Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '11

 
Kategori
Dostluk
 

Bu yazı aslında Oğuzum çıtırımın* benim yazdığımı kimseye söylemeyin:)

Bu yazı aslında Oğuzum çıtırımın* benim yazdığımı kimseye söylemeyin:)
 

Yıllanmışlıklar mıdır insanı büyüten yoksa yaşanmışlıklar mı dersiniz? Çok gezen mi bilir ya da çok okuyan mı? Bugüne kadar bunlar gibi yaşama dair klişe cümlelerden birine hak vermişliğimiz olmuştur elbet. Ama yaşamaya devam ederken hiç birine mutlak uymamışızdır 

Yaşarsınız, "yazsam roman olur" dersiniz de birileri  yazar roman olur okursunuz. Okuduk, okudum. Giderek yaşam felsefelerini anlatıp, size de bunu "dayatan" kitaplar çok satar oldu. En son Secret fırtınası vardı sanki ama ben artık ona tutulmadım!.. Bıktım bu akıl veren kitaplardan, herkesin hayatı kendisine dedim ve kendi hayat felsefemin oluştuğunun farkına vardım ya da ben oluşturdum.
 
İşte bu yüzden düştüm yaşamanın derdine. İşte bu yüzden attım kendimi ilk fırsatta; aydınlık şehrime. Ve şehrimde Güneş’e, denize, yağmura, kışa, yasemin kokularına, çınar ağaçlarının gölgelerine, sardunyaların rengine, balkon sefalarına, boyozlara, gevreklere, çiğdeme…   ille de aydınlığına bulanmış yaşarken;  "haydi" deyiverdi biri, fakülte arkadaşlarımı yaşamaya başladım.
 
Öyle bir meslek ki bizimki, koruyucu sağlık hizmetlerinden tutun da, insanın yüreğini avuçlarının arasına alacak ya da beynini "tokatlayacak" kadar uzmanlaşmış olanımız var. Ama hepimizin ortak noktası 84 Ankara Tıp'lı olmak. İşte bu nedenle başladık buluşmaya ve bir baktık ki sevdamız olmuş.
 
İzmir’in havasından mı suyundan mıdır bilinmez diyeceğim ki, bilinir; ayrıcalığımız vardır, Haluk ile Ayda'nın “haydi”lerinin katkısıyla da buluşmalarımız peş peşe ekleniverdi. Kaç kişiymişizin hesabını yapmadık, gelebilen geldi ve en son 8-Ekimde bir aradaydık; sonbahardı; yazı terk etmiştik.  Evladı  terk edip İstanbul'da bırakmış bile olsam o beni terk etmişti. Terk edilmişliklerin hüznüyle, sarıya dönerken hayat, birden her şey maviye kesti.
 
Cumartesi akşamıydı buluşmamız; gece bitti, biz bitiremedik. Ertesi sabah kahvaltıda buluştuk; yetmedi. Çeşmealtı’nda yağmurda ıslandık; ayrılamadık. Ve sevgili Oğuz'un daveti aklımızda Eskişehir'de buluşmada karar kıldık. Pazartesi sabahı, günün erken saatlerinde başlayan e-postalara kapıldık; önce sakin sonra boran misali. Oğuz'un heyecanı bulaşıverdi hepimize ve buluşma tarihini  19-20/ Kasım olarak saptadık. Karar verdik vermesine ama  bu e-posta trafiğinde öyle bir mektup düştü ki sayfama, gel de kapılma, gel de kendini kaptırma!
 
"Ferrasini satan bilge" ki niye satmış bağışlasaydı, "Secret"... vız gelir, Oğuzum çıtırımın yazdıklarının yanında, işte yaşam, işte hayata tutunmak budur!!! Yazdıklarının noktasına virgülüne bile dokunmak istemedim; okuyanlar da duygusunu yaşasınlar, noktalarını değil. Ve sahne senin sevgili Oğuz:
 
"Simdi oturdum dusundum de !
 
Demokrasiye inanan biri olarak oyle 15-20 oyla karar alinip uygulanmasin, daha buyucek bir grubun kendini ifade ettigi bir oylama sonucu olsun istiyorum.

Bu anlamda kalabalik nufuslu Ankara ve Istanbul ekiplerimizin mesajlarinin pespese gelmesini istiyorum.

Bizi Ankara'da kac kere agirlayan Ibrahim ve Murat'tan ses ciksin istiyorum.

Izmir'deki konusmalarda esgali bildirilen ve " o cok iyi toparlar, onu harekete gecirmeye bak " denilen Vuslat'in Istanbul'u velveleye vermesini istiyorum.

Izmir'de bu konuda cok hararetli gorunen, ama suskunluklarini hala bozmayan ekibin seslerinin yukselmesini istiyorum.

Sevgili Gul; Kalkan senin, Istanbul benim gezip durmasin, evin de otursun ki bizim etkinliklere katilmaya zamani ve mecali kalsin istiyorum :-)

Ayda kralicenin arada bir Facebook'a mola verip bu tarafa da donmesini istiyorum :-))

Yozgat'taki veteriner kardesime misafirlige gidersem asla ihmal etmeyip kendisini de ziyaret edecegim Mehmet Hoca'm da uzak filan demeyip gelsin istiyorum.

Ayse Ferhan-Murat Akgul'de gelsin ki, yazin Mugla'ya ( hanimkoye ) gectigimde ben de onlari goreyim istiyorum.

Uzaklardaki herkes gelsin, ama burnumun dibinde Kutahya'da yasayan Semih de mutlaka bize katilsin istiyorum.

Hasil-i kelam o sehir bu sehir degil, butun Turkiye biraz ayaklansin istiyorum.

Turkiye yetmez; Ayda Kibris'i ayaklandirsin, Tarik Izbul'da gelsin istiyorum.

Betul gitarini, Bahadir kemanini, Hulya kanununu, Adnan udunu kapsin gelsin istiyorum.

Salt doktorlari degil, belediye baskanlarimizi da agirlamak istiyorum ( Nevzat, nerelerdesin be yahu ? )

Bu arada Bakanlık katı da gelsin, o vesile beni denetlesin istiyorum.

Su gruba uye yapip etkinliklerden haberdar etmeye calistigim ama ayni sehirde yasadigimiz halde hic yanyana gelemedigimiz Yasar, Hilmi, genel cerrahlarimiz
 
Selcuk ve Kaya'da biraz kipirdasinlar istiyorum.

Ev sahipligi moduyla cok yordugumuz Ibrahim, Murat, Haluk ve Ayda'yi biraz dinlenmeye cekelim; Izmir'deki tabirle "halaybasi"lik gorevini ufak ufak ustlenelim istiyorum.

Mesela, benim etkinligim bittikten sonra, benden kapilacak bayrak Edirne'ye goturulup Selimiye'ye dikilsin istiyorum.

Sevgili Hamza, cok imrenip de gidemedigim Kartepe organizasyonunu tekrarlasin istiyorum.

Bir ara yazismalara konu ettigimiz Diyarbakir toplantisini da yakin zamana planlayalim, sevgili Abdurrahman "ben buradayim" desin istiyorum.

Istanbul toplantilarindan haberim olsun ki, kizlarimi ziyarete gelislerimi o hafta sonlarina kaydirarak o gruba da kaynayayaim istiyorum.

Solugumu her ay olmasa bile 2 ayda bir Izmir ekibinin yaninda almak istiyorum.

Yıllar sonra yeniden buldugum arkadaslarim, can dostlarimla bosa gecen 25 yilin acisini cikarayim istiyorum.

Gecirdigim rahatsizlik sonrasi attigim "ikinci yari basladi" konulu mesaja istinaden; ilk 50 yilin sonunda canima okuyan HAYAT'in ikinci 50 yilda ben canina okumak istiyorum.

Gordugunuz gibi; arsiz cocuklar gibi aklima gelen her seyi istiyorum.

Bize isteyecek bir sey birakmamis diye hayiflanmayin. Benim istedigim her seyi hepinizin istemesini istiyorum.
 
 Isteyenin bir yuzu ! Degil mi ama ?
 
Selamlar, sevgiler saygilar hepinize."
 

Ben kendim:

Sevgili Oğuz,
 
Canım arkadaşım,
 
"Beyaz'ın psikopatına bağlamışsın; hani kocaman gözlükleriyle, elinde kalemtıraşla durmadan açtığı kalemiyle  "kalem bitsin istemiyorum" diyerek yaptığı bir tipleme vardı ya..." diyecektim satırlarına başladığımda sonuna gelince diyemedim...
 
Yaşlanıyor muyum ne :))))
 
Ve izin verirsen, nasıl bir format bulurum bilmiyorum ama bu yazdığın mektubu bir bloğa çevirip, başına ve sonuna bir kaç cümle ekleyip tabi ki adını da vererek olduğu gibi Milliyet Blog’da yayınlamak istiyorum.
 
Sana ve sevgili Cihanser'e (Oğuz'un Muğla'lı eşi) kocaman sevgilerimi yolluyorum, aydınlık şehrimden masmavilerle.
 
Not: Ne demişler, ev yaparsan tuğladan kız alırsan Muğla'dan:) (:Fethiye Muğlanın ilçesi değil mi? Hiççç, öylesine, doğum yerimin Fethiye  olmasıyla felan bir alakası yok :)
 
                                                                    ***
Oğuzum çıtırım:
 
"Bu grubun uyelerinden " Yaslaniyor muyum ne ? " sorusunu soran herkesin verecegi yanit evet'e donmeye basladi yavas yavas da ! Ben o evet'e pabuc birakmak istemiyorum iste. O nedenle Senem'e ozenip iki poz verdim Izmir'de ve otomatik olarak citirlar kategorisine attim kendimi. Iyi de oldu. Daha seninle, sizlerle yapilacak cok seyim, yurunecek cok yolum var Ufuk'cugum.
 
Opuldun. Iyi bak kendine.
 
Not : Yaziyi istedigin gibi kullanabilirsin. Seninkilerin yanina yaklasir mi, yakisir mi bilemiyorum."
                                                                ***
"Seninkilerin yanına yaklaşır mı, yakışır mı?" Yaşamaya ait bu "çığlığın" beni aştığını en gri hücrelerimle bilip, yüreğimle hissederken,  yorumu okuyanlara bırakıyorum.

Not: Bu yılın mart ayında ben bu dünyadaki 50.yılımı büyük bir heyecanla kutlarken, arkadaşım; sevgili Oğuz, hayata tutunabilmenin derdindeymiş; beyin kanaması geçirmiş. Sonrasında bizlerle paylaştığı satırlardan yine noktasına virgülüne dokunmadan iki paragraf :
 
"Sevgili dostlar, selamlar;
 
Hayat hepimiz icin zor, herkes icin surprizlerle dolu gercekten. Yarim saat once goruntu piril piril, sen pur nese giyinip kusanip disari cikmaya ve direksiyon basina gecmeye hazirlanirken ve hele ki ortada ne fol ne yumurta yokken; dakikada bilmem kac bin devirle donen bas, icindeki son Japon depreminin Tsunami dalgalarina benzer dalgalari surekli disari kusan bir mide esliginde 19'a vurmus tansiyonla agzinin burnunun suratinin bir tarafina kayivermesiyle neye ugradigini anlayamaz hale geliyor insan." ..................................................................................................."Anladigim su ki 50 yastan sonra ( ki daha 2 ayim var o siniri asmaya ) hayat; dalinda sararip burusmus, kurumaya yuz tutmus bir hazan yapragina benziyormus. Birakin ruzgari, firtinayi; en ufak esintide tutundugu dali terkedip dusmeye ve toza topraga karisip gitmeye hazir. Cinara benziyoruz sizin anlayacaginiz, oyle 100 yil yasayip yesil rengini hic kaybetmeyen ve dokulmeyen igne yapraklilar grubundan degiliz. Nasil olsa dusecek o yaprak, kucaklayacak o yapragi toprak biliyorum ama, gercekten azicik erkendi yav bunun icin. Sukur ki yirttik simdilik.

Evet hayatin ilk devresi bitti; simdiye dek yasayip kazandiklarimla galip durumda miyim, yoksa bu son saniye pozisyonu nedeniyle yenik duruma mi dustum bilemiyorum. Ama azimliyim, iyi gecirdim devre arasini, dinc bir sekilde basliyorum ikinci yariya. Bir 50 sene de bu devreyi oynayacagim canina yandigim. Niyetim o !"
 
Sevgili Oğuz, sadece kendin değil bizim için de ikinci devreye azimle başladığının farkındayım. Ve bu duygu varlığıma varlık, gücüme güç katıyor hem de sevgiyle. Ailen, evlatların ille de kendinle hayatın renklerini bütün parlaklığıyla "yaşaman" dileğiyle sevgilerimi yolluyorum.
 
Ve: Es Es Es ki ki ki, Es-ki Es-ki Es!..

*Aydınlık şehrimdeyken çıtırlar kategorisine bodoslama daldı ve orda kaldı.
 

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..