Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '08

 
Kategori
Blog
 

Bilin bulun bakalım o kim? - 9 -

Bilin bulun bakalım o kim? - 9 -
 

Televizyonda marka bir spor ayakkabısı reklamı görmüştüm. Dünyanın en meşhur futbolcuları topa vurarak, topu ilden ile ülkeden ülkeye gönderiyorlardı. Bizim oyunumuzda da başlama vuruşunu Berlin’den Alev hanım başlattı. Attığı top İzmir’in içine düştü. Topu ilk alan Şükriye hanım, o kadar kuvvetli bir vuruş yapamamış olacak ki top, hemen yakınındaki Tijhal hanıma geldi. Gerek Şükriye hanım, gerekse Tijhal hanım, Alev hanım gibi Alman futbolunun etkisinde kalmadıklarından, Tijhal hanımın vurduğu top da fazla hız kazanmadı ve yine İzmir’in içinde kaldı. İzmirde kısa paslaşmalar sonunda, Mustafa bey, daha güçlü bir vuruş yaparak topu Ankara’daki Mudo beyin ayağına gönderdi. Mudo bey topu bekletmeden, İstanbul’daki Zeynep hanıma gönderdi ve topu alan Zeynep hanım ise topun şimdiye kadar en çok dolaştığı il olan İzmir’deki Özlem hanıma gönderdi. Özlem hanım ise topa öyle vurulmaz, böyle vurulur dedi ve başlama vuruşunun yapıldığı Berlin’e kadar gitti top. Topu alan Okan bey ise, uzun süre topu ayağında tutarak bol bol çalım yaptı ve sonunda topu, tekrar İstanbul’a gönderdi. Evet top şimdi benim ayağımda. Bakalım vuruşum nereye kadar ulaşacak?

İnsanlar bazı dönemlerde bilmecelere merak sararken, bazen de içinde bulundukları olayların etkisiyle olacak, bilmecelerle hiç ilgilenmezler. Alev hanımın bilmece oyununu başlattığı dönemde, bu oyun pek dikkatimi çekmemişti. Ta ki Mudo beyin yazısını okuyana kadar. Mudo beyin verdiği ipuçları kolaydı, yazıyı okuduktan 5 dakika sonra cevabı bulmuştum ama o zamana kadar yazı yaklaşık 200 kere okunmuştu. Yazıyı önce okumak avantajlı idi. Ancak Zeynep hanımın yazısı yayınlandığı dönemde, dışarıda olduğumdan, bilmeceyi çözüldükten sonra okumuştum. Özlem hanım da kolay bir bilmece hazırlamıştı. Onu da kolay bulmama rağmen, yine geç kalmıştım.

Okan beyin bulmacası yayına çıktığında ise, ben baktığımda sadece 5 kişi okumuştu. Ama ilk bakışta ip uçları benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Bir de ip uçlarından biri aldatmacaydı. Verdiği ip uçlarını arama motorunda değerlendirdiğimde, her seferinde “Aradığınız kriterde blog yazarına rastlanmamıştır” kaydına rastlıyordum. Yaş konusunu dışarı bırakarak yaptığım aramada ise, blog sayısı, yorum sayısı, yazdığı kategoriler ve tahta kılıç kelimelerini yakalayınca, bu kriterlere uyan blog yazarı olarak Celal Çelik bey karşıma çıkmıştı. Yaş konusunun ise aldatmaca olduğunu düşünmüştüm. Hemen cevabı yapıştırdım ama atışım karavanaydı. Bu yorumuma Okan beyin verdiği cevap, hastanede kulaktan kulağa cevabı benim için yeni bir ipucu olmuştu. Aslında Okan bey bu ipucunu daha ilk başta vermişti ama ben onu değerlendirmeye almayı unutmuştum. Bu sefer taşlar yerine oturmuştu. Çıkan cevap, September1 Özlem idi. Bu arada Okan beyle yaptığımız karşılıklı esprilerin oyuna renk kattığını düşünüyorum.

Galiba lafı fazla uzattım. Gelelim şimdi bulacağımız blog yazarına:

Aşağıda anlatacağım ufak hikayelerin içersinde umarım gerekli ip uçlarını bulursunuz.

Bir dişi kuş varmış. Bütün dünyayı dolaştıktan sonra uçmaktan yorulmuş ve artık uçmayacağım diyerek kendine bir işyeri açmış. Bu işyerinde imalata başlamış. Artık kendi değil, yaptığı eşyalar dünyanın dört bir tarafına gidiyormuş. Yazarımız yaptığı işlerle ilgili olarak bir de site kurmuş.

Yaşamımız süresince karşımıza bize maddi veya manevi zarar veren kimseler çıkmıştır. Genellikle biz bu tip insanlara kızmış, belki de onlardan nefret etmişizdir. Son yıllarda bazı öğretilerin etkisinde kalmış olacağım ki, bu tip insanlara kızmak değil, teşekkür etmek gerektiğine inanmaya başladım. Çünkü bize zarar veren insanlar bize bir şeyler öğretiyorlardı. İnsanlar zarar gördükleri olayları ve kişileri unutmazlar ve aynı hatayı bir daha yapmazlar. İşte bu tip kişiler bize, en azından insanlara güvenmemeyi öğrettikleri için onlara teşekkür etmeliyiz aslında. Blog yazarımız da bir yazısında, zarar gören biri olarak aynen benim düşüncelerimi yazısına dökmüştü. Blog yazarımızı ve bu yazısını geç fark etmiştim. Sanıyorum yazmış olduğum ilk yorum bu blog yazarımızdaydı ve hala o yazısında en son yorum yapan kişi olarak benim adım ve yorumum bulunuyor.

Yazarımız en çok yazıyı kendi kayıtlı olduğu kategorisiyle ilgili olarak yazmış. Ben ise bugüne kadar 35 kategoride yazı yazmama rağmen, yazarımızın yazmış olduğu kategoride hiç yazı yazmadım.

Yazmış olduğu blog sayısı üç aşağı beş yukarı benim yazdığım kadar, ama aldığı yorumlar, benim aldığım yorumların yaklaşık 3, 5 misli. Okunma oranı ise benim % 50 fazlam. Benim aldığım yorum kadar onun aldığı mesaj var.

Son olarak blog yazarımız az ve öz yazmaktadır.

Not: İpuçlarının arasında hiçbir aldatmaca yoktur.

Sevgili Okan, umarım intikamımı almışımdır. :))

Aşağıda yazdığım Francis Bacan’a ait sözlerin bu blogla ve blog yazarımızla bir ilgisi yoktur. Sadece beğendiğim bu sözlerin birçok kişi tarafından okunmasını istedim.

- Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, sindirdiklerimizdir.

- Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, tasarruflarımızdır.

- Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.

- Ve bizi önder yapan başkalarına verdiğimiz öğütler değil, onları kendimizde uygulamamızdır.

Benden önceki 8 Ebe ve yazdığı bloglar:

    Alev Mesiel

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=96221

2. Şükriye Kayhan

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=96790

    Tijhal

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=97331

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=97919

    Mustafa Mumcu

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98161

    MuDo

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98765

    Zeynep Gülay Kibaroğlu

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98511

    September1 Özlem

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=100086

    Okan Tınmaz

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=100457

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..