Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Bilinmez! Bilinemez ki!

Bilinmez! Bilinemez ki!
 

internetten alıntıdır.


Dün, daha dün, hızlı adımlarla bizim hatunlara takı yapımı için kurs yerine gidiyordum. Geç kalmıştım. Alel acele varmaya çalışıyordum. 

Birden, viran, yıkık dökük, harabe bir evin önünde; aynı harabiyete rağmen ayakta durmaya çalışan belli ki yıkılmaya yüz tutmuş basamağın üzerinde, oturan genç bir kadına rast geldim. Hıçkırıklar ardarda dökülüyordu, bükük dudaklarından. Boğulacakmış gibi aldığı zor nefesin arasında, yaşlar seller gibi akıyordu, kucağına. 

Usulca, yanına yaklaştım.(Tabii kurs, hatunlar, geç kaldığım uçuvermişti aklımdan) Yavaşça kırık basamağın bir ucuna da ben ilişiverdim kadının yanına. 

Hızlı hızlı, sigarasından nefes çekip, aynı hızla verirken, hıçkırıklarla dumanlar birbirleri ile rekabet halindeydiler. 

Onu daha fazla üzmeden, ürkütmeden! Sormaya yeltendim. 

-Neden ağlıyorsun? 

-Hiç! 

-Hiç de! Neden? 

-Hiç! 

-Hastan mı var? Birini mi yitirdin yakınlarından? Neye üzüldün bu kadar? 

-Hiç! 

-Hadi gel, yakında kurs yerimiz var. Oraya götüreyim seni, elini yüzünü yıkar, biraz sakinleşirsin. 

-Hayır! Bırak beni. Kendimle kalayım. 

-Peki, sen bilirsin. Nasıl istersen. Ağlama daha fazla. Dedim ve geldiğim gibi usulca yanından ayrıldım. 

Aklım kadında, hıçkırıklarının acı sesleri kulağımda, koşar adımlarla yürümeğe başladım. 

Kim bilir? Kim bilebilir ki? 

Neden, sokak ortasında bu denli yaş döküyordu? Hıçkırıklar eşliğinde. Kim bilir ne derdi vardı? 

O an aklıma, geçen gün otobüste gördüğüm genç kız geldi ansızın. O gün de çok üzülmüştüm. Otobüs çok kalabalıktı, tam akşam saati. Herkes varacağı yere ulaşmanın telaşında. Ayakta bile güçlükle duruluyordu otobüsün içinde. Genç kız, oturduğu yerde durmaksızın yaş döküyordu kapkara kömür gözlerinden. Kirpikleri sırılsıklam, inci tanesi gibi yanaklarından süzülüyordu damlalar. Yol boyunca, Konak’tan Buca’ya kadar da hiç durmadı o inci taneleri süzülüp süzülüp aktılar. Ben inerken bile hala ağlıyordu kız. 

Kim bilir? Kim bilebilir ki? 

Sebebi neydi bu denli ağlamasının? Ya da kim ağlatmıştı? 

Bugün gördüğüm genç kadında içimde hüzne sebep olmuştu. O’nun da neden ağladığı! Bilinmez! Bin bir düşünce üşüştü beynime. Babamın sözü düştü usuma. ’Bak kızım evlerin bacalarını görüyor musun? Hepsinde duman tütüyor. Ancak içinde dert mi kaynar? Aş mı? Kimse bilmez içindekilerden gayrı.’’ Demişti. 

Belki ekonomik sorunu vardı. Belki hastaydı yakınlarından biri. Belki de sevdiğini yitirmişti. Ya aşk acısı ya da ayrılık yıkıntısı çekiyordu. Sordum söylemedi ki! 

Fikir yürütmek nafile. 

Bilinmez! Bilinemez ki! 

Aslında, etrafımızda yaşayan veya yolda denk geldiğimiz insanların kim bilir ne dertleri var. İncelense ya da anlatsalar, her insanın hayatı bir roman, hem de ciltlere sığacak büyüklükte, derinlikte. 

Bilinmez! Bilinemez ki! 

Dileklerle olmaz biliyorum ama ben tüm insanların gülen gözlerinin solmamasını, bahar mevsimlerinin hiç bitmemesini, hayatlarının güneş gibi aydınlık ve sıcacık duygularla dolmasını diliyorum. Asla gözlerinden yaş akmasın. 

Sevinçten bile olsa. 

Ayşen Arslangiray Kura 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara