- Kategori
- Blog
Bininci yazım blog kategorisinde olsun istemişim, çook mu?
Milliyet Blog'a üyeliğimin beşinci yılı dolarken, aktif olarak yazdığım dört yılın hasılatı 1000 (bin) blog oldu. Ben de bu bininci yazının "blog" üzerine bir değerlendirme olmasını istedim.
Geçtiğimiz beş yılda, beklendiği gibi internet hayatımızın merkezine oturdu. Bunun sonucu,bugün "sosyal medya" denen olgudur ki, insan ilişkilerinin nicelik olarak artmasını ama nitelik olarak azalmasını getirdi.
Sosyal medya üzerinden yüzlerce arkadaş edinmiş bir insanın fiili görüntüsü nedir? Şudur: Bir bilgisayar ekranının karşısında, yanındaki insanlardan kopmuş olarak, sanallığa teslim olmuş bir fotoğraftır.
Çağın getirdiği kopuşun belki de doğal sonucu olarak sanallığa sığındık.
Blog sitelerinin bu sanallık içerisinde ayrı bir yeri var kuşkusuz. Özellikle, MB'deki yazarların çoğunluğunu oluşturan orta kuşak-ki yaş ortalaması elli beştir- bir davası olan ve bu davayı savunmayı bir görev bellemiş insanlardan oluşuyor.
Milliyet Blog'un iskeletini oluşturan bu kesim, bu platformu bir yazma fırsatı olarak görüyor. Sanki, görevlendirilmiş neferler gibi kendimizi her gün bir şeyler yazmak zorunda hissedişimiz bundandır, diyorum ben.
Elbette, geriden gelen bir gençlik var. Ama, onlar bizler gibi "ideoloji çağı"nın yetiştirmesi olmadıkları için, bambaşka havalarda yazıp çiziyorlar. Buna da bir diyeceğim yok tabi ki.
Bu böyle ne zamana kadar sürer?...
Bu soruyu zaman zaman kendime soruyorum. Daha kaç yıl, bu şartlar altında yazmaya devam ederiz. Daha kaç yazı, kaç blog klavyemizden bilgisayar ekranına dökülür? Bilmiyorum!
Bildiğim şudur ki, bu "karşılıksız sevda"nın da bir sonu gelecektir. Hiç bir ilgi, hiç bir heves sonsuza kadar sürmez.
Nitekim, burada yazan ve oldukça iyi yazan bir çok arkadaş zaman içerisinde çekildi gitti. Çünkü, herkes için "ortam" olan bir yer, aynı zamanda kimsenin sahibi olamadığı bir yerdir. Bu sahiplenememe durumu, zaman içerisinde, soğumayı ve başka mecralara akmayı zorunlu kılar.
Lafı nereye getirmek istiyorum. Milliyet Blog, bu ülkedeki mevcut blog sitelerinin en etkinlerinden biri olarak profesyonelleşme yolunda adımlar atmalı. Bundan kastım şu; belli kriterler çercevesinde belli insanları "daimi yazar" kadrosuna geçirmeli. Böylece insanlar, kendilerini bir "yazar" olarak bu mecranın sahibi(aidiyet anlamında) gibi görebilmeli.
Şu an olduğu gibi, bir "en çok okunanlar" bölümünden bahsetmiyorum. Bu bölüm bulunabilir elbette; ama bu bölüm, buraya emek verenleri ifade etmiyor tam olarak. Aylardır bir tek yazı yazmadığı halde, ilginç bir başlık koyduğu için, hala yazısı tıklananlar da görüyorum burada.
Benim dediğim, Milliyet Blog bir "yazarlar" sütunu açmalı ve yazı sayısı, yazma sıklığı ve editöryal kriterler gibi ölçütlerle belirlenmiş makul sayıda yazar burada yerini almalı. Bunun MB'nin kalıcılığı ile de, insanların MB'de kalıcılığı ile de yakın ilgisi var. Ayrıca, yazarlar nezdinde işe daha bir "ciddiyet" getireceği için, yazılar hem biçim hem içerik olarak daha "özenilmiş" olacaktır.
Peki, bu sevda, karşılıksız olmaktan çıkarılıp "karşılıklı" hale getirebilir mi?...
Onpunto'nun lağvından sonra MB'de toparlandığımızda, Milliyet Blog idaresi, yazarlar için bir "ödül verme" öneresi getirmiş,bunu tartışmaya açmıştı. Benim o zaman ki kanaatim şu olmuştu; "Ödülü, ücreti hiç karıştırmayın, çünkü bu bir yığın gereksiz çatışmalara neden oluyor"
Bunu, Onpunto tecrübesinden biliyordum. Gerçekten de MB idaresi bu konuyu kapattı ve doğrusu da buydu.
Bugün de aynı fikirde miyim? Doğrusunu isterseniz aynı fikirde değilim! Ne var ki, bunun için bir önerim de yok. Hala, bir blog sitesinin yazarlarına cüzi de olsa ücret ödeyebileceğini sanmıyorum. Belki bir gün bu da olacak; ama biz görecek miyiz, Allah bilir...
Hiç değilse, onore etme anlamında yukardaki teklifimi sunuyorum. Sürekli yazan, tartışan insanların "blog yazarı ara" kutusundan değil, sabit yazarlar sütunundan izlenmeyi hak ettiklerini düşünüyorum.
Bu "bininci bloğum" dolasıyla tüm MB ahalisini saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Fikrimiz, zikrimiz; mezhebimiz, meşrebiz aynı olmasa da sonuçta aynı ülkenin ve aynı "mahalle" nin insanları değil miyiz?
Şurada, ömrümüzden geriye kaç "blog" kaldı ki...
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler!