir kod olmalıydı. Öyleyse bu kod da ne yazıyordu? Bir bilgisayar programı düşünün. Programı yazan kişi bu programın sonucunda ortaya ne çıkmasını istiyorsa bunu önce zihninde tasarlar ve daha sonra kodlar halinde bilgisayara girer. Bunun sonucunda da bir mavi balonun bilgisayar ekranında sağdan sola doğru uçmasını sağlayabilir. Bu kodun içerisinde balonun boyutu, rengi, hangi hızda uçacağı, ekranın hangi tarafından hangi tarafına doğru uçacağı kodlanmıştır. İşte Yüce Allah (C.C.) 'da bu süper yoğun maddenin içerisindeki kodları bu şekilde hazırlamış olabilir. Yani evrenin hangi döneminde içerisinde kaç galaksi yer alacağı, hangi galaksinin hangi yörüngede seyredeceği, bu galaksilerin içerisinde ne kadar yıldız ve gezegen bulunacağı ve bu gezegenlerin hangilerinde ne kadar canlı yaşayacağı gibi... Daha da ileri gidersek belki de dünyamızda hangi zaman diliminde hangi insanın yaşayacağı ve bu insanın vücut ölçülerinin, göz renginin, saç renginin ne olacağı bile bu kodun içinde bulunabilir. Hatta bizim kader dediğimiz şey bile bu ana programın içerisinde bir kod bölümü olabilir.

İşte bu süper yoğun madde önce Allah (C.C.) tarafından tasarlanmış ve yaratılmış sonrada işleyişin başlaması için harekete geçirilmiştir. Bu işleyişin başlamasıyla beraber de zaman başlamıştır. Yani zamanının başlangıcı büyük patlama hadisesi ile aynı anda olmuştur.

Burada karşımıza ''Uzay-Zaman'' kavramı çıkıyor. Uzay-zaman kavramında uzayın zamandan ayrı hareket etmediğini, aksine bu ikisinin bir bütünün parçaları gibi olduğu düşünülür. Bu düşünce fizikte pek çok denklem ve teorinin temel prensibini oluşturmuştur. Uzay-zamanda bazı istisnalar da yok değildir. Zamanın gözlemcinin konumuna göre değişebileceğini ortaya koyan model ''Görelilik'' modelidir. Bu modeli ünlü fizikçi Albert Einstein ortaya koymuştur. Buna göre uzayın farklı noktalarında bulunan birbirinden bağımsız gözlemciler için zaman farklı işleyebilir. Aslında bu konu ''İkizler Paradoksu'' olarak bilinen bir teoriyle açıklanabilir. Bu teoriye göre ikiz kardeşlerden biri bir rokete bindirilerek uzaya gönderilirken diğeri dünyada kalır. Uzaya giden kardeş roketin içerisinde sabit bir hızla bir süre ilerledikten sonra yine aynı hızla dünyaya döner. Dünyaya döndüğünde ikizler yeniden bir araya getirilir. Burada ortaya çıkan sonuç şaşırtıcıdır çünkü dünyada kalan ikiz roketteki ikizden daha yaşlıdır. Dünyada kalan ikiz için zaman daha hızlı işlemişken roketteki için daha yavaş işlemiştir. Bunun nedeni ise dünyadaki ikizin sabit kalarak durumunu kararlı kılmasıdır diyebiliriz.

Uzay-Zamanın yapısındaki bir başka değişiklik ise kütlesel etkiyle meydana gelir ki bunu da şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Bir bez parçasını iki boyutlu bir uzay-zaman düzlemi olarak düşünelim. Bu bezi her iki elimizin parmaklarıyla kavrayalım ve havaya kaldıralım. Parmaklarımızı gergin bir biçimde tuttuğumuzda bezde yani uzay-zaman modelimizde herhangi bir eğrilik olmayacaktır. Biz bu bezi düzgün bir biçimde tutarken bir başkasının gelip bezin tam ortasına demir bir bilye bıraktığını farz edelim. Bezin yani iki boyutlu uzay-zaman modelimizin aşağıya doğru çöktüğünü yani büküldüğünü göreceksiniz. İşte bu deney bize şunu göstermektedir ki bir cismin kütlesi uzay-zamanı bükebilir. Bu demir bilyenin kütlesi ne kadar büyük olursa bükülme o kadar artacaktır. Eğer bu kütle bezin kararlı yapısını bozacak kadar büyük olursa, bez parçası yırtılır ve ortasında bir delik oluşur. İşte uzay zamanda oluşan bu deliğe ise ''Kara Delik'' adı verilmektedir. Kitabımın ilerleyen bölümlerinde kara delik hususuna da ayrıca değineceğim.

Big Bang yani büyük patlama teorisi evrenin oluşumunu en güzel şekilde açıklayan ve bu gün bilim dünyası tarafından genel kabul görmüş bir teori olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu gün öyle bir noktadayız ki evrenin oluştuğu anı simüle etme aşamasına çok yaklaşmaktayız. Son günlerde pek çoğumuzun duyduğu ve tarihin en önemli deneyi olarak adlandırılan bir deney gerçekleştirilmektedir. Cern deneyi. Peki nedir bu Cern? C.E.R.N. , Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nin kısaltmasıdır. Cern deneyinde Hadron çarpıştırıcısı adındaki bir cihaz kullanılarak çok yüksek miktarda enerji üretilmesi ve bu enerjiyle kainatın başlangıcındaki büyük patlama anına benzer bir tablo oluşturulması hedeflenmiştir. Madde ve anti maddenin birbirini yok etmedikleri bir zaman diliminin gözlemlenebilmesiyle evrenin başındaki hadiseler çözümlenmeye çalışılacaktır. Hatta bu deneyde 7000 milyar ev enerjisine ulaşıldığında –ki bu çok çok büyük bir enerji miktarıdır-  minik bir kara deliğin dahi oluşabileceği çılgın ihtimaller arasında gösterilmiştir.

Burada madde ve anti madde konusunu biraz açmak istiyorum(Kitabımın ilerleyen bölümlerinde anti-madde konusu ayrı bir başlık olarak incelenecektir.) Anti madde, bildiğimiz maddenin aynı kütleli fakat negatif yüklü halidir diyebiliriz. Örneğin elimizde bir elektron ve bir de proton atomu olsun bu atomların kütlesel olarak aynı fakat yük olarak zıt olanlarını elde edebilirseniz -ki Cern deneyinin asıl amacı da bu zıt yüklü maddeleri elde etmektir- İşte bu, kütleleri aynı fakat yükleri farklı maddeler bir araya geldiklerinde birbirlerini yok edeceklerdir.

Bilim insanlarına göre büyük patlamanın ilk evrelerinde bir arada bulunan madde ve anti madde birbirlerini yok etmiş ve çok az sayıda madde geride kalmayı başarabilmiştir. İşte bu geriye kalan madde de bugünkü bilinen evrenimizi oluşturmuştur. Tam da bu noktada madde ve anti madde birbirlerini yok ederken bir parçacığın ortaya çıkarak bir kısım maddeyi yok olmaktan koruduğu ileri sürülmüştür. Bu teori İngiliz bilim adamı Peter Higgs tarafından öne sürüldüğü için bu parçacığa da Higgs Bozonu adı verilmiştir. Bu parçacığa aynı zamanda “Tanrı parçacığı” adını veren bilim insanları bu gün Cern’de işte bu parçacığın peşine düşmüşlerdir.

Anti madde tamamen yok mu oldu yoksa evrenimizde yada farklı bir evrende varlığını sürdürmekte midir? Kitabımın ilerleyen bölümlerinde anlatacağım ve ikiz patlama modeli olarak adlandırdığım modelime göre bence evrenin başlangıcında iki çekirdek mevcuttu. Bu çekirdekler tıpkı matematikteki kesişen kümeler modelinde olduğu gibi iç içe bulunmaktaydılar ve birbirlerini kesmekteydiler. Kesişen kısımda madde ve anti madde bir aradayken diğer kısımlarda sadece madde ve sadece anti madde olarak yer alıyorlardı. Kümelerin yani evrenlerin kesiştiği kısımdaki madde ve anti madde birbirlerini yok edince iki küme yani iki evren birbirlerinden ayrıldılar ve ayrı ayrı genişlemeye başladılar. Yan yana genişleyen iki balon gibi genişledikçe birbirlerinden uzaklaştılar lakin genişleme hızları birbirlerinden uzaklaşma hızlarından daha fazla olduğundan bir noktada kesişecekler ve birbirlerini yok edecekler işte biz o noktayı da kıyamet olarak biliyoruz. Tabi her şeyin en doğrusunu Yüce Allah (C.C.) bilmektedir.

Cern labaratuarları İsviçre-Fransa sınırında yer almakta ve yerin metrelerce altındaki büyük tünellerden oluşmaktadır. Cern de farklı deneyler gerçekleştirilecek olup bu deneylerden en önemlisi ve en karmaşığı Atlas deneyidir. Bu deneyde amaçlanan ise proton demetlerinin çarpıştırılarak evrenin başlangıcında meydana gelmiş olan pek çok farklı olayın ve belki de şuan literatürde bulunmayan pek çok farklı parçacığın keşfedilmesidir. Pek de söz edilmemesine rağmen Cern de araştırılmak istenen bir başka konu daha bulunmaktadır. Farklı frekans aralığındaki boyutlar. Bu gün bir çok bilim insanı alt ve üst boyutlardan söz etmekte, paralel evrenler konusu ciddi bir biçimde tartışılmaktadır. Bizim insani birer varlık olarak gözle göremediğimiz, dokunamadığımız ve hissedemediğimiz pek çok boyut bulunabilir. Ve hatta bu boyutlarda yaşayan farklı canlılar bulunabilir. Kuran-ı Kerim Cinlerin varlığından bizi haberdar ederek bu gerçekleri önümüze sermektedir aslında. Kuran-ı Kerimde bu varlıkların yapısından bahsedilirken ''Dumansız ateş'' terimi kullanılmaktadır. Bu gün dumansız ateş olarak düşünülebilecek bir madde varsa buda radyoaktivitedir. Tabi ki her şeyin en doğrusunu Allah (C.C.) bilmektedir.

Cern deneyi belki de bilimde yeni çığırlar açacak bir dönemin kapılarını aralayacak olabilir. Kainatın başlangıcına dair şimdiye kadar yalnızca teorilerle hareket eden bilim insanları şimdi labaratuar ortamında deneysel gözlem yapabilme imkanına kavuşmuş durumdalar. Henüz elle tutulur veriler elde edilemese bile gelinen nokta bilimsel anlamda son derece önem arz etmektedir. Eğer insanoğlu silah geliştirmeye harcadığı zaman ve parayı da bu tür çalışmalara yönlendirmiş olsa idi belki de şu an bilim ve teknolojide çok daha ileri bir safhada olabilecektik. Fakat yine de ümitsiz değiliz. Allah (C.C.)’ın yaratışındaki kusursuzluğu gözler önüne seren bilim her geçen gün bizlere yeni mucizeler sunmaya devam edecektir. 

 
Toplam blog
: 23
: 289
Kayıt tarihi
: 28.11.13
 
 

1977 Malatya doğumluyum. ilk orta ve lise eğitimimi Bursa'da tamamladım. Dumlupınar Üniversitesi ..