Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir Ün-ver-di-ler kara şehirden kara kara kapkara!..

Bir  Ün-ver-di-ler kara şehirden kara kara kapkara!..
 

Aydınlık bir gündü, aydınlık  bir bayram günü. Hevesle uyandım sabaha,  bir arkadaşım kahvaltıya gelecekti. Masayı hazırladım her zamanki gibi, çayı demledim her zamanki gibi.  Ve bir ahbap sohbetinde, her zamankinden farklı bir kahvaltıyı  yaşadık keyifle.

Keyfimiz çayın son demine kadar sürdü ama artık sofrada değil, köşelerimizdeydik. İşte o sıra çaldı telefon; ev telefonu. Şaşırdım. Şaşırdım çünkü artık geceleri arıyoruz birbirimizi, akşamın yedisinden sonra bedava ya, evden eve konuşmalarımızı akşama bırakıyoruz.

“Hayırdır” dememle telefonu elime almam saniyeler sürdü ve saniyeler sürdü telefonda “Ferdi” adını görmem. Onun adı var çünkü annesini ve kardeşini bir yana bırakıp daha çok onunla  sohbet ediyoruz. “Yazılarımı hiç kimse okumasa sadece onun için yazarım” dediğim dört kişiden biri olan Ferdi. Yılda en az bir kez; yılbaşında olsun mektup yazdığım Ferdi. “Mektuplarını  camlatacağım” dedi diye artık sadece kağıdın bir yüzüne yazdığım Ferdi.

Hayattan elini ayağını çeken Ferdi ve ona bakan kardeşi. Daha birkaç ay önce  karanlığın kıyısından dönmüştün de etrafındaki herkes, ille de kardeşin daha bir titrer olmuştu üstüne, değil mi Ferdi? Uzun süre telefonda konuşmaya mecalin yoktu; konuşamamıştık  Kardeşinden almıştım haberlerini; hani elin ayağın olan kardeşinden. Ve sesini yeniden duyduğumda, yatağa bağlı olabilecek kadar “kötü” olduğunu düşünmedim; öyle iyiydi sesin. Yine de “seni görmeye gelsem” deyişime itiraz etmiştin.

Ve bugün telefonda adını gördüğümde “Eyvah” dedim, eyvah!.. Annenin sesi “Ünver’i kaybettik.” diyordu!.. Evladını; senin kardeşini kaybettiğinizi söylüyordu. Daha geçen gün öğrenmiştim beyninde tümör olduğunu, o iki aydır biliyormuş, iki aydır biliyormuşsunuz. Her zaman yanınızda olan Sedat’la hastanedeymişler. Ulaşamamıştım o gece. Ertesi gün ulaştığımda ise, sesi öyle iyi geliyordu ki Ünver’in!..  “Sorun yok, iyiyim, kemoterapim oldu, birkaç seans sürecek, şimdi yatağımdayım, bulmacalarımı aldım, onları çözüyorum.”  demişti. Demişti de hiçbir yan etkiyi yaşamıyor oluşuna şaşırmıştım. Ve beni teselli etmişti. “Yok, yok iyiyim.” diyerek. İnandım… İyiydi sesi, kendi de öyle söylüyordu, aslolan onun ne dediğiydi, doğru olmalıydı. Yine de yüreğimde ince bir sızı,  aklımda “ilk fırsatta gidip görsem” fikriyle kapamıştım telefonu.

İlk fırsatta!..

Fırsat bırakmadın be Ünver, bırakmadın!.. O capcanlı sesinle gitmiş, karalara karışmış olamazsın!..

“Aydınlık bir gündü, aydınlık  bir bayram günü. Hevesle uyandım sabaha.”

Hepsi hepsi bir “an” dı; telefon çaldı, şaşırarak aldım telefonu elime, bir anda gördüm “Ferdi”yi, bir anda duydum annenin sesini, bir “an”da… Bir anda ne aydınlık kaldı ne bayram!..

 Yüreğim inanmaz, aklımda  bir sızı; bir “Ün”ver-di-ler kara şehirden kara kara kapkara!..


 

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..