- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bilgisayarım ve ben...

Son 10 yıldaki değişime bakıyorum, şimdinin iyi bilgisayarları o kadar küçültülüyor ki cebimize, daha da ilerisi çakmak cebimize giriyor. Küçüldükçe küçülüyor, küçüldükçe bir yerlere daha kolay giriyor, hayatımıza da öyle bir giriyor ki, çıkarabilene aşkolsun. Ama bu küçücük şey hayatımıza girdikten sonra, orada öyle bir büyüyor, öyle genişliyor ki, o eskiden odalara sığmayan bilgisayarlardan daha fazla, hayatımızı işgal ediyor, ve diğer gerekli şeylerin dışarı atılmasına, dışlanmasına yol açıyor. Tam da bu noktada Müşfik Kenter'in sölzeri aklıma geliyor. Düşünüyorum ve PC mi kapatasım geliyor, ama ne fayda kapatamıyorum...
Müşfik Kenter bilgisayar çağı insanlarına şiiriyle sesleniyor:
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, “fast life”, “fast food”, “fast music”, “fast love”…
Dikte ettirilen “yükselen değerler”, “in” ler, “out” lar…
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?