- Kategori
- Kültür Turizmi
Bilinmeyenlerle dolu Kommagene, Nemrut

Güneş Batıyor
Ve yine bilinmeyenlerle dolu bir yer: Nemrut
Geçen yaz yine gezme merakımıza yenik düşüp bir hafta sonu Adıyaman’ı görmeye gittik arkadaşlarla. Asya, Avrupa ve Afrika’dan gelen ana yolların kesiştiği bölgeye. İlk araştırmalarımdan edindiğim bilgilere göre, arazi yapısı engebeli, Fırat Nehri’nin kuşatması altında. Bu nedenle de Türkiye’nin en çok ses getiren barajı buraya yapılmış ve topraklarının büyük bir kısmı sular altında kalmış. Vakti zamanında (7. yüzyılda) Emevi komutanlardan Mansur İbn-i Cavene, Bizans saldırılarından korunmak için Adıyaman’ın merkezine bir kale yaptırmış. Kent bu tarihten Yavuz Sultan Selim’in kenti Osmanlı İmparatorluğu’na katmasına (1516) kadarki süre içerisinde Mansur’un Kalesi anlamına gelen Hısn-i Mansur ismi ile anılmış, 1926 yılında ise Malatya’nın ilçesi olarak Adıyaman ismini almıştır. İl olması ise 1954 yılında gerçekleşmiş.
Tarih boyunca çok işlek bir güzergah üzerinde olmasından dolayı da bünyesinde birçok değişik iz bulundurmaktadır. Bunlardan en önemlisi “Komagene Krallığı” ve ona ait yapılardır.
Kısaca Komagene Krallığı’nı da aktaralım. Kommagene Krallığı Fırat nehri üzerinde kurulmuş, bugünkü sınırlarla Adıyaman ilinin tümü, kısmen Kahramanmaraş ve Gaziantep illerini de içine alan bir yayılıma sahip. Hanedan Pers ve Yunan soylarını barındırdığından “genler topluluğu” anlamında Kommagene ismini almış. Kommagene kralları Anadolu, İran ve Suriye geleneklerinin Hellenistik kültürle kaynaşmasını ve yeni bir sentez oluşturmasını sağlamış. En önemli hükümdarlar Ptolemaios, Samos, I. Mithradates ve I. Antiokhos. Başkent Samosata, Kral Samos adına kurulmuş ancak az önce bahsi geçen dev baraj nedeniyle bugün sular altında kalmış. Diğer önemli merkezler ise, Arsemia ad Nymphaios ve Arsemia ad Euphrates’dir. Adıyaman’ın egemenliği altında kaldığı uygarlıklara ait bilinenlerin çoğu I. Antiokhos’un Nemrut Dağı tepesinde yaptırdığı anıt mezar ve çevresindeki kutsal olduğu sanılan alan sayesinde, yani Tümülüs’ten öğrenilmiştir. Ancak bugüne kadar o tümülüs’ün altında ne olduğuna dair bir bilgi edinilememiş. Hiçbir şekilde içine girilebilecek bir yol bulunamamış. İnanışa göre kesin olan tek şey dağda bilinmeyen veya henüz keşfedilmemiş tünellerin olduğu ve efsanevi Commagene Kralı I. Antiochos´un kayıp mezarı bu Tümülüs’ün altındadır. Hatta bir iddiaya göre hristiyanlığın temeli burada atılmış…
Nemrut’ta, hazır hala tamamen tahrip olmamışken, görmeniz gereken yerleri ben sizin için önceden araştırdım, gittim gördüm. Çok sıcak olmasına aldırmayın, göreceğiniz yerler hep yükseklerde olduğundan bir kez tepeye ulaştığınızda oradan inesiniz gelmiyor. Manzara deseniz diyecek bir şey yok, kalan eserler, heykeller deseniz illa ki görmeniz lazım. Anıt mezarın etrafında bir dolaşmanız, güneş doğarken doğu batarken de batı terası görmeniz lazım. Güneş batarken Nemrut’un zirvesinden güneşi izlemeniz, o kalıntılara yeniden bakmanız lazım. Hatta oraya gitmişken yolun üzerindeki yüzyılımızın en ihtişamlı yapısı Atatürk Barajı’nda dinlenmeniz lazım. Cendere Köprüsü’nden geçmeniz, o tarihi, o uygarlığı koklamanız lazım. Ve bunun gibi birçok tarihi yeri gezip onlar da yok olmadan geçmişi öğrenmeniz lazım.
Size fikir vermesi açısından kendi gezime ait fotoğraflardan bir galeri hazırladım. Gitmeyi isteyip imkan veya fırsat bulamıyorsanız, ya da gitme hazırlığında iseniz mutlaka önceden bir bakın derim.
Yemekler, çiğ köfte, ayran ve hediyelik eşyalar için yorum yazmıyorum bile. Herşeyin en alasını bulabilirsiniz. Konaklama zaten bir sorun değil. Kahta’ya ulaştığınızda farkedeceksiniz, orası aslında su sporları ile de çok tanınan bir yer. Fırat Nehri üzerinde düzenli su sporları yarışları yapılıyor. Bu nedenle sosyal ilişkiler biraz olsun gelişmiş. Ama biraz daha tanıtım, organizasyon ve en önemlisi korumaya ihtiyaç var.